Abdullah Öcalan’a Verilen “Hücre Cezası”

Tek kişilik bir cezaevinde sürekli “tecrit” altında bulundurulan Abdullah Öcalan’a disiplin cezası olarak 20 günlük “hücre cezası” verilmesi ve bunun sonucu olarak esasen son derece kısıtlı koşulların daha da ağırlaştırılması infaz hukukunun temel prensiplerine, hükümlü ve tutukluların hak ve statülerini düzenleyen uluslararası belgelere ve insan haklarına aykırıdır.
Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun “Herhangi Bir Biçimde Tutulan veya Hapsedilen Kişilerin Korunması İçin Prensiplerin Bütünü”ne ilişkin 9 Aralık 1988 tarihli kararında, hükümlü ve tutukluların korunması ile ilgili temel kurallar belirlenmiştir. Bu karara göre örneğin hükümlü ve tutukluların,
• İnsanlık onuruna saygının gerektirdiği biçimde muamele görme (md.1)
• Ayrımcılığa uğramama (md.5),
• Avukatları ile “kimse tarafından dinlenilmeden” görüşme (md.18)
• Özellikle aile üyeleri ile görüşme, haberleşme ve dış dünya ile iletişim kurabilme (md.19)
• Genellikle ikamet ettiği yere makul uzaklıktaki bir cezaevine konulma (md.20)
• Disiplin suçu oluşturan eylemleri açık ve net olarak bilme, disiplin cezası verilmeden dinlenilme(sözlü savunma) (md.30)
• Cezaevi koşullarının ve kendisine yapılan uygulamaların yerinde incelenmesini isteme (md.33)
hakları bulunmaktadır.
Diğer tutuklu ve hükümlülerden farklı olarak tek kişilik cezaevi uygulaması; yukarıda belirtilen kararın, ayrımcılığı yasaklayan 5. maddesine, dış dünya ile iletişim kurma, avukatları ve aile bireyleri ile görüşebilmeyi öngören 19. maddesine, oturduğu yere yakın bir cezaevine konulma hakkını düzenleyen 20. maddesine ve nihayet bir bütün olarak 1. maddeye aykırı iken, açık ve net olmayan, yoruma son derece açık, denetlenmesi zor iddialara dayanılarak hücre cezası verilmesi, genel tecrit uygulamasının daha da ağırlaştırılması sonucunu doğurmuştur.
Tek kişilik bir cezaevi uygulamasında, yeni gerilimlere yol açılmasının ve baskının ötesinde “hücre cezasının” hiçbir anlamı olmadığı da açıktır.
Verilen disiplin cezası uygulanmadan derhal geri alınmalı ve “tecrit” uygulamasına bütünüyle son verilmelidir.
İNSAN HAKLARI DERNEĞİ

Bir cevap yazın