İHD’nin cezaevlerinde hasta olarak bulunan tutuklu ve hükümlülerin durumlarına dikkat çekmek amacıyla başlattığı ve her ay bir veya birkaç hasta tutuklu ya da hükümlüye yazdığı mektup yollama etkinliğimiz devam ediyor. Cezaevlerinden aldığımız sağlık sorunlarıyla ilgili başvurulara bakıldığında daha uzun süre devam edecek. Ve mevsimin kıştan ilkbahara döndüğü Mart ayı mektubunu size yazıyoruz. İHD tüm şubeleriyle birlikte bugün bu mektubu size yollayacak.
İnsan hak ve özgürlüklerinin en çok kısıtlandığı alanlar cezaevleridir. Çünkü bu hakları kullanma konusunda en zor durumda olanlar cezaevlerindeki mahpuslardır. Türkiye’de cezaevleri öteden beri açlık grevleri, ölüm oruçları ve ölümler ile gündeme gelmektedir; bu durum çoğu zaman dışarıdakilerin dikkatlerinden kaçar ya da onlardan saklanır.
Cezaevlerinden yapılan başvurular çoğunlukla sağlık sorunları, sevkler ve sevklerde yaşanan hak ihlalleri, görüşler, var olan ama bir türlü uygulanmayan genelgeler; haberleşmede yaşanan ihlaller ve disiplin cezaları olarak yoğunlaşmaktadır. Bazen yaşanan ihlallerin muhatapları, şaka gibi gerekçelerle uygulamalarını savunurlar. İnanamazsınız. Örneğin, yakın bir tarihte Adalet Bakanlığına yazdığımız Tekirdağ cezaevinden derneğimize yapılan “su verilmemesi ile ilgili” sıkıntılar için aynı bakanlık “küresel ısınma nedeniyle su kısıtlaması yapılmıştır” gibi ironik bir yanıtla haklılığını savunmuştu.
Sevgili Aynur,
Sizinle ilgili bilgileri basın aracılığı ile öğrendik Avukatınızla da iletişim kurduk; bu arada sizin bir mektubunuz elimize geçti. Müebbet olan cezanızı çekmek üzere 15 yıl önce Sivas cezaevine oradan da Siirt cezaevine, nihayet Diyarbakır E Tipi Cezaevine ve son olarak da tekrardan Siirt Cezaevine sevk edildiğinizi öğrendik. Bu 15 yıllık süreç hastalığınızın ilerlemesine neden olmuş. Sağlık sorunlarınız nedeniyle götürüldüğünüz Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Gastroenteroloji bölümünde yapılan tetkikler sonucu hastalığınızın hayati tehlike arzedecek derecede ilerlediği (kanser) tespit edilmiş. Avukatınızın yaptığı uzun süren girişimler sonucu Ankara Yüksek İhtisas Hastanesine getirilerek tetkikleriniz iki ya da üç gün gibi kısa bir süre içerisinde yapılarak geri götürülmüşsünüz. Anladığımız kadarıyla Siirt cezaevindeki görevliler hastalığınızın ne derece ciddi olduğunu anlamamakta ısrar etmişler, Dicle Üniversitesinin randevu verdiği tarihlerde tetkik ve kontrollerinizin yapılması için, güvenlik gibi bahanelerle hatta “randevun yok” bile denilerek götürülmemiş olmanız tedavinizi geciktirmiş.
Sizin, tedaviniz için uygun olur düşüncesiyle Diyarbakır cezaevine sevk talebiniz, cezaevi idaresinde kaybolmuş, dolayısıyla Adalet Bakanlığına yollanamamış, gerekçeye inanamadık, “insanlık hali unuttuk”.
Bu “insanlık halinin” bir insanın yaşamına mal olacağını düşünemediklerine inanamadık sevgili Aynur.
Ama hepimize düşen görevler olduğuna inanıyoruz, bize, yargıya, Adalet Bakanlığına ve vicdanlarımıza.
İnsan onurunu ve onuruyla yaşama hakkını her şeyin üzerinde gören bakışımızla, dili, dini, etnik kökeni, cinsiyeti ve üzerine atılı suçu ne olursa olsun sırf insan oluşu ve yaşam hakkının korunması anlayışının gereği olarak, senin ve cezaevlerindeki sağlık sorunu yaşayan tüm mahpusların yanındayız; insan haklarının her yerde korunması gerekir ilkesiyle bundan sonra da mektup yazmaya ve ilgilileri duyarlı olmaya çağırmaya devam edeceğiz.
Sağlık haberlerini bekleyeceğiz sevgili Aynur.
Mektubumuzu bitiriyoruz sevgili Aynur Epli. İHD’li insan hakları savunucuları olarak sağlıklı ve cezaevlerinin olmadığı günler diliyoruz.
İNSAN HAKLARI DERNEĞİ