Barış İsteyen Akademisyenlerin Hakları İade Edilsin

Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu 26 Temmuz 2019 tarihinde “Barış için Akademisyenler” ile ilgili önemli bir karara imza attı. Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri (başvuru no. 2018/17635) başvurusunda ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine oyçokluğuyla karar verdi. Başvurucular, “Barış için Akademisyenler” tarafından Ocak 2016’da açıklanan “Bu Suça Ortak Olmayacağız!” başlıklı bildirinin imzacıları arasında yer alıyordu ve “terör örgütü propagandası yapma” suçlamasıyla cezalandırılmışlardı. Anayasa Mahkemesi’nin böyle bir ihlal kararı vermesi insan hakları ve demokrasi adına memnuniyet vericidir.

Anayasa Mahkemesi ihlal kararında, iddianame savcısının ve birinci derece mahkemelerinin mahkûmiyet kararlarında öne sürüldüğü gibi akademisyenlerin PKK’nin “talimatı” ile hareket ettiklerine ilişkin varsayımı aşan bir delil sunamadıkları, mahkemelerin ise herhangi bir araştırma yapmadan savcılığın iddiasını yeterli sayarak hüküm kurduğunu belirtmiştir (para. 89-90). Kararda ayrıca bildiri ile “çatışmaların sona ermesi ve temel hak ve hürriyetlere saygı gösterilmesi, çözüm sürecine geri dönülmesi, şiddetin durdurulması, diyalog ve çatışmasızlık ortamının oluşturulması çağrısı” yapıldığına dikkat çekmiştir (para. 92).

İhlal kararında işaret edilen bir diğer önemli husus ise Türkiye’deki yargının içinde bulunduğu durumu özetlemektedir: “Söz konusu delil ve değerlendirmelerin yargılamaların esasını doğrudan etkileyecek önemde olduğu tartışmasızdır. Bildiriye imza atanların çok sayıda mahkemede yargılandıkları düşünüldüğünde mahkemelerden hiçbirinin bu yönde bir araştırmaya ve değerlendirmeye gitmemiş olması anlaşılır değildir. […] Varsayımlarla kişilerin cezalandırılmasına derhal son verilmeli, algı yaratılmaya çalışıldığından bahisle düşünce açıklamalarının terör propagandası olarak kabul edilmesi hukuksal bir değerlendirme değildir (para. 94, 100).”

Son olarak ihlal kararında “Son derece tartışmalı ve kamusal önemi yüksek meselelere ilişkin düşünce açıklamaları söz konusu olduğunda ifade özgürlüğünün demokratik bir toplum için yaşamsal olduğu ve demokrasinin temel değerlerini teşkil ettiği akıldan çıkarılmamalıdır. Demokrasinin temeli, sorunları açık bir tartışmayla çözebilme gücüne dayanmaktadır (Ferhat Üstündağ, B. No: 2014/15428, 17/7/2018, § 43). Terör ve şiddeti teşvik ile nefret söylemi dışında ifade özgürlüğünün kullanımına yönelik müdahaleler demokrasiye zarar vermekte ve onu tehlikeye atmaktadır” (para. 113) denerek çok önemli bir tespit yapılmıştır.

Öte yandan, AYM’nin dört üyesinin imzasını taşıyan bir sayfalık karşı oy gerekçesinde “devletin varlığı ve bağımsızlığı ve milletin ve ülkenin bütünlüğü ve bölünmezliği”nin “devlete sadakat borcu yükleyen en üst hukuk normları” olduğu iddia edilerek yepyeni bir norm yaratılmıştır. Yüksek mahkeme üyelerinin “Anayasa’ya Sadakat”, yani hukukun üstünlüğü ve hukuk devleti ilkesine sadakat borcunu devlete sadakat biçiminde bilinçli bir şekilde deforme etmesi son derece tehlikelidir. Bu üyelerin atıfta bulunduğu AİHM Langner/Almanya kararının (B. No: 14464/11) ise konuyla ilgisi anlaşılamamıştır.

