Ağır Hasta Tutuklu Ve Hükümlülere Karşı İşlenen Suçlara Son Verilmelidir!
Türkiye cezaevlerinde ağır hastalığı olan tutuklu ve hükümlüler siyasal bir ısrarla serbest bırakılmıyor; adeta ölüm cezasına mahkûm ediliyorlar.
Cezaevlerindeki ağır hasta tutuklu ve hükümlülere karşı işlenen suçlara ilişkin; İnsan Hakları Derneği (İHD), Sağlık Ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES), Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) ile Türk Tabipleri Birliği (TTB) tarafından 8 Ocak 2014 tarihinde basın toplantısı düzenlendi.
TTB binasında düzenlenen basın toplantısına, TTB Merkez Konseyi Üyesi Arzu Erbilici, TİHV Genel Sekreteri Metin Bakkalcı, SES Yönetim Kurulu Üyesi Aslıhan Han Özden ve İHD Yönetim Kurulu Üyesi Selma Güngör katıldı.
TTB Merkez Konseyi Üyesi Arzu Erbilici tarafından yapılan basın açıklamasında, İnsan Hakları Derneği ile Türkiye İnsan Hakları Vakfı 2013 yılı verilerine göre cezaevlerinde 163’ü ağır olmak üzere 544 hasta tutuklu ve hükümlü bulunduğu belirtildi ve bu kişilerin sağlık hakkına erişimde yaşadığı adaletsizliklere ve uygun nitelikte sağlık hizmeti sağlamaya elverişli olmayan fiziki koşullara dikkat çekildi.
Açıklamada, hastalıklarının tedavisi cezaevinde mümkün olmayan yahut hastalığının son evresine gelmiş, kendi kendine bakamayan, acil olarak serbest bırakılması gereken hastaların cezaevinde tutulmaya devam edilmesine tepki gösterilerek, “Türkiye cezaevlerinde hiçbir insani, vicdani ve hukuki değerle bağdaşmayan ağır bir insan hakkı ihlali söz konusudur. Bu ihlali ortadan kaldıracak ve çözümün önünü açacak adımlar acilen atılmalı ve ağır hasta tutuklu ve hükümlülere karşı işlenmekte olan işkence suçuna son verilip, hastalar derhal serbest bırakılmalıdır.” denildi.
BASIN AÇIKLAMASI
08 Ocak 2014
CEZAEVİNDEKİ AĞIR HASTA TUTUKLU VE HÜKÜMLÜLERE KARŞI İŞLENEN SUÇLARA SON VERİLMELİDİR
Türkiye cezaevleri her geçen gün daha ağırlaşan, hiçbir hukuk normunun açıklayamayacağı, hiçbir vicdani ilkenin kabul ettiremeyeceği şekilde, can yakıcı bir hakikatle karşı karşıya kaldığımızı anlatıyor: Ağır hastalığı olan tutuklu ve hükümlüler siyasal bir ısrarla serbest bırakılmıyor; adeta ölüm cezasına mahkûm ediliyorlar.
Adalet Bakanlığı’nın 02 Aralık 2013 tarihli açıklamasına göre cezaevinde 144.212 insan bulunmaktadır. Türkiye tarihi açısından büyük bir utanca işaret eden bu kapatılma, yine Adalet Bakanlığı’nın verilerine göre son 13 yılda 2300 insanın cezaevinde yaşamını yitirmiş olmasıyla birlikte değerlendirildiğinde maalesef sayıların soğuk yüzü bile sorunun yakıcılığını ortaya koymaktadır.
İnsan Hakları Derneği ile Türkiye İnsan Hakları Vakfı 2013 yılı verilerine göre cezaevlerinde 163’ü ağır olmak üzere 544 hasta tutuklu ve hükümlü bulunmaktadır. Üstelik 544 insan sadece seslerini bize ulaştırabilenleri temsil etmektedir.
Mevcut durum sağlık hakkına erişimde yaşanan adaletsizlik, uygun nitelikte sağlık hizmeti sağlamaya elverişli olmayan fiziki koşullar ve tecrit uygulamalarının tetiklediği olumsuzluklarla birlikte daha ağır bir tablonun varlığına işaret etmektedir.
