Anayasa Mahkemesi ve İptal Kararı

Demokrasilerde, hukukun üstünlüğü ilkesinin geçerli olduğu tartışılamaz. Hukuk devleti, hukukun üstünlüğü ilkesine dayanır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, 1983 tarihli, Silver ve diğerleri/İngiltere davasında, hukukun üstünlüğü ilkesinin temel bir ilke olduğunu vurgulamıştır. Hukuk devleti de hukukun üstünlüğü ilkesine dayanan, eylem ve işlemlerinde hukuka bağlı ve hukuka uyan devlettir. Bunun yaşam bulmasının koşulu, başka koşulların yanı sıra, bağımsız ve tarafsız yargıdır. Doğal ki, hukuk devletinde geçerli olacak hukuk, herhangi bir hukuk değil, içeriği bakımından insan hakları hukukudur.

Hukukla bağlı olmayı ve hukuka uygun olmayı denetleyecek güç, yargı gücüdür.

Yargı gücü, siyasi denetim değil,  yargısal denetim yapacak.

Yargı gücü, siyasi denetim yapamaz. Yapacağı denetim hukukla sınırlı bir denetimdir. Siyasilerin hukuka uygun takdir haklarına yargı kurumu müdahale edemez. Yargı gücü, yasama organınca kullanılacak yetkileri ancak hukukun üstünlüğü ilkesi uyarınca ve o bakımdan(hukuka uygunluk bakımından) denetleyebilir.

Yargı kurumları siyasi kurumlar olmadığı için de, devlet ideolojisi, resmi ideoloji, kurucu ideoloji ve benzeri ideolojik ve siyasi değerlendirmelerle kararlar veremezler. Bu tür ideolojik ve siyasi tercihlerle kendisini ifade eden yargı kurumlarının bağımsız ve tarafsız yargı olarak nitelendirilmeleri de;  insan hakları hukukuna uygun adalet dağıtmaları da mümkün değildir.

Bağımlı ve taraflı yargının adil karar vermesi beklentisi gerçekçi bir beklenti olmasa gerek.

Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararının Anayasa’nın 148. maddesi hükümlerinde yazılı şekil incelemesi boyutunu aştığı, yorumla içerik(esas) denetiminin gerçekleştirildiği tartışmasızdır. Böylece, yasama organının Anayasa değişiklikleriyle ilgili tasarrufunun içeriğinin yargı tarafından belirlenmesi yoluna gidildiği anlaşılmaktadır. Bu durumun kuvvetler ayrılığı ilkesine aykırılığı ve yasama organının yasa yapma tekeline,  dolayısıyla millet iradesine müdahale olduğu da açıktır. Karar için teknik olarak yetki aşımı denilebilir. İçerik ve sonuçları bakımından henüz değerlendirme için erken bir zaman olabilir. Ancak,  birey özgürlüklerinin korunması perspektifinden değil, rejimin korunması perspektifinden konuya yaklaşıldığı da anlaşılmaktadır.

Siyasi tercihleri bakımından pek çok çevre, sonuç olarak karardan memnun olabilir.”Hukuk ilkelerine aykırı olabilir ama sonuçları iyidir” diyebilir. Bu düşünce tarzı da kabul edilemez.

Yargının hangi ideolojik ya da siyasi tercih olursa olsun, ideolojik ve siyasi tercih anlamına gelecek girişimlerin aracı olarak görülmesi kabul edilemez. Bu kesin bir ilkedir. Her birimizin ideolojik ve siyasi tercihlerine uygun karar da çıkmış olsa, yargının bu tür tercihlerde bulunmasını insan hakları ve özgürlükleri, demokrasi ve hukukun üstünlüğü ilkeleri bakımından uygun bulamayız. Bu çok fazla faydacı, fırsatçı, taraflı,  ilkesiz bir tutum olur.

O nedenle bağımsız ve tarafsız yargının,  herkes için insan haklarının korunmasında güvence oluşturduğu görülmelidir.

Yargı ne devlet ideolojisi, ne herhangi bir ideolojinin ya da hükümetlerin, hükümetleri oluşturan partilerin ya da başka bir görüşün, örgütlülüğün yandaşı olabilir.

Yargı bağımsız ve tarafsız olmalıdır. Adil olmalıdır. Hukukun üstünlüğü ilkesini yaşama geçirmelidir. İnsanların haklarını ve özgürlüklerini korumalıdır. Yargı, kararlarıyla Türkiye’de hukukun ilerlemesine katkıda bulunmalıdır.

Hüsnü Öndül

Genel Başkan

Bir cevap yazın