Adalet Bakanlığı Genelgesi Üzerine

 

Türkiye’de adil yargılanma hakkı ciddi ve yapısal bir sorundur. Genelge, yürütme ile yargı ilişkisinin bir boyutunu göstermektedir.
Adil yargılanma hakkının en önemli unsurlarından, yargı bağımsızlığı ve yargıç güvencesi, DGM’lerle sınırlı ve askeri yargıç ve savcıların statülerinin tartışılmasından ibaret bir sorun değildir.
Adil yargılanma hakkının en önemli unsurlarından olan yargı bağımsızlığı ve yargıç güvencesi ilkesi Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapısından ve yürütmenin bir parçası olan Adalet Bakanlığı ile kurulmuş olan yasal bağdan kaynaklı olarak zedelenmektedir.
Adalet Bakanlığı genelgesi, yasal yapı ve ilişkinin de zorlanması ve yetkilerin aşılarak yurttaşların ve genel olarak insanların hak ve özgürlük alanına evrensel normlarla bağdaşmayan bir müdahaledir.
Yasayla düzenlenmesi gereken hak ve özgürlük alanlarının sınırının Genelgelerle düzenlenmesi olanaklı değildir.
Bir düşüncenin topluma zararlı mı yararlı mı olduğu konusunda insanlık henüz araç üretmedi. İfade özgürlüğünün tarihi; ifade özgürlüğünü, demokratik toplum olmanın olmazsa olmaz koşulu ve onun ana özgürlük olduğunu savunanlarla ;zararlı/ yararlı tartışmasını ortaya atıp, beğenilmeyen düşüncelerin yasaklanması ve o düşüncelerin sahiplerinin cezalandırılmasını isteyenler arasındaki tartışmadan ibarettir.
Sınırları açıklıkla belirlenmiş, suça teşvik ve tahrik ile, hakaret ve küfür ve tehdit dışında tüm düşünceler özgürce kendisini ifade edebilmelidir. Bu değerlendirmenin ışığında, düşünceler ancak doğru ya da yanlış olabilir ve bu ancak düşüncelerin ifade edilmesi ile anlaşılabilir.
“Doğrudan veya dolaylı olarak siyasi veya kültürel bölücülük,” tanımlaması, toplumun siyasal ve kültürel zenginliğini kurutacak, tek tip düşünce, tek tip kültür ve tek tip siyasal düşünüş ve davranışı egemen kılacak total bir yaklaşıma olanak ve fırsat tanıyacak ve çağdaş demokrasilerde örneğinin bulunması mümkün olmayan bir tanımlamadır. Mevcut yasal düzenlemelerin ve ceza öngören yasaların hiçbirisinde böyle bir tanımlama bulunmamaktadır. Hem Anayasa’nın suç ve cezaların yasallığı ilkesine hem de 765 sayılı Türk Ceza Yasası’ının 1. Maddesinde yer alan, yasanın açıkça suç olarak tanımlamadığı bir fiil nedeniyle kimseye ceza verilemeyeceği kuralına aykırıdır.
Genelge, 1925 Takrir-i Sükun Yasası’ından da ileri boyutlarda hak ve özgürlük alanını sınırlandırmaktadır. Aradan 74 yıl sonra Türkiye’deki siyasal ve sosyal olayları 1925 ile paralel görmek ve o zaman bile Meclis eliyle kullanılan hak ve özgürlük alanının bugün Genelge ile düzenlenmesine çalışmak, hukuk devleti olma nitelikleriyle bağdaşmaz.
Genelge düşünce, ifade ve örgütlenme özgürlüğünü düzenleyen Türkiye’nin de taraf olduğu başta İnsan Hakları Evrensel Bildirisi, AİHS, AGİT Sonuç Bildirisi vb. ulusalüstü insan hakları belgelerinin ruhuna da aykırılıkları içermektedir.
Genelge ile Türkiye’nin insan hakları ve demokratik değerlerin egemen olduğu bir ülke olmasını isteyen insan hakları kuruluşları ve diğer gönüllü kuruluşlar ve siyasal otorite gibi düşünmeyen aydınlar yargısal süreç tehdidi altında tutulmak istenmektedir.
Adalet Bakanlığını, toplumdaki farklı kültür ve düşüncelerin bu ülkenin zenginliği olduğunu kabul ederek, toplumun zenginliğine ve çeşitliliğine “zarar” verecek ve toplumumuzun kültürel ve düşünsel açıdan fakirliği sonucunu doğuracak, düşünce ve uygulamalardan vazgeçmeye davet ediyoruz.

Hüsnü Öndül
Genel Sekreter

Bir cevap yazın