Hüsnü Öndül
Türkiye Barış Meclisi Toplantısı, İstanbul, 10 Mayıs 2014
A) Türkiye’nin rejimine dair birkaç not
Barışın insan hakları ve demokrasi ile ilişkisi var. Türkiye’nin anayasal ve yasal sistemi konusunda uzak ve yakın geçmişe bakarak şöyle değerlendirmeler yapabiliriz:
1)1923 ‘te kurulan Cumhuriyet’in 30 Kasım 2002 tarihine kadarki 79 yıllık ömründe tam 41 yıl askeri ve yarı askeri rejim egemen olmuştur.
1923’ten 1987 tarihine kadar olan 64 yılın 26 yılı sıkıyönetim askeri rejimi, 1987 yılından da 30 Kasım 2002 tarihine kadar 15 yıl olağanüstü hal rejimi altında geçmiştir.
Birinci sonuç, bugünü esas alırsak (10 Mayıs 2014), 91 yılın 41 yılının fiilen sıkıyönetim askeri rejimi ve OHAL rejimi altında geçtiği anlaşılır.
Ancak askeri ve yarı askeri rejim özellikleri, sadece uygulandığı yıllarla sınırlı değil. İkinci sonuç buradan çıkarılabilir:
Pek çok askeri darbenin ardından rejim darbe dönemi yasaları ile otoriter/totaliter özelliklerini pekiştirmiş ve sürekliliğini sağlamıştır. Söz gelimi 12 Eylül askeri darbesi döneminde, 1980-1983 döneminde yeni bir anayasa yürürlüğe girmiş ve aynı dönemde 675 yeni yasa çıkarılmıştır. O halde bu 41 yılın etkileri sürekli ve sistemiktir. Sistem otoriter karaktere sahiptir. Yer yer totaliter özellikler taşımaktadır.
2)Türkiye’deki rejimin doğrultusu/yönelimi açısından Aralık 1999 tarihinde Avrupa Birliği ile kurulan yeni ilişkinin özel bir yeri olduğu vurgulanmalıdır. Türkiye’ye Aralık 1999 Helsinki zirvesinde adaylık statüsünün tanınması rejimin demokratikleşmesi açısından fırsatlar sunmaktaydı. Zira AB ile katılım müzakerelerine başlayabilmek, Kopenhag Siyasi Kriterlerini(hukukun üstünlüğü ve demokrasi, insan hakları ve azınlık hakları)karşılamayı gerektiriyordu. Bir yol haritası ve onun ilkeleri olarak anlaşılabilirdi Kriterler. AB Komisyonu’nun genişleme konusundaki tecrübesi ve birikimi katkı sağlayabilirdi Türkiye’nin demokratikleşmesine…
Burada bir ara sonuç çıkarılabilir: Helsinki zirvesi ile başlayan süreç, makro ölçekte, Türkiye’nin genel yönelimlerini (otoriter sistemden demokrasiye doğru) etkilemiştir. Bu yönelimin hızı, kapsamı, niteliği konusunda eleştirilerimiz olabilir ama yönelim değişikliğini tespit etmemiz gerekir.
Nitekim 2001 yılında 1982 Anayasasının 35 maddesi, 2004 yılında 10 maddesi ve nihayet 2010 referandumunda da 26 maddesinde değişiklikler yapıldı. Bu süreçte “uyum paketleri” denilen yöntemle (her defasında bu paketler içinde birden fazla yasanın çeşitli maddelerinde değişiklikler öngörülmekteydi) 9 Uyum Paketinde 70 civarında yasanın yüzlerce maddesinde değişiklikler yapılmıştır. Ayrıca yine 70 civarında yeni yasa yürürlüğe girmiştir. 2001 tarihindeki 35 maddelik Anayasa değişikliği ile ilk 3. Uyum Paketi ve bazı yeni yasalar(Medeni Kanun gibi) Ecevit hükümeti döneminde, diğerleri Gül ve Erdoğan başkanlığındaki hükümetler döneminde gerçekleştirilmişti. DSP, ANAP ve MHP ile AKP bu dönemde iktidar partileriydi. Bütün bu gelişmeler üzerine 2004 Aralık ayında AB, Türkiye ile katılım müzakerelerinin başlamasına karar vermiş ve katılım müzakereleri 3 Ekim 2005 tarihinde başlamıştır. Ancak katılım müzakereleri sürecinde AB raporlarındaki niteleme ile reformlarda bir “yavaşlama” gözlenmiştir. Biz yavaşlama ifadesinin yanında gerileme/geriye gitmelerin de olduğu görüşündeyiz. Söz gelimi 2006 yılında Terörle Mücadele Kanunu’nda savunma hakkının sınırlandırılmasına yönelik değişiklikler, 2007 yılında Polis Vazife ve Salahiyetleri Kanunu’nda silah kullanma ile ilgili maddelerde yapılan değişiklikler “gerilemeye” yönelik değişikliklerdi.
