Sayın Lord Russell Johnston,
Avrupa Konseyi
Parlamenter Asamblesi Başkanı
Sayın Lord Johnston,
Türkiye cezaevlerindeki tecrit politikalarına karşı siyasal tutuklu ve hükümlülerin sürdürmekte olduğu açlık grevi eylemlerine ilişkin kaygılarınız için teşekkür ederiz. Bu vesileyle, Avrupa Konseyinin insan haklarının korunmasında üstlendiği bölgesel rolü ve Türkiye’nin insan hakları yükümlülüklerinin izlenmesinde Parlamenter Asamblenin rolünü göz önünde bulundurarak, Türkiye cezaevlerindeki krizin çözülmesi açısından, Avrupa Konseyi organlarının sorunun kaynaklarını ve gelişimini iyi anlaması gerektiğini düşünüyoruz. İşkenceyi Önleme Komitesi açıklamaları, sorunun temel bazı yönlerine ışık tutmakta ve tecrit uygulamalarının sona erdirilmesini acilen istemektedir.
Avrupa Konseyi ülkeleri Parlamentoları arasındaki bir kurul olan Parlamenter Asamblenin Başkanı olarak, Türkiye hükümetini, bu krizin Avrupa Konseyi yükümlülükleri çerçevesinde çözülmesi yönünde teşvik edecek bir tutum içinde olmanız yönündeki beklentimizi ifade etmek isteriz.
12 Nisan 2001 tarihinde şahsınıza yazdığımız mektupta da belirttiğimiz gibi, Türkiye cezaevlerinde yaşanan ve insan hayatını tehdit eden kriz, tecrit uygulamalarında düğümlenmiş bulunmaktadır. Adalet Bakanı 9 Aralık 2000 tarihinde tecriti ve işkence yasağına aykırı diğer uygulamaları önleyici düzenlemeler yapılıncaya kadar F Tipi Cezaevlerinin açılmayacağını ilan etmiş iken ve ilgili meslek örgütleri diyalog yoluyla açlık grevlerini sona erdirme girişimlerini sürdürür iken, hükümet, 19 Aralık 2000 tarihinde kanlı bir operasyonla siyasal tutuklu ve hükümlülerin bir kısmını F Tipi Cezaevlerine nakletmiş; bu olaylar sırasında yaşamını yitiren 32 kişinin hangi koşullarda öldüğüne ve ciddi işkence iddialarına ilişkin bağımsız bir soruşturma halen yürütülmemiştir. Katliama dönüşen operasyonlar sonucunda açlık grevi eylemi genişlemiştir. Bu eylemler sonucunda bugüne kadar 22 kişi yaşamını yitirmiş, çok sayıda tutuklu ve hükümlüde kalıcı sakatlıklar oluşmuştur.
Hükümet, F Tipi Cezaevlerinde insan haklarını korumak için gerekli düzenlemelerin yapıldığını ve açlık grevlerinin sona ermesi gerektiğini beyan etmektedir. Derneğimiz de açlık grevlerinin derhal bitirilmesine ilişkin olarak çeşitli girişimlerde bulunmuş olmakla birlikte, hükümetin F Tipi Cezaevlerinde tecriti sona erdirmek ve diğer olumsuz uygulamaları durdurmak için gerekenleri yapmadığı kanısındadır.
Terörle Mücadele Yasasının mutlak tecriti öngören 16. Maddesinde 2 Mayıs tarihinde değişiklik yapılarak, tecrit uygulanmaması koşula bağlanmış, tutuklu ve hükümlülerden bazıları için cezalandırma amaçlı sürekli tecrit uygulaması getirilmiş ve cezaevleri yönetimlerine bu konuda takdir yetkisi verilmiş; ancak F Tipi Cezaevlerinde tecrit sona erdirilmediği gibi, diğer cezaevlerinde de tutuklu ve hükümlülere tecrit ve kötü muamele uygulandığına dair raporlar alınmaktadır.
Bu cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlüler 5 aydır mutlak tecrit koşullarında yaşamaktadır; ayrıca, işkence ve kötü muamele konusunda ciddi raporlar vardır. Tutukluların sağlık kuruluşlarına ve mahkemelere sevkleri engellenmekte, avukat ve aileleriyle görüşmeleri kısıtlanmakta, temel gereksinimlerini karşılamalarında zorluklar getirilmektedir. Ayrıca, hastanelerde bulunan ve çoğu zihinsel ve fiziksel yeteneklerini önemli ölçüde yitirmiş bulunan eylemciler, ayaklarından zincirle yataklarına bağlanmakta ve hastanelerde de tecrit uygulanmaktadır. Açlık grevini bırakan eylemcilerin tıbbi gereklere uygun olarak beslenmediği ve kötü muameleye maruz kaldığı da sıklıkla rapor edilmektedir.