Hastalıklarının tedavisi cezaevinde mümkün olmayan yahut hastalığının son evresine gelmiş, kendi kendine bakamayan, acil olarak serbest bırakılması gereken hastaların cezaevinde tutulmaya devam edilmesi, yaşamlarını ıstırap içinde geçirmek dışında başka bir hak tanımayan siyasal tutumun tüm topluma maalesef tabut teslim etmeyi tercih ettiği anlamına gelmektedir.
Anayasa’nın 104. maddesine göre; Cumhurbaşkanı “sürekli hastalık, sakatlık ve kocama sebebi ile belirli kişilerin cezalarını hafifletmek ve kaldırmak” yetkisine sahiptir. Adlî Tıp Kurumu’nun sürekli hastalık, sakatlık ve kocama hallerinden birinin bulunduğuna karar vermesi halinde dahi Cumhurbaşkanı, af yetkisini kullanmama konusunda takdir yetkisine sahiptir. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül bu yetkisini 2008 yılından 17 Mayıs 2012 tarihine kadar sadece 26 hasta için kullanmıştır.
Ceza İnfaz Kanunun 16. maddesinde “hükümlünün hastalığının hayatı için kesin tehlike teşkile ettiğine Adlî Tıp Kurumunca düzenlenen ya da Adalet Bakanlığınca belirlenen tam teşekküllü hastanelerin sağlık kurullarınca düzenlenip Adlî Tıp Kurumunca onaylanan rapor gereği karar verilen” kişilerin infazlarının ertelenebileceği düzenleniyor olsa da bilindiği üzere, bu madde yine Ceza İnfaz Kanunu’nun 116. maddesine rağmen hasta tutuklulara uygulanmamaktadır. Dahası, hasta tutuklu ve hükümlülerin Adli Tıp Kurumu’ndan onay alması ise başlı başına yıldırıcı niteliktedir.
Adalet Bakanlığı’nın belirlediği tam teşekküllü hastanelerden alınan raporlar Adli Tıp Kurumu’nda haftalarca, aylarca bekletilmekte, kimi zaman hastalar ring araçlarıyla saatler boyunca süren yolculuklarla İstanbul Adli Tıp Kurumu’na çağrılmakta ve çoğu dosya ret kararı ile geri gönderilmektedir. Hastaların bekletildiği koşulların olumsuzluğu ve rutin tedavilerinin sürdürülememesi hastalıklarının daha da ağırlaşmasına neden olmaktadır.
Hatırlatmak isteriz ki, 5 Mart 2013 tarihinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Gülay Çetin/Türkiye kararı ile ağır hastalığı olan tutukluların korunmasına yönelik mevcut düzenlemelerin yeterince açık, öngörülebilir ve etkili olmadığını hüküm altına almış; tutuklu ve hükümlülerin Adli Tıp Kurumu tarafından heyet raporlarına rağmen tekrar muayeneye çağırılması ve bu durumun gecikmeye neden olması eleştirilmiş ve Türkiye işkence yasağını ihlal ettiği için mahkûm edilmişti.
Yine, 24 Ocak 2013 tarihinde kabul edilen 6411 Sayılı Kanunla hasta hükümlülerin infazının ertelenmesi açısından olumlu bir düzenleme getirilmiş gibi sunulan koşullar, hükümlünün“maruz kaldığı ağır hastalık veya sakatlık nedeniyle hayatını yalnız idame ettirememesi” ve“toplum güvenliği bakımından tehlike oluşturmayacağının değerlendirilmesi” şeklindedir. Bu düzenleme ancak devletin güvenliğini kişilerin sağlık hakkına erişiminden öncelikli kabul eden siyasal tutumun bir ifadesi olarak değerlendirilebilir.
Kamuoyunda Adli Tıp Kurumu’nun yarattığı engele karşı oluşan tepki ile yapılan değişiklik ne yazık ki hasta tutuklu ve hükümlüler için yeni bir kilide dönüşmüştür. Nitekim Adalet Bakanlığı’nın açıklamalarında söz konusu yasal düzenlemeden sonra 28 Mayıs 2013 tarihi itibari sadece 50 hastanın serbest bırakıldığı belirtilmekte ve sadece 3 kişinin Terörle Mücadele Kanunu gereği hükümlü ya da tutuklu olan kişiler olduğu ifade edilmektedir.