Son birkaç yıldır “uyum paketleri” nitelemeleri yerini “yargı paketleri” nitelemelerine bıraktı. 2009’dan itibaren 5 “Yargı Paketi” çıkarıldı ve birkaç “demokratikleşme paketi” denilen paketler hazırlandı ve bunlar da yürürlüğe girdi.
B) 2013 ve 2014 ilk 4 aydaki gelişmelere dair birkaç not
– 30 Ocak 2013 tarihinde BDP milletvekilleri İmralı Cezaevinde bulunan Abdullah Öcalan ile görüştüler.
– 21 Mart 2013 Newroz mitinginde Öcalan’ın barış mesajı okundu.
– 8 Mayıs 2013 tarihinde PKK gerillalarının sınır dışına çıkışı başladı
– 9 Eylül 2013 sınır dışına çekilmenin durdurulduğu açıklandı.
– Nisan 2013 Akil İnsanlar Heyeti Oluşturuldu.
– 4 Nisan 2013 Akil İnsanlar Heyeti Başbakanla ilk toplantısını yaptı.
– 26 Haziran 2013 Akil İnsanlar Heyeti ile Başbakan’ın 2.toplantısı yapıldı.
Akil İnsanlar Heyeti 51 erkek, 12 kadından oluşmaktaydı.
Gezi parkı olayları ve bazı sonuçları:
İçişleri Bakanlığı verilerine göre 81 ilin 79’unda Gezi protestoları gerçekleşti. Etkinliklere 2,5 milyon kişi katıldı. 4 bin 900 kişi gözaltına alındı.
TİHV ve TTB verileri de şöyle:
– Gezi direnişlerinde 7 bin 832 kişi yaralandı (İHD, Gezi direnişi sırasında 9564 kişinin dövüldüğü ve yaralandığı bilgisini vermektedir). 91 kişi kafatası travmasına maruz kaldı.10 kişi gözünü kaybetti. Bir kişi dalak kaybına maruz kaldı, 8 kişi yaşamını yitirdi.
1)İnsan hakları ve demokrasi açısından olumlu ve/veya kısmen olumlu olarak değerlendirilebilecek yasal değişiklikler
a) 6384 sayılı, “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun” 9 Ocak 2013 tarihinde kabul edildi ve Resmi Gazete’de 19 Ocak 2013 tarihinde yayımlanarak yürürlüğe girdi. Kanunla, soruşturma ve yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmaması ve mahkeme kararlarının geç veya eksik ya da hiç icra edilmemesi iddiasıyla Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)’e yapılmış başvuruların tazminat ödenmek suretiyle çözümü hedeflenmektedir.
Bakanlar Kurulu 2013 yılında yürürlüğe giren 6384 sayılı kanunla ilgili olarak 2014 yılında bir karar aldı ve 6384 sayılı kanunla kurulan İnsan Hakları Tazminat Komisyonu’nun görev alanını genişletti. Bakanlar Kurulunun 10 Şubat 2014 tarih ve 2014/5917 sayılı kararı, 16 Mart 2014 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Kararla Komisyonun görev alanına, aa) kamulaştırma veya irtifak hakkı tesislerindeki değer kaybı telafisi, bb) infaz hâkimliğindeki savunma hakkının kısıtlandığı iddiaları, cc) Türkçe dışındaki dil kullanımı(söz gelimi Kürtçe) nedeniyle haberleşme hakkının ihlal edildiği düşüncesiyle yapılan başvurular, dd) aynı şekilde Türkçe dışında bir dilde (söz gelimi Kürtçe) yazılan mektupların alınmaması, gönderilmemesi ve bu suretle haberleşme hakkının ihlal edildiği düşüncesiyle yapılan başvurular, ee) cezaevindeki tutuklu ve hükümlülerin yararlanmak istedikleri süreli ve süresiz yayınların engellenmesi nedeniyle yapılmış başvurular dâhil edildi.
b) 6411 sayılı,“Ceza Muhakemesi Kanunu İle Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”, 24 Ocak 2013 tarihinde kabul edildi ve Resmi Gazete’nin 31 Ocak 2013 tarihli sayısında yayımlanarak yürürlüğe girdi.
