AFRİKALI GÖÇMEN VE MÜLTECİLER AÇLIĞA VE ÖLÜME TERKEDİLDİ!

Bir devletin insan hakları konusundaki tutumunun nihai göstergesi, göçmenlere ve mültecilere yapılan muamele ve onların insan haklarının ne ölçüde korunduğudur.

Derneğimize ulaşan bilgilere göre, 7 Temmuz günü İstanbul'da 200'ün üzerinde Afrikalı göçmen ve mülteci polis tarafından gözaltına alınmış, 14 Temmuz gününe kadar bu kişiler gözaltında tutulmuştur. Olayla ilgili kaygılarımızı kamuoyunun dikkatine sunmak istiyoruz:

    1. Bu kişilerin gözaltına alınmasında tek ölçüt, renkleri olmuş; gözaltına alınan kişilere ülkelerini terk etme ve Türkiye'de bulunma nedenleri sorulmamış; Türkiye'de yasal olarak bulunup bulunmadıkları tespit edilmemiştir. Gözaltına alınma nedenleri açıklanmamış, hiçbir suçlama getirilmemiştir. "Kaçak göçmen" oldukları iddiası da söz konusu değildir.
    2. Alınan bilgilere göre, gözaltında bulunan kişilere, gereği gibi yiyecek, içecek ve hijyen koşulları sağlanmamış; hasta olan kişilere tıbbi bakım yapılmamıştır. Ayrıca, bu kişiler, kalabalık hücrelerde 7 gün toplu gözaltında tutulmuşlardır. Gözaltı koşulları ve özellikle temiz içme suyundan yoksun kalmaları sonucunda, gözaltında tutulan kişiler, özellikle kadınlar, hastalanmışlardır.
    3. Gözaltına alınan kişilere, "Yunanistan'dan Türkiye'ye geçiş yaptıklarına ve gönüllü olarak Türkiye'den ayrılmak istediklerine" dair ifadeler imzalatılmıştır. Bu ifadeyi imzalamayan 7 kişinin hala gözaltında tutulduğu ve ifadeleri imzalamadıkları sürece gözaltında kalacakları; pasaportlarında Türkiye vizesi olanların vizelerinin yırtıldığı öğrenilmiştir.
    4. İfadeleri imzalayan 205 Afrikalı göçmen ve mültecinin, otobüslerle Yunanistan sınırında bulunan İpsala bölgesine götürüldüğü ve burada yiyecek ve içeceksiz bırakıldıkları, ancak bu kişilerin Yunanistan tarafından da kabul edilmediği, Yunan sınır polisi tarafından bir gün gözaltında tutulduktan sonra geri gönderildikleri; insanlıkdışı koşullarda halen aynı bölgede bekletildikleri öğrenilmiştir.
    5. İpsala bölgesine bırakılan Afrikalı göçmen ve mültecilerin ilkin sınır bölgesinde bulunan jandarmalar tarafından gözaltına alındıkları; bu sırada bir kadın ve bir erkek göçmenin tecavüze uğradıkları; jandarmanın bu kişilere Yunan tarafına geçme emri verdiği ve geri dönmeleri halinde öldürmekle tehdit ettiği; Yunan ve Türk tarafı arasında defalarca gelip gitmek zorunda bırakılan göçmenlerden 3 kişinin boğularak öldüğü iddia edilmektedir. Bu iddialar derhal açıklığa kavuşturulmalıdır.
    6. Halen gözaltında tutulan 7 Afrikalı mültecinin durumunu öğrenmek ve hukuk yardımı sağlamak üzere 18 Temmuz günü Yabancılar Şubesine giden İstanbul Şube Başkanımız Avukat Eren Keskin'e, yasalara aykırı olarak, görüşme izni verilmemiştir.

Komisyonumuzun değerlendirmesine göre, gözaltına alınarak sınırdışı edilen kişilerin büyük çoğunluğu, geldikleri ülkeler itibarıyle mülteci olabilecekleri anlaşılmaktadır. Esasen, Derneğimize yapılan başvurulardan, bu kişilerin ülkelerinden siyasal ya da etnik ayrımcılık, insan hayatını tehdit eden yaygın şiddet olayları ve silahlı grupların saldırılarına karşı korunma olanakları olmaması gibi nedenlerle ülkelerini terk ettikleri; ancak iltica prosedürleriyle ilgili bilgi sahibi olmadıkları için gerekli başvuruları yapmadıkları anlaşılmaktadır. Derneğimiz, başvuran kişileri, gerekli prosedürü yerine getirmeleri için BM Mülteciler Yüksek Komiserliğine yönlendirmektedir.

Öte yandan, Türkiye'de statüleri ne olursa olsun, bu kişilerin gözaltına alınma biçimi, gözaltı koşulları ve şu anda içinde bulundukları anlaşılan kötü koşullar, bizlerde derin kaygı uyandırmaktadır. Edinilen bilgiler, Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesinin 1997 yılında İstanbul Emniyet Müdürlüğü Yabancılar Şubesinde yaptığı denetlemeler dolayısıyla yaptığı acil açıklamada belirtilen gözaltı koşullarının pek değişmediği kaygısını uyandırmaktadır.

Bu kişilerin gözaltına alındığı "operasyon"da gözaltına alınmalarının tek ölçütünü renkleri oluşturmuştur. Uluslararası Sözleşmelerde, ırk ayrımcılığı konusunun son derece hassas bir konu olarak düzenlendiği dikkate alındığında, belirli bir ırka mensup kişilerin, topluca gözaltına alınmasının, ırk ayrımcılığı konusunda kuşkular uyandıracağı da gözönünde bulundurulmalıdır.

