Yaşları 12 ile 17 arasında değişen birkaç çocuğun ellerindeki bayrağı bilinçsizce yerde sürüklemesi sonrasındaki olayları ne yazık ki hayretle, ibretle ve kaygıya izliyoruz. Devletin en üst kademelerinden yapılan açıklamalara ve tüm yurtta yaratılmaya çalışılan fırtınaya bakıldığında, ister istemez akla bunların önceden planlanmış bir senaryo olduğu geliyor.
Bayrağa yönelik davranışın kabul edilemez ve toplumsal barışımıza zarar veren bir girişim olduğunu İHD dahil, tüm kesimler ifade etti. Bunun ötesi yargı organlarının görev ve yetkisinde iken, Genelkurmay Başkanlığı’nın toplumda gerginlik yaratan ve bütün devlet kurumları için de bir talimat niteliğindeki açıklaması, bir süreden beri ülkemizde milliyetçi, şoven ve hatta ırkçı bir dalga yaratmaya çalışanların ekmeğine yağ sürdü. Genelkurmay Başkanlığı’nın açıklamasını takip eden, başta Cumhurbaşkanı ve Başbakan olmak üzere diğer devlet yetkililerinin açıklamaları da ortamın daha da gerilmesine yol açtı. Durumu fırsat sayan demokrasi karşıtı ırkçı çevreler, güvenlik güçlerinin desteği altında geçmişte örneklerini çokça yaşadığımız kışkırtıcı gösteriler organize etmekte gecikmediler.
Bir hukuk devletinde suç olan eylemler ve bunların karşılığı olan cezalar yasalarla belirlenmiştir. Ve yargı organları hukukun üstünlüğü ve adil yargılanma ilkelerini göz önünde bulundurarak yasaları uygularlar. Başka herhangi bir devlet kurumunun herhangi bir suçun sorumlularını hedef gösteremezler, yasada belirlenmemiş toplumsal yaptırımlar ya da nitelemeler öngöremezler.
Fakat ne yazık ki Genelkurmay Başkanlığı, yaşları 12 ile 17 arasında değişen çocukların vatandaşlık konumlarını dahi sorgulama hak ve yetkisini kendisinde bulabilmiştir. Geçmişte, toplu katliam yapan, faili meçhul cinayet işleyen, işkence dahil insanlık suçu işleyenlere karşı gösterilmeyen böyle bir tavrın, 3-5 çocuğa karşı gösterilmesi kabul edilemez.
Bu ülkede yaşayan herkes, suçlu olup olmadığına ya da etnik kökenin ne olduğuna bakılmaksızın Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdırlar. Hiç kimsenin, nasıl bir eylem gerçekleştirmiş olurlarsa olsun, birileri hakkında “sözde vatandaş” deyimini kullanarak, onların vatandaşlık konumunu sorgulamaya, ayrımcılık yapmaya hakkı yoktur. Bu nitelemenin muhataplarının çocuk olması durumu daha da vahimleştirmektedir. Bir kez daha ifade etmek istiyoruz ki, yasal ve uluslararası mevzuatımıza da aykırı olarak yurttaşlarımız arasında ayrımcı bir tanımlama yapılmış olmasından sonsuz kaygı ve üzüntü duymaktayız. Geçmişteki, ülke sorunlarını barışçıl ve demokratik yöntemlerle çözmek yerine, yok sayma ve şiddete başvurma şeklindeki pratiklerin sorgulanması yerine; yurttaşlarımıza yönelik olarak “geçmişten dersler çıkartmaları” gerektiği şeklinde tehdit içeren ifadelerin kullanılması düşündürücüdür.
Dün yaşları ikisi 12, biri 13, biri 14, biri 16 ve biri de 17 yaşında olan 6 çocuk tutuklandı. Bunların gözaltı sırasında nasıl bir muamele gördüklerini bilmiyoruz. En üst düzey devlet yetkililerinin yaptığı açıklamalar ve medyanın olayları sunuş tarzı nedeniyle bu çocukların cezaevinde can güvenliklerinin sağlanıp sağlanamayacağı konusunda üzerinde önemle durulması gerekli bir husustur.
Çocuklarla ilgili olarak, kamuoyunun dikkatlerinden kaçan başka bir husus da, bunların çocuk olmalarından dolayı yasal mevzuatımıza göre sadece Savcılık makamlarınca ifadelerinin alınabileceği ve yargılamalarının Çocuk Mahkemesinde yapılması gerektiğidir. Şu ana kadar yapılan işlemlerde yasa hükümlerinin dikkate alınmadığı anlaşılmaktadır. Çocukların derhal bizzat C.Savcısı tarafından sorgulanması gerekirken, uzun süre Terörle Mücadele Şubesinde gözaltında tutulmuşlardır. Sorgu ve tutuklama işlemlerinde de, çocuklara özgü yargılama kuralları yerine, genel hükümlere göre hareket edilmiştir.
BM Çocuk Hakları Sözleşmesi ve Çocuk Adalet Sistemi ilkelerine de aykırılık teşkil eden bu uygulamalar, hukuka aykırıdır. Bu yaklaşımla yapılacak yargılamanın adil olacağına yönelik ciddi kuşkular giderek artmaktadır.
Birçok gazetenin, yasalara ve basın-yayın etik ilkelerine aykırı olarak, bu çocukların fotoğraflarını, kimlikleri anlaşılacak şekilde yayınlamış, böylece hem hukuka aykırı davranılmış ve hem de yargılananların kişilik hakları hiçe sayılmıştır.
Uzun yıllar çatışma ve şiddet ortamından en fazla zarar görenler, bu ülkede yaşayan yurttaşlarımız olmuştur. Bugün itibariyle yapılmak istenen, milliyetçilik duygusunun yeniden hortlatılarak ülkemizde şiddetin ve kaosun hakim kılınmasıdır; yurttaşlarımızı karşı karşıya getirmek çabasıdır. Bu çabaların geçmişte de çok kere denendiğini; bundan yurttaşlarımızın çok büyük acılar çektiğini unutmadık. İnsan hakları savunucuları olarak, tüm kesimleri sağduyulu ve duyarlı davranmaya, tüm kamu otoritelerini de yurttaşlarımızı birbirine düşürecek söz ve davranışlardan kaçınmaya çağırıyoruz.
Genel Başkan