Bu yasayla (Madde 1), sanıklar sözlü savunmalarını, kendisini daha iyi ifade edebileceğini beyan ettiği başka bir dilde(söz gelimi Kürtçe) yapabileceklerdir. Yasanın sadece duruşmalarda bu imkânı tanımış olması ve tercüme hizmetlerinin parasının da sanıktan tahsili cihetine gidilecek olması haklı olarak eleştiri konusudur.
Aynı yasanın 3. Maddesinde ağır hasta mahpuslar açısından bir düzenleme bulunmaktadır. Maruz kaldığı ağır bir hastalık veya sakatlık nedeniyle ceza infaz kurumu koşullarında hayatını yalnız idame ettiremeyen ve toplum güvenliği bakımından tehlike oluşturmayacağı değerlendirilen mahkûmun cezasının infazı”nın iyileşinceye kadar ertelenmesi düzenlenmektedir. Bu madde ile ağır hasta mahpusların tahliyesi umulurken maddede yer alan “toplum güvenliği bakımından tehlike” ibaresi uygulamada/pratikte polis görüşlerine başvurulması sonucunu doğurmuştur. Bu yola başvurulduğunda da, hekim raporuna rağmen güvenlikçi bakış açısı ağır basmış ve polis görüşleri doğrultusunda uygulama gelişmiştir. 2014 Mayıs ayında hazırlanan yeni yargı paketinde bu konuda gelişme beklenmektedir.
Yasada genel olarak cezaların ertelenmesinde, eş ve aileleriyle özel mekânlarda görüşmelerinde ve izinli olarak dışarıda bulundukları süreler ve koşullar konularında olumlu değişiklikler getirilmektedir.
c) 6413 sayılı, “Türk Silahlı Kuvvetleri Disiplin Kanunu” 31 Ocak 2013 tarihinde kabul edildi ve Resmi Gazete’nin 16 Şubat 2013 tarihli sayısında yayımlanarak yürürlüğe girdi. Kanunla barış zamanında disiplin mahkemeleri kaldırılıyor ve yerine Disiplin Kurulları kuruluyor. Sivil memurlar askeri disiplin mevzuatı dışına çıkarılıyor. Disiplin cezalarına karşı yargı yolu açılmaktadır. Oda hapsi cezası kaldırılmaktadır.
d) 6458 sayılı,”Yabancılar ve Uluslar arası Koruma kanunu” 4 Nisan 2013 tarihinde kabul edilmiş ve Resmi Gazete’nin 11 Nisan 2013 tarihli sayısında yayımlanmıştır.
Bu yasa ile ilk kez sığınmacı ve mültecilerin hakları ve özgürlükleri yasa ile düzenlenmektedir. Bu açıdan yabancı olarak nitelendirilen Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmayan insanların hak ve özgürlüklerinin yasal koruma altına alınmış olması olumludur. Şimdiye kadar sığınmacı ve mültecilerin hakları yönetmelikler, genelgeler gibi ikincil mevzuatta düzenlenmekteydi. Ayrıca bu yasanın hazırlanma sürecine insan hakları örgütlerinin görüşlerine başvurulmuş ve yasaya yansıtılmış olması da olumludur. Bu yasa ile ilk kez İçişleri Bakanlığına bağlı Göç İdaresi Genel Müdürlüğü kurulmaktadır.