Maalesef biliyoruz ki; adli tıp raporu beklerken, adli tıp raporu olmasına rağmen toplum güvenliği bakımından tehlike yaratacağı gibi gerekçelerle yahut anılan düzenlemenin tutukluları kapsamadığı iddialarıyla birçok hasta bu bekleme veya insan yaşamını hiçe sayan reddetme nedeniyle cezaevinde hayatını kaybetti. Yine maalesef biliyoruz ki, cezaevlerinde onlarca kişi hastalıklarının son dönemini başkalarının yardımına muhtaç halde yaşamını devam ettirmeye çalışıyor.
Bir başka gerçek ise tedavi için adres gösterilen hastanelerdeki mahkum koğuşları bu hastaların tedavisi için gerekli fiziki koşullardan ve anlayıştan yoksun olmasıdır. Bu kurumların sivil denetim mekanizmalarına açık olmaması nedeniyle, koşulların gözlemlenmesi için yaptığımız başvurular reddedilmiştir.
Daha da gecikilmesi halinde onarılamayacak bu vahametin ortaya konulması açısından, elimizdeki 163 ağır hasta tutuklu ve hükümlü listesinden kamuoyuna da yansıyan kimi örnekleri paylaşmak istiyoruz:
E. A.
E. A.’nın sol kolu dirseğine yakın yerden, sağ kolu da bilekten kesilmiş durumdadır. Elinin ve kolunun kesilmesine yol açan patlamadan önce de başından vurulmuştur. Konuşmakta zorlanıyor ve unutkanlık yaşıyor.
İstanbul Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulu, 12 Temmuz 2013 tarihinde A.’ya “maruz kaldığı ağır sakatlık nedeniyle hayatını yalnız idame ettiremeyeceği, bir başkasının desteği ile bakıma muhtaç olduğu” yönünde rapor verdi. Raporun ardından Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı sorusu üzerine Terörle Mücadele Şubesi’nin verdiği “tehlikelidir” raporu gereği E. A.’nın ağırlaştırılmış müebbet hükümlüsü olduğu belirtilerek tahliye talebi reddedildi.
A. H. Y.
A. H. Y, İstanbul’da 9 Ağustos 2012 tarihinde yaşanan soygun sırasında 6 kurşunla yaralandı ve felç kaldı. Adli Tıp Kurumu’nun, Y.’nin “sakatlık nedeniyle hayatını yalnız idame ettiremeyeceği, bir başkasının desteği ile bakıma muhtaç olduğu” yönündeki 23 Ocak 2013 tarihli raporu mahkemeye gönderildi. Bu raporun gönderildiği tarihten sonra iki duruşmada da raporu dikkate alınmadı.
Duruşma savcısı, “5275 sayılı yasanı 16/6 maddesinin hasta hükümlülere ilişkin düzenleme olduğunu, tutuklu sanıkların faydalanacağı bir düzenleme bulunmadığını belirterek, Y.nin tahliye edilmemesini istedi. Hasta tutuklu Y., hala Metris R Tipi Cezaevi’nde tutuluyor.
R. Ö.
1993’te müebbet hapisle cezalandırılan, beyninde tümör tespit edilen Ö, yatalak oldu ve vücudunun sol tarafını kullanamaz hale geldi. Adli Tıp Kurumu’nca hastalığı nedeniyle “cezaevinde yaşamını sürdüremeyeceği” yönünde karar verilince, Bakırköy Cumhuriyet Savcılığı’nca “ şahsın bizzat kendisinin toplum güvenliği açısından bir tehlike teşkil etmediğini ancak; serbest bırakılması halinde propaganda aracı olarak kullanılabileceği ve huzursuzluk yaratabileceği” gerekçesiyle tahliye talebi reddedildi.
Ö. hakkında Adli Tıp Kurumu tarafından yeniden verilen raporda “yaşamsal ihtiyaçlarını tek başına gideremeyeceği “ifade edildi. Savcılığın görüş talebi üzerine hem İstanbul Terörle Mücadele Şubesi’nden hem de İdil Jandarması’ndan gelen yanıt doğrultusunda Savcılık, 19 Ağustos 2013’te ertelemenin reddine karar verdi.
H. K.
Yaklaşık 10 yıldır tutuklu bulunan, ağırlaştırılmış müebbet hükümlüsü H. K. “Ankilozan spondilit” isimli hastalığı ve diğer rahatsızlıkları nedeniyle cezaevinde zor günler geçiriyor.