Genel olarak gerek yetkililerin gerekse basının Türkiye'de bulunan yabancılarla ve özellikle de Afrikalı göçmen ve mültecilerle ilgili kullandığı söylemin, Türkiye'de yabancı düşmanı ve ırkçı eğilimleri güçlendirmekte, bu da güvenlik güçlerine yansımakta olduğunu gözlemlemekteyiz. Türkiye, ne etnik bakımdan ne de renk bakımından homojen bir ülke değildir ve olmamalıdır. Hiçbir insan, renginden dolayı "istenmeyen misafir" olarak görülemez; Türkiye halkının güvenlik birimlerinden böyle bir talebi yoktur.

Ülkelerinden hayatlarını ve çocuklarının geleceğini kurtarmak için ayrılmak zorunda kalan insanların, en azından misafirperverlikle karşılaşma hakkı, insanlığın köklü bir geleneğidir.

Bir devletin insan hakları konusundaki tutumunun nihai göstergesi, göçmenlere ve mültecilere yapılan muamele ve onların insan haklarının ne ölçüde korunduğudur.

Ayrıca, her ne kadar Türkiye Mültecilerin Statüsüne Dair Sözleşmeyi coğrafi sınırlama getirerek imzalamış ise de, bu çekince, yalnızca Avrupa dışındaki kıtalardan gelen kişilere mültecilik statüsü tanınıp tanınmamasıyla ilgilidir. Yoksa, başka ülkelerden mülteci statüsü almak isteyen kişilerin geçici sürelerle Türkiye'de kalmalarına ve onlara bu süre içinde insani koşullar sağlanmasına engel değildir. Avrupa dışındaki ülkelerden de gelseler, mültecilere yönelik tutum ve muamelelere ilişkin Sözleşmede belirtilen genel ilkeler, Türkiye için de geçerlidir.

Kaldıki, Türkiye'nin uluslararası insan hakları hukuku, özellikle de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Avrupa İşkenceyi Önleme Sözleşmesi altındaki yükümlülükleri, hükümete Türkiye'de bulunan herkes için sorumluluklar ve yasaklar getirir. Derneğimiz, bu soruna Türkiye yargısında çözüm bulamaması halinde, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine ve diğer uluslararası insan hakları mekanizmalarına başvurma zorunluluğunu duyacaktır.

Özellikle bu kişilerin uluslararası hukuka aykırı bir şekilde ve her hangi bir itiraz hakkı tanınmaksızın, istekleri dışında Yunanistan sınırına bırakılmaları, besin ve içme suyundan yoksun bırakılmaları, hukuksal olarak ve insani açıdan kabul edilemez. Sınırdışı etme uygulamaları, belirli kurallar dahilinde ve bütün idari işlemlerin yargı denetimine açık olması ilkesi ihmal edilmeksizin yapılmalı; insan yaşamını tehdit eden ve insan onuruna aykırı işlem yapılmamalıdır. Ne yazık ki, ülkemizde pek çok kişi "kaçak göçmen" oldukları iddiasıyla gözaltına alınmakta, gerek ulusal gerekse uluslararası hukukun onlara tanıdığı olanaklar kullandırılmadan sınırdışı edilmektedir. Bu uygulamalar, yerel güvenlik birimlerinin takdiri dahilinde yapılmakta ve hem siyasal denetimin hem de yargı denetiminin dışında kalan bir alan oluşturmaktadır.

Son olarak, insan hakları aktivistlerinin, insan hakları ihlallerinin söz konusu olabileceği durumlar hakkında yerinde inceleme yapmasına olanak sağlanması, uluslararası insan hakları hukukunun ve Avrupa hukukunun bir kuralıdır. Ayrıca, avukatların gözaltında bulunan kişilerle görüşmesi engellenemez. Bu hukuksuz uygulamayı kınıyoruz. Sınır bölgesinde aç ve susuz, kaderleri belirsiz, her türlü tehlikeye açık olarak bekletilen bu insanlara insani yardım ulaştırılması ve durumlarının derhal açıklığa kavuşturulması çağrısında bulunuyoruz. Derneğimizin bu konuda yapacağı çalışmaların engellenmemesini talep ediyoruz.

Göçmen ve mültecilere ilişkin olarak yaşanan bu son olay, hükümetin Türkiye'de bulunan, üçüncü bir ülkeye yerleştirilmek için bekleyen ya da Türkiye üzerinden üçüncü bir ülkeye geçiş yapmak isteyen kişilere yönelik "kaçak göçmen" operasyonlarının son bir örneğidir. Komisyonumuz, "insan kaçakçılığı" sorununun iltica hakkını engelleyen uygulamalardan bağımsız olmadığı görüşünü bu vesileyle ifade etmekte ve bu konudaki raporunu yakın bir zamanda kamuoyuna açıklayacağını bildirmektedir.

Burada sorun, "kaçak göçmen"lere ve mültecilere yönelik uygulama ve düzenlemelerin insan haklarına aykırı olmasıdır. Derneğimiz, bu uygulama ve düzenlemelerin derhal insan hakları standartlarına dayalı olarak ele alınmasını ve yeniden yapılandırılmasını talep etmektedir.

Türkiye-Yunanistan sınırında bulunan Afrikalı göçmenlerin tamamı, hiçbir ülkenin koruması altında bulunmadıklarından, yurttaşı oldukları ülkelere dönüp dönemeyecekleri, o ülkenin korumasından yararlanıp yararlanamayacakları açıklığa kavuşturulmadığı sürece, Derneğimiz açısından mültecilerle aynı konumdadırlar.

İnsan Hakları Derneği

Bir cevap yazın