Sayın Başbakan,
9 Aralık 1998 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından kabul ve ilan edilen “İnsan Hakları Savunucularının Korunması Bildirgesi”, insan hakları savunucularının ve örgütlerinin çalışmaları, bu çalışmalar nedeniyle sahip oldukları hakları ve sorumluluklarını düzenler. Aynı zamanda bu düzenlemeler, devlet ve hükümetlerin yükümlülüklerine işaret eder. Devletler açısından önemli bir yükümlülük, insan hakları savunucularının ve örgütlerinin çalışmalarını kolaylaştırmak, onların iddialarını araştırmak, düşünceleri, araştırmaları, incelemeleri ve değerlendirmeleri nedeniyle onları cezalandırma yoluna gitmemektir.
Birleşmiş Milletler İşkenceye Karşı Komite işkenceyi yaygın, sürekli ve kasıtlı ise, sistematik olarak tanımlamaktadır. Türkiye’nin önde gelen insan hakları örgütlerinden olan İHD ve TİHV, Türkiye’deki işkence uygulamalarını, bu ölçütlere göre değerlendirmekte ve “sistematik uygulama” olarak nitelemektedir. Bu değerlendirmelerimiz, ayrıca örgütlerimize ulaşan binlerce şikayetin özel verilerine de ve yargılama süreçleri, adli tıp raporları, yasal çerçeve gibi bazı genel verilere dayanmaktadır. Her iki insan hakları örgütü de, öncelikle genel olarak ifade özgürlüğü hakkını kullanmakta, sonra da görevlerini yapmaktadır. İnsan hakları örgütlerinin ihlaller konusunda sessiz kalması istenemez.
Sayın Başbakan,
İşkence konusunda hükümetlerin görevi, işkence şikayet ve iddialarını zamanında ve tarafsız olarak incelemek ve araştırmaktır.
İşkence iddialarını incelemek/araştırmak/soruşturmak yerine, bu şikayet ve iddiaları kamuoyunun ve yetkili makamların bilgisine sunan ve işkencenin ortadan kaldırılması için çalışan insan hakları örgütlerini teröristlerle bağlantılı göstermek, onları istihbarat örgütlerine havale etmek, onlar hakkında çalışmalar yaptırmak ise, demokratik ve iyiniyetli bir tutum değildir. Son zamanlardaki mesajlarınızda ve özellikle Avrupa Konseyinde yaptığınız konuşmada sergilenen bu tutum, işkenceye sıfır tolerans söylemi ile çelişmektedir. Bu beyanlar aynı zamanda, insan hakları savunucularını tehdit anlamına gelir.
“İşkenceye sıfır tolerans” söylemini, işkenceye karşı bir kararlılık mesajı olarak, yerinde ve gerekli görmemize karşın, işkence suçunu işleyenlere karşı bu kararlılığın uygulamada gereğinin yerine getirilmediğini düşünüyoruz.
İşkence iddialarını dile getiren insan hakları savunucularını suçlayıcı ifadeleri ısrarla sürdürmeniz ise bir talihsizliktir ve bizleri kaygılandırmaktadır.
Sayın Başbakan,
Türkiye’deki insan hakları savunucuları, 1990’lı yıllarda ülkemizin caddelerinde “kahrolsun insan hakları” sloganları ile yürütülen polisleri anımsamaktadırlar. Öldürülen ve öldürülmek istenen insan hakları örgütlerinin üye ve yöneticilerini de unutmamışlardır. İnsan hakları savunucularını, dile getirdikleri ihlal şikayetleri ve iddiaları nedeniyle terörizmle bağlantılı göstermek diktatörlük rejimleri yöneticilerine ait bir özelliktir.
Bu özelliklere sahip yöneticiler bize pek de yabancı değildir.
Saygılarımızla.
Hüsnü Öndül Yavuz Önen
İnsan Hakları Derneği Genel Başkanı Türkiye İnsan Hakları Vakfı Başkanı