e) 6459 sayılı “İnsan Hakları ve İfade Özgürlüğü Bağlamında Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” 11 Nisan 2013 tarihinde kabul edilmiş ve 30 Nisan 2013 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Kanunla ifade özgürlüğünü keyfi biçimde sınırlandıran ve AİHM’in Gözel ve Özer/Türkiye kararında, yargıca terör örgütüne ait olduğu bildirilen bildiri veya açıklamaların içeriğini analiz etme yükümlülüğünü getirmediği için eleştirdiği Terörle Mücadele Kanununun (TMK) 6/2. Maddesi değiştirilmektedir. Maddeye cebir şiddet unsuru eklenmektedir. Aynı şekilde TMK’ın 7/2. Maddesinde de cebir, şiddet unsuru eklenerek değişiklik yapılmaktadır. Aynı yasada 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununa muhalefet edenlere verilen cezalarda ayrıca Türk Ceza Kanunu’nun 220. Maddesinde de ceza verilmesi yolu kapatılmaktadır. Bu kanunla(kanunun 9. Maddesinde) Türk Ceza kanunun 94. Maddesinde yer alan işkence suçunu işleyenler hakkında zamanaşımının işlemeyeceği hüküm altına alınmaktadır. Kanunda ifade özgürlüğü, din ve vicdan özgürlüğü bakımından vicdani retçilere uygulanan 318. Maddede değişiklik yapılmaktadır. TCK 215. Maddesi açısından da açık ve yakın tehlike ölçütü getirilmektedir. Kanunla aynı zamanda tutuklama kararları konusunda savcının görüşü şüpheli, sanık ve müdafiine bildirilecektir. 7 Kasım 1982 den önce işlenmiş suçlar nedeniyle sonraki yılarda suç işlenmesi nedeniyle koşullu salıverilme kararlarının geri alınamayacağı hüküm altına alınmaktadır. Bu yolla 12 Eylül döneminde mahkûm olup daha sonra tahliye olan ve tekrar suç işlediği düşüncesiyle “infazları yanmış olan” kişilerin özgürlüklerine kavuşmaları sağlanmıştır.
f) 6501 sayılı “Bir Üniversite Adı İle Bir İlçe Adının Değiştirilmesi Hakkında Kanun” 30 Ekim 2013 tarihinde kabul edilmiş ve 7 Kasım 2013 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Kanunla Nevşehir Üniversitesi’nin adı, “Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi “ olarak değiştirilmiştir.
Aynı yasa ile Siirt ili, Aydınlar ilçesinin adı da “Tillo” olarak değiştirilmiştir.
Bu değişikliklerin, demokrasinin çoğulculuk ilkesiyle ve kültürel haklarla ilişkilendirilmesi mümkündür. Alevi ve Kürt toplumunun değerlerine saygı açısından önemli adımlardır.
h) 6526 sayılı “Terörle Mücadele Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” 21 Şubat 2014 tarihinde kabul edildi ve 6 Mart 2014 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi.
Kanunla, Terörle Mücadele Kanunun 10. Maddesiyle görevlendirilen ağır ceza mahkemeleri kaldırılmıştır. Aynı zamanda 10. Madde de yürürlükten kalkmıştır. Yasada 24 saat içerisinde hâkim karşısında çıkarılma kuralı getirilmiştir. İletişimin dinlenmesi konusunda da bireylerin haklarının korunması doğrultusunda önemli adımlar atılmıştır. Suçla bağlantılı olmayan kişisel bilgilerin yok edileceği hüküm altına alınmıştır. El koyma işlemlerinin somut delillere dayanma koşuluyla mümkün olabileceği hüküm altına alınmıştır. Bireylerin teknik araçlarla izlenmesinin ağır ceza mahkemesinin oybirliği kararıyla mümkün olacağı yasa hükmü haline getirilmiştir.
k) 6529 sayılı “Temel Hak ve Hürriyetlerin Geliştirilmesi Amacıyla Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”, 2 Mart 2014 tarihinde kabul edildi ve 13 Mart 2014 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girdi.
Kanun, hükümet tarafından “demokratikleşme paketi” olarak nitelendirilmektedir. Kanunun arka planı şöyledir: AKP kongresinde (30 Eylül 2012) 63 maddelik bir hak ve özgürlük listesi kongre üyelerine ve basına dağıtılmıştı. Başbakan Erdoğan bir yıl sonra 30 Eylül 2013 tarihinde hükümetçe hazırlanan paket hakkında bilgi vermişti. Bu doğrultuda idari kararlarla gerçekleştirilecek olanlardan, örneğin Mor Gabriel Vakfına ait 12 parsel mülk 7 Ekim 2013 tarihli Vakıflar Meclisi kararıyla iade edildi. Kamu çalışanlarının başörtüsüyle işe gelmelerine olanak sağlayan düzenleme 8 Ekim 2013 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. İlköğretim yönetmeliğinde yer alan öğrenci andı yürürlükten kaldırıldı. YÖK, 5 Kasım 2013 tarihinde Trakya Üniversitesi’nde Roman Dili ve Kültürü Araştırmaları Enstitüsü’nün açılmasına karar verdi.