Hükümet, açlık grevi yapan tutuklu ve hükümlülerin F Tipi Cezaevlerinin kaldırılmasını ve koğuş sistemine dönülmesini istediklerini ileri sürmektedir.
Derneğimizin aile ve avukatlarla yaptığı görüşmeler sonucunda edindiği izlenim ise, eylemcilerin talebinin, tecritin kaldırılması olduğunu göstermektedir. Tecritin kaldırılmaması halinde, açlık grevi eylemlerinin genişleyeceğinden ve daha çok insan hayatı kaybına yol açacağından kaygı duymaktayız.
Derneğimiz ve diğer ilgili mesleki ve demokratik kuruluşlar, çeşitli girişimlerinde, tecritin kaldırılmasının yanı sıra, açlık grevi yapan tutuklu ve hükümlülerin de eyleme başlarken ileri sürdüğü talepler arasında yer alan, Derneğimizin ise yıllardır gündeme getirdiği başka taleplerin de yerine getirilmesini istemiştir.
1.Tek kişilik ve “küçük grup” (3 kişilik) tecrit uygulamalarına son verilmelidir;
2.Sağlık sorunları olan tutuklu ve hükümlüler, hekimlerin belirlediği şekilde ve müdahalesiz tedavi edilmelidir;
3.19 Aralık “operasyonu” ve cezaevlerinde daha önce yapılan operasyonlarla ilgili bağımsız soruşturma ve düzgün yargılamalar acilen başlatılmalıdır;
4.Ceza ve tutukevlerindeki uygulamalar, sivil toplum örgütlerinin temsil edildiği bağımsız kurullar tarafından düzenli olarak denetlenebilmelidir.
Derneğimiz, çeşitli girişimlerinde hükümeti eylemcilerle diyalog içinde olmaya ve böylece açlık grevlerini, daha fazla ölüme izin vermeden sona erdirmeye de davet emiştir.
Bu talepler, demokratik bir hukuk devletinde olması gereken olağan uygulamalardan ibarettir. Ayrıca, Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesinin standartlarına da uygundur.
Hükümet ise, Derneğimizin yanı sıra tecrit ve işkenceye karşı çıkan bütün sivil toplum kuruluşlarına baskıları arttırma yoluna gitmiştir. İnsan hakları kuruluşlarının yanı sıra ilgili meslek kuruluşlarının da cezaevlerindeki uygulamaları yerinde izlemeleri engellenmekte; bu kuruluşlara ciddi baskılar yapılmaktadır. İnsan Hakları Derneğinin Genel Merkezine ve pek çok şubesine karşı dava açılmıştır. En son olarak, Türk Tabipler Birliğine 19 Aralık operasyonlarına ilişkin açıklamaları nedeniyle, “amaç dışı faaliyet” gerekçesiyle, Bursa E Tipi Cezaevindeki tutuklu ve hükümlüleri muayene eden Tabip Odası hekimlerine de, “yetkili makamların emirlerine uymadıkları” gerekçesiyle ceza davası açılmıştır.
Bu duruma karşılık Parlamenter Asamble Başkanı sıfatıyla hükümetin cezaevleri politikasını desteklemeniz ve son olarak, 18 Mayıs günü Ankara’da yaptığınız açıklamada açlık grevlerini sona erdirme görevini acılı ve güvenlik güçleri tarafından aylardır hırpalanan ailelere yüklemeniz (ve bu anlamda, çocuklarının ölüme gidişinden onları suçlamanız), Avrupa Konseyinin kuruluş amacı olan insan haklarının korunması için bölgesel işbirliği ilkesiyle çelişmekte; Avrupa Konseyi açısından ciddi bir geriye gidişi temsil etmektedir. Her şeyden önce, hükümetlerarası bir kuruluşun parlamentolar arası organının başkanı olarak, muhatabınızın öncelikle hükümet olduğunu ve hükümetin insan haklarının çeşitli alanlarındaki yükümlülüklerine uymayı reddetmesi konusunda gerek Bakanlar Komitesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve gerekse İzleme Komitesi ve İşkenceyi Önleme Komitesinin sunduğu veriler ve görüşler ortadayken, demokratik organ adına bu durumu göz ardı etmenizi hayal kırıklığı ve derin bir kaygıyla karşıladığımızı bilmenizi isteriz.
Saygılarımızla,
Hüsnü Öndül
Genel Başkan