Anayasa’nın 26. maddesi ile AİHS’in 10. maddesi ile güvence altına alınan ifade özgürlüğü ile Anayasa’nın 27. maddesi ile güvence altına alınan akademik özgürlükler, Anayasa Mahkemesi’nin bu kararına karşı -basına yansıyan haberlerden öğrenildiği üzere- YÖK talimatıyla kampanya başlatan ve tanımayacaklarını ima ya da doğrudan beyan eden kimi akademisyenler ve üniversitelerce ayaklar altına alınmak istenmektedir.

Bu akademisyenler ve üniversite yönetimleri bilmelidir ki böylesi açıklamalarla hukukun üstünlüğü ilkesini bilerek görmezden gelerek savundukları kutsal(!) Anayasa’ya karşı geliyorlar. Anayasa Mahkemesi kararları kesindir ve “yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar” (Madde 153). Kendilerine, ayrıca, Anayasa’nın 138. maddesinin son fıkrasını hatırlatmak isteriz: “Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez.”

AYM’nin kararının uygulanmayabileceğine dair bazı gazeteci ve siyasilerin açıklamaları ise utanç vericidir. AYM kararları eleştirilebilir ama mutlaka uygulanmak zorundadır. Bu gazeteciler ve siyasileri kınıyırız.

İnsan hakları hukukunun genel ilkelerine göre insan hakları ihlallerinin giderilmesi için mağdurların, eğer mümkünse ihlal hiç gerçekleşmemiş olsaydı ne durumda olacaklardıysa o hâle geri döndürülmeleri gerekir. Eğer bu sağlanamıyorsa, ihlalin sonuçlarının tazminat gibi başka araçlar kullanılarak giderilmesi gerekir.

Barış için Akademisyenler, 2016 yılından beri devam eden süreçte haksız ceza yargılamalarının, ihraç dahil idari yaptırımların muhatabı olmuş, pasaportları iptal edilmiş, akademik alanda çalışmaları engellenmiştir. AYM kararı uyarınca öncelikle devam eden tüm bu ihlallerin kaldırılması ve ayrıca 3 yılı aşan mağduriyetin karşılanması gerekmektedir.

Bu nedenlerle,

  1. Bütün birinci derece mahkemelerini AYM’nin kararına uyarak önünde bulunan BAK dosyalarında beraat kararı vermeye, mahkûmiyet kararı verdikleri hakkında yeniden yargılama yaparak beraat kararı vermeye,
  2. OHAL İşlemleri İnceleme Komisyonu’nu AYM kararına uyarak ihraç edilen akademisyenleri görevlerine iade etmeye,
  3. Üniversiteleri görevlerine iade edilecek akademisyenleri aynı görev yerlerine, aynı unvanla iade etmeye,
  4. Yetkilileri ihraç edilen, yargılanan, haklarında soruşturma açılan ve ceza alan akademisyenlerin uğradıkları mağduriyetin giderilmesi için adım atmaya,
  5. İçişleri Bakanlığı’nı pasaport tahditlerini kaldırarak seyahat özgürlüğünün ihlal edilmesine son vermeye,
  6. Başta akademisyenler olmak üzere demokratik kamuoyunu ifade özgürlüğü ve akademik özgürlükleri savunmaya,
  7. Karşı bildiri yayınlatarak üniversiteler ve akademisyenler üzerinde baskı kurmaya çalışan YÖK’ü derhal bu tutumdan vazgeçmeye ve özür dilemeye
  8. Temel hak ve özgürlükleri hiçe sayarak AYM kararına karşı kampanya yürütmeye çalışan üniversite yönetimlerini ve akademisyenleri insan haklarına saygı yükümlülüklerini yerine getirmeye davet ediyoruz.

Barış hakkını savunan akademisyenlerin her zaman yanındayız.

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