Türkiye’de, işkence ve yargısız infaz soruşturma ve davalarında cezasızlık politikaları izlenmektedir.
Bu politika gerek yürütme organı pratikleriyle ve gerekse yargı pratiği ile kendisini göstermektedir.
İHD verilerine göre, AKP Hükümetlerinin 5 yıllık döneminde ( 2003 yılında 1202, 2004 yılında 1040, 2005 yılında 825,2006 yılında 708 ve 2007 yılında 678 kişi olmak üzere) toplam en az 4453 kişi işkenceye maruz kalmıştır.
Ancak işkence ile suçlanan kamu görevlilerinin idare organları tarafından görevinden alındığına dair bir bilgi bulunmamaktadır.
Aynı şekilde, bu dönemde yargının, işkence yapmakla suçlanan kamu görevlileri hakkında tutuklama kararı verdiğine dair bir bilgi de bulunmamaktadır.
Yargısız infaz diye de nitelendirilen, yaşam hakkının keyfi bir biçimde ihlal edildiği davalar nedeniyle de genellikle tutuksuz yargılama süreçleri gözlenmektedir.
19 Aralık 2000 tarihinde‘Hayata Dönüş’ diye nitelendirilen operasyonlarda, çok sayıda mahpusun yaşam hakları ihlal edilmiştir. 7 yılı aşkın bir süredir süren davalar sonucunda, davaların zamanaşımı nedeniyle düşmesine karar verildiği anlaşılmaktadır.
İnsan Hakları Hukuku açısından ve özel olarak da Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi hükümleri açısından konuya bakılacak olursa, durum şudur:
Sözleşmenin 2. Maddesinde koruma altına alınan yaşam hakkı, keyfi öldürmelerle(bombalar, ateşli silahlar kullanılarak)ihlal edilmiştir.
Sözleşmenin 6. Maddesi, herkesin davasının bağımsız ve tarafsız bir mahkemede, makul bir sürede, hakkaniyete uygun bir şekilde (adil bir şekilde) görülmesini talep etme hakkının olduğunu vurgular.
Sözleşmenin 13. Maddesinde de Sözleşmenin tarafı ülkeler, hakları ve özgürlükleri ihlal edenler kamu görevlileri olduğunda da etkin iç hukuk yollarının garantisini verirler.
Türkiye, Sözleşme’nin 1954 yılından beri tarafıdır.
7 yılda bitiril(e)meyen dava( hem etkin iç hukuk yollarının bulunmamasını ifade eder, hem makul sürenin aşılması anlamına gelir) Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Kudla/ Polonya davasında( 26 Ekim 2000, Başvuru No:30210/96) vardığı sonuçta olduğu gibi,6. Maddenin ve 13. Maddenin ihlalidir.
Hukukun üstünlüğü ilkesi, ancak insan hakları hukukuna uygun normatif düzenlemeler yapılması ve bu düzenlemelerin özüne uygun olarak yaşama geçmesi ile mümkündür. Aykırılıkları giderecek olan da, insanların haklarını ve özgürlüklerini koruyan kararlarıyla, yargı gücüdür.
İnsan hakları ihlalleri söz konusu olduğunda, ‘aman güvenlik güçlerinin ellerini soğutmayalım’ anlayışı, yeni infazlara kapı aralayan, hukuk dışı bir yaklaşımdır. Demokratik hukuk devletlerinde güvenlik güçlerinin eli hukukla soğutulur. Hukukla soğutulmamış güvenlik güçlerinin varlığı o devletin polis devleti karakterine işaret eder.
Türkiye’de işkence ve yargısız infaz davalarında idare ve yargı organlarının tutumları, bu konularda devletçe bir cezasızlık politikası uygulandığını göstermektedir. Devlet organlarının bu politikadan vazgeçmesi gerekir.
Unutulmasın ki, hukuk devleti sözde değil özde bütün eylem ve işlemlerinde hukuka uyan ve hukukla bağlı olan devlettir.
Hüsnü Öndül
İHD Genel Başkanı