Haziran ayında Adli Tıp Kurumu’ndan alacağı rapor nedeniyle Rize Kalkandere L Tipi Cezaevi’nden Metris Cezaevi’ne getirilen K, bir ay sonra verilen raporda sağlığının “cezaevi koşullarına uygun” olduğu belirtilerek tahliyesi gerçekleşmedi. Ancak K’nın hastalığı günden güne ilerlemeye devam etti. K’nın son olarak eğrilen kemiklerinin iç organlarına baskı yapması sonucu vücudunun bir kısmını kullanamadığı öğrenildi. K’nın ailesinin beyanına göre, “H.K artık tekerlekli sandalyede. Serumla besleniyor ve başını dahi çeviremiyor, yürüyemiyor.”
S. T.
16 yıldır cezaevinde tutulan S. T. hafızasını kaybetmiştir, yürüyememekte ve tek başına hiçbir ihtiyacını karşılayamamaktadır.
Adli Tıp Kurumu’nun olumlu raporu sonrasında Savcılık tarafından sorulan görüş üzerine Siirt Terörle Mücadele Şubesi “Toplum güvenliği için tehlikelidir” dedi. T.’nin serbest bırakılma talebi reddedildi.
…
İnsan Hakları Derneği, Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası, Türk Tabipleri Birliği ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı olarak ilgili tüm kurumlar gibi, değişik platformlarda defalarca gündeme getirdik. Ağır hasta tutuklu ve hükümlülerin serbest bırakılmaması işkence suçu işlenmeye devam edildiği anlamına gelmektedir. Geri dönüşü olmayan sonuçları önlemek mümkündür.
Cezaevinde hasta tutuklu ve hükümlülerin cezaevinde olmayanlarla eşit bir şekilde sağlık hakkına erişim hakkı vardır. Ve bu hizmeti vermek devletin sorumluluğu altındadır. Türkiye, 09.12.2003 tarihinde onaylanan “Avrupa Konseyi İnsan Hakları ve Biyotıp Sözleşmesi”nin ve AİHM kararlarının gereklerini yerine getirmek ve tüm tutuklu ve hükümlülere uygun nitelikte, adil bir şekilde sağlık hizmeti vermek ve serbest bırakılma dâhil olmak üzere, tüm hak ve özgürlüklerine saygı göstermek zorundadır. Ağır hasta tutuklu ve hükümlülerin cezaevlerinde yaşamını yitirmesi halinde insanî önlemleri almakla yükümlü olan yargıçlar, savcılar, güvenlik raporu düzenleyenler birinci derecede sorumlu olacaktır.
Konu insan hayatı olduğunda geçen zamanın ölüm getirdiği gecikmelere yol açan, dahası kimi yanlı tutumlar sergilediği bilinen Adli Tıp Kurumu raporları yerine, kişilerin cezaevinde kalıp kalamayacaklarına ilişkin bağımsız tıbbî heyet raporlarının yeterli görülmesi gerekmektedir.
Ceza İnfaz Kanunu’nun 16. maddesinde Ocak ayında yapılan değişiklik ile yaşamını tek başına idame ettirememe kriterinin yanı sıra Cumhuriyet Savcılarına geniş bir takdir yetkisi tanınarak “toplum güvenliği” gibi kişilerin sağlık hakkına ve hukukî güvenliklerine zarar verecek yapay gerekçeler üretilmiştir. Ayrıca düzenleme tutuklular için eşitsiz uygulamalara yol açabilecek ifadeler içermektedir. Bu muğlak ve temel insan haklarına erişimi olanaksız kılan düzenlemenin kanunlardan kaldırılması zorunludur.
Konuyu görüşmek üzere kurumlar olarak yeni Adalet Bakanı’na randevu talebimizi iletmiş durumdayız.
Türkiye cezaevlerinde hiçbir insani, vicdani ve hukuki değerle bağdaşmayan ağır bir insan hakkı ihlali söz konusudur. Bu ihlali ortadan kaldıracak ve çözümün önünü açacak adımlar acilen atılmalı ve ağır hasta tutuklu ve hükümlülere karşı işlenmekte olan işkence suçuna son verilip, hastalar derhal serbest bırakılmalıdır.
İNSAN HAKLARI DERNEĞİ GENEL MERKEZİ
SAĞLIK ve SOSYAL HİZMET EMEKÇİLERİ SENDİKASI
TÜRKİYE İNSAN HAKLARI VAKFI
TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