Kanunda siyasi partilerin propagandalarında kullanacağı dil konusundaki kısıtlamalar kaldırılmaktadır. Eş başkanlık sistemi yasal dayanağa kavuşturulmaktadır. Siyasi partilerin beldelerde teşkilat kurmaları zorunluluğu kaldırılmaktadır. Milletvekili seçimlerinde %3’ten fazla oy alan partilere hazine yardımı yapılabilecektir. 2911 Sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nda bazı iyileştirmelere gidilmektedir. Düzenleme komitesinin yetkileri artırılmaktadır. Toplantı başlama ve bitiş süreleri artırılmaktadır. Özel eğitim ve öğretim kurumlarında Kürtçe eğitim ve öğretimin yolu açılmaktadır. Yaşam tarzına müdahale ceza yaptırımı altına alınmaktadır. Nefret ve ayrımcılık suç olarak cezalandırılmaktadır. Türkçe olmayan köy adlarının İçişleri Bakanlığı’nca değiştirileceğine dair 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu’ndaki ibare yürürlükten kaldırılmaktadır.
l) Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru 24 Eylül 2012 tarihinden başladı. Mahkeme’nin uzun tutuklulukla ilgili Balbay Kararı ve twitter kararları kamuoyunda olumlu yankı buldu. Kamu Denetçiliği Kurumu 29 Mart 2013 tarihinden itibaren başvuruları kabul etmeye başladı.
Türkiye İnsan Hakları Kurumu 24 Ocak 2013 tarihinde ilk toplantısını gerçekleştirdi ve 2013 yılı boyunca kurumlaşmasını tamamlamaya çalıştı. 28 Ocak 2014 tarihinde Bakanlar Kurulu kararıyla BM İşkencenin Önlenmesi Sözleşmesine Ek İhtiyari Protokol uyarınca oluşturulması gereken Ulusal Önleme Mekanizması görevi Türkiye İnsan Hakları Kurumu’na verildi. Türkiye’deki insan hakları örgütleri hem TİHK oluşturulması aşamasında görüşlerinin dikkate alınmayışını eleştirmekteydiler hem de önleme mekanizması görev ve yetkisinin TİHK verilmesine karşı çıktılar. Zira bağımsızlık, güvenceler ve bütçe ve kadro imkânları bakımından Önleme mekanizmasının işlevlerini TİHK yerine getirmesi olanaklı değil. Kurumun toplam 70 personeli var ve binlerce karakol, gözaltı merkezleri ve benzeri insanların özgürlüklerinden yoksun bırakıldıkları yerleri denetlemesinin ve inceleme yapması mümkün değil.
m) Hükümet Resmi Gazetenin 1 Mart 2014 günlü sayısında yayımlanan İnsan Hakları Eylem Planını kabul ve ilan etti. Planda, AİHM kararlarını karşılamak üzere yasa çalışmaları yapılacağı açıklanmaktadır. İfade özgürlüğü, tutuklama bunlar arasında yer almaktadır. Bu olumlu bir girişim olmakla birlikte örneğin planda vicdani ret konusu yer almamaktadır. Plan hazırlanırken insan hakları örgütlerinin görüşlerine de başvurulmamıştır. Oysa bazı insan hakları örgütleri, AİHM kararlarının Türkiye’de yerine getirilip getirilmediğini takip etmekte ve raporlar açıklamaktadır. Bu arada yeri gelmişken anımsatmak isteriz ki, Adalet Bakanlığı, AİHM’nin Türkiye ile ilgili 1959-2011 dönemine ilişkin istatistiklerini Türkçeye çevirip yayımladı (http://www.inhak.adalet.gov.tr/istatistikler/2011.html) .
Buna göre, AİHM tarafından Türkiye yargısının kararlarıyla ilgili verdiği toplam 2747 kararın 2404’ü başka bir ifade ile yüzde 87.5’ i ihlal kararıdır. 2747 karardan yalnızca 57 karar, başka bir ifade ile kararların yüzde 2.1’i isabetli olup, ihlal içermiyor.
2) İnsan hakları açısından olumsuz yasal düzenlemeler-değişiklikler
a) 6518 sayılı “Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” 6 Şubat 2014 tarihinde kabul edilmiş ve 19 Şubat 2014 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. Kanun 126 maddelik bir torba kanundur.
Kanunun çocuklar ve engellilerle ilgili düzenlemeleri olumludur. Kanunda çocuğun yüksek yararı ilkesine vurgu yapılmaktadır. Engellilerle ilgili bölümde, İş Kanunu’nun 5.maddesinde öngörülen değişiklikle başka nedenler yanında engellilik nedeniyle ayrımcılık yapılamayacağı hüküm altına alınmaktadır.
Torba kanunun 85. Maddesinden 100. Maddesine kadar olan maddelerinde, 5651 sayılı “İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun”da değişiklikler öngörülmekteydi. Yapılan düzenlemelerle internet ortamındaki trafik izlenecek ve bu izlemeyle ilgili veriler saklanacaktır. Dolayısıyla internet ortamındaki bütün trafik ve bütün kişisel bilgiler depo edilecektir. Türkiye’de kişisel verilerin korunmasıyla ilgili bir yasa bulunmadığı gibi, kişisel verilerin saklı olacağının güvencesi de bulunmamaktadır. Kamuoyunda oluşan tepkiler doğrultusunda hükümet yasa Cumhurbaşkanı tarafından henüz onaylanmadan yasa değişikliği teklifi hazırladı. Bu doğrultuda 6527 sayılı “Bazı kanunlarda Değişiklik Yapılması hakkında kanun” 26 Şubat 2014 tarihinde kabul edildi ve bu kanun 1 Mart 2014 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlandı. Bu torba kanunun 15-16-17 ve 18. Maddelerinde 5651 sayılı yasada yapılan değişiklikler bir daha değiştirilmektedir. Ancak değişiklikler ile hem kişisel veriler hem ifade özgürlüğü güvence altına alınmış olmamaktadır. Oysa yapılacak şey açıktır. AİHM Ahmet Yıldırım/Türkiye kararında 5651 sayılı yasanın ifade özgürlüğü açısından taşıdığı sakıncalı yönlere dikkat çekmiştir. O nedenle, erişim engelleme başka bir ifade ile ifade özgürlüğünün yasayla sınırlandırılmasında yasanın açık,net,öngörülebilir, erişilebilir ve hukukun üstünlüğü ilkesine uygun olması gerekir. Hâlbuki 5651 sayılı yasa bu özellikler sahip değildir ve pek çok nedenle ve idareye geniş yetkiler tanıyarak erişim engellemeye imkân sağlamaktadır. Ayrıca TİB twitter engellemesinde olduğu gibi sahip olmadığı yetkileri kullanarak fiili durum yaratarak erişim engellemesi yoluna gidebilmekte ve Anayasa Mahkemesinin twitter kararında gösterildiği gibi mahkeme kararlarını yerine getirme konusunda da duyarlı davranmamaktadır.
b) 6532 sayılı “Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” 17 Nisan 2014 tarihinde kabul edilmiş ve Resmi Gazete’nin 26 Nisan 2014 tarihli sayısında yayımlanmıştır. Kanunla bireylerin ve tüzel kişilerin bütün bilgilerine MİT erişebilecektir. MİT’in hukuka aykırı eylem ve işlemlerini yargıya taşımak mümkün olamayacaktır. Böylelikle bireylerin insan hakları ve özgürlükleri güvenceden yoksun bırakılacaktır. MİT’in bu durumda bireylere karşı işlediği suçlar da soruşturma ve kovuşturmaya tabi olamayacaktır. Türkiye mevzuatında ve idare ve yargının pratiğinde ve kültüründe var olan cezasızlık yasayla bir kez daha perçinlenmiş olmaktadır. O nedenle yasanın kendisi hukukun üstünlüğü ilkesine aykırıdır. Ayrıca mevcut anayasaya da aykırıdır. MİT adli soruşturma dosyalarına da erişebilecektir. Yabancıların iletişimi de izlenip dinlenebilecektir. İletişim hakkı daha genel bir ifade ile ifade özgürlüğü yerli yabancı ayrımı olmaksızın herkese tanınan bir haktır. Böyle bir yetki bu hakkın niteliğine aykırıdır. MİT’in görev alanına ilişkin bilgi ve belgelerin yayımlanmasını suç olarak nitelemek ve hapis cezaları öngörmek ifade özgürlüğünün bilgiye erişim hakkı, bilgi edinme hakkı unsuru ile çelişmektedir. Belge ve bilgilerin içeriğinden bağımsız olarak sırf MİT’e ait oluşunun ceza yaptırımına bağlanması ifade özgürlüğünün sınırlama ölçütlerinden hiçbirisine uymamaktadır. MİT mensuplarının görevleriyle ilgili konularda tanıklıklarının engellenmesi de hukukun üstünlüğü ilkesiyle çelişmektedir.
c) 6524 sayılı “Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” 15 Şubat 2014 tarihinde kabul edildi ve 27 Şubat 2014 tarihli Resmi gazete yayımlanarak yürürlüğe girdi. Kanun kamuoyunda “HSYK kanunu “ olarak bilinmektedir.43 maddelik kanun yargının bağımsız ve tarafsızlığı ilkesine aykırıdır. Hukukun üstünlüğü ilkesine aykırıdır. Yargıyı doğrudan yürütmenin bir parçası olan Adalet Bakanı’na bağlamaktadır. Yargıç güvencesini yok etmektedir. Yargıyı bakanlığa bağlı müfettişler eliyle baskıya açık hale getirmektedir.
d) 6514 sayılı” Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşların Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” 2 Ocak 2014 tarihinde kabul edildi. Kanun 18 Ocak 2014 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Kanunun 46.maddesinde ruhsatsız olarak sağlık hizmeti sunanlara bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası verileceği yazılıdır. Bu hükümle Gezi Parkı direnişi döneminde sağlık hizmeti sunan hekimlerin ve sağlık çalışanlarının hedef alındığı çok açıktır. Bu yolla toplumsal olaylarda polis şiddetine maruz kalanlara tıbbi hizmet sunulmasının önüne geçilmek istenmektedir. Bu tür düzenlemelerin yaşam hakkı ve en yüksek standartta sağlık hakkına sahip olma hakkını ihlal ettiği ve politik bir amaç taşıdığı; hekimlere evrensel ölçekte tanınmış haklara, ilkelere ve hekimlik etiğinin gerektirdiklerine aykırılığı açıktır.
3) İnsan haklarını ihlal eden olumsuz uygulamalar
İnsan hakları örgütlerinin 2013 yılı raporlarında bir önceki dönemin ve önceki dönem ihlallerinin 2013 yılında da devam ettiği görülmektedir. Bu ihlaller yaşam hakkı, işkence yasağı, kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı, adil yargılanma hakkı, ifade özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü, toplanma özgürlüğü alanlarında yoğunlaşmaktadır. Kadın, çocuk, engelli, LGBTİ bireylerin insan haklarında ciddi ve yoğun ihlaller gözlenmiştir. Medya üzerinde hükümetin uyguladığı baskılar yoğunlaşmıştır. Medyanın sermaye yapısının ve hükümetle ilişkilerinin doğurduğu sonuçlardan ilki basın özgürlüğünün darbe alması ve medya çalışanlarının, yazarların işsiz kalması olmaktadır. Yargı ifade özgürlüğünü ihlal eden kararlar vermeye devam etmiştir. İnternet erişim yasakları gerek TİB gerekse yargı uygulamaları olarak yaygınlığından bir şey kaybetmemiştir. Erişim yasağına tabi tutulan internet sitesi sayısı 2013 yılında 40 bine yakındır. Bu konuda veriler sunan (engelliweb.com) verilerine göre, erişim engelleme kararlarının %89.4’ü TİB tarafından başka bir ifade ile idari bir organ tarafından verilmiştir. Twitter ve Youtube erişim yasağı uygulanmış; twitter yasağı Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru üzerine kaldırılmış anacak youtube yasağı iki aydır devam ettirilmektedir. İnsanların Genel Bilgi Toplama(GBT) uygulamasıyla fişlendiği anlaşıldı. GBT uygulamasının “Kaçakçılık, İstihbarat, Harekât Bilgi Toplama(KİHBİ) Yönergesi” ne dayanılarak fişlendiği öğrenildi. Anca bu yönerge gizlidir. Bu uygulama ile İçişleri Bakanlığı bünyesinde bir veri tabanı oluşturulduğu anlaşılmıştır. Bu tür gizli yönerge ve benzeri usullerle azınlık yurttaşların da “soy kodu” denilen bir uygulamaya maruz kaldıkları anlaşılmıştır. Ermeni bir yurttaşın çocuğunu azınlık okuluna kaydetmek istemesi girişimi sırasında öğrendiği ve basına yansıyan bir uygulamadır bu. Rumlar 1, Ermeniler 2 ve Yahudiler 3 soy kodu ile kodlanmışlardır. Bu haberler hükümet tarafından tekzip edilmemiştir.
ÖNERİLER
1) Abdullah Öcalan’ın milletvekilleriyle Nisan 2014 sonlarında görüşmesinin ardından iki öneride bulunduğu açıklanmıştı. Bunlar Yerel Yönetimler Özerklik Yasası ve Demokratik Sivil Toplum Yasası olarak adlandırılmaktaydı. Öcalan, Avrupa Konseyi Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’na konan çekincelerin kaldırılması gerektiği düşüncesini de iletmişti. Yerel yönetimler konusunda AKP’nin 2011 milletvekili seçim beyannamesinde şöyle denmektedir:”yerel yönetimler AB standartlarına ulaştırılacaktır.(…)Avrupa Kentsel Şartı kapsamında kentli haklarının güvence altına alınmasını sağlayacak mevzuat düzenlemeleri gerçekleştirilecektir.”
Bu konuda CHP seçim beyannamesinde, daha net ifadeler yer almaktadır:”Avrupa Konseyi Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’na konan çekinceler kaldırılacak, yerel yönetimler reformu yapılacaktır.”
Türkiye Şart’ı 1988 yılında imzaladı ve 21 Mayıs 1991 yılında 3723 sayılı onay kanunu Resmi Gazetede yayımlandı. Türkiye Şart’ın 4/4, 6/1, 7/3, 8/3, 9/4, 6/7, 10/2.3 ve 11. maddelerine çekince koymuştur.
Türkiye Barış Meclisi, çekincelerin kaldırılması için AKP, CHP ve HDP ile görüşmeler yapabilir. Bu tür bir girişim etkili olabilir.
2) Barış görüşmeleri konusunda bir yasanın çıkarılması için çalışılmalıdır. Görüşmelerin yasal altyapısı hazırlanmalıdır.
3) Akil İnsanlar Heyeti başkanlarıyla Barış Meclisi Sekretaryası bir araya gelmeli ve görüş alışverişinde bulunmalıdır. Heyetle, heyetin yeniden girişimlerde bulunması, yapısının sayıca ve cinsiyet olarak çoğaltılması konularını ve barışın sürekliliğinin sağlanması için alınması gerekli önlemlerin neler olabileceği konusunda fikir alışverişinde bulunulmalıdır. Özellikle özerklik şartına konan çekincelerin kaldırılması konusunda Başbakan özelinde kendilerinin de girişimlerde bulunmaları istenmelidir.
4) Silahların bir buçuk yıldır susmuş olması kuşkusuz çok sevindirici bir gelişmedir. Dünyada da ya önce silahlar teslim edilir, susar görüşmeler başlar ya da silahlı güçler çatışmasızlık halini yaşarlar görüşmeler sürer ve sürecin sonunda silahsızlanma sağlanır. Bizde önce çatışmasızlık halini yaşıyoruz. Bu çok önemli ama bunun sürekliliğinin garanti altına alınması gerekiyor. O da tarafların bir plan, takvim, bir yol haritası hazırlaması ve ilerlemesi ile olur. Hükümetin bu somutlukta açıklanmış bir iradesi kamuoyuna yansımadı. Çatışmaların durmuş olması çok önemli ama geçmiş olumsuz deneyimi hatırlamak durumundayız.1999 yılında Ağustos ayında PKK gerillaları sınır dışına çekti. Pek çok da ölüm oldu. O yıl İHD verilerine göre toplam 857 insan çatışmalarda yaşamını yitirmişti. Bu sayı yıldan yıla düştü ve en son 2002 yılına gelindiğinde 30’a düşmüştü.
Şimdi de İHD 2013 yılı bilançosuna göre 28 gerilla çatışmada yaşamını yitirmiş. Hiç sivil ölümü yok.400’lü sayılardan bu noktaya gelmek elbette önemli bir gelişmedir. Ancak çatışmasızlık halinin sürmesinin garanti altına alınması yukarıda ifade ettiğimiz gibi, yol haritasına ve o arada yapılacaklarla ilgilidir. Bu aynı zamanda taraflar arasındaki anlaşmaya uyulacağını ve güveni ifade eder, güveni pekiştirir.
5) Geçmişle yüzleşmek gerekiyor. Bunun için de hakikat ve adalet komisyonları kurulmalıdır. Bu bir yasayla olmalıdır.1915’ten başlayarak, Dersim, 6-7 Eylül, darbeler, faili meçhuller, kayıplar gibi -İHD’ye göre 9 ayrı komisyon -kurulmalıdır ve bunun yasal alt yapısı hazırlanmalıdır.
6) Ders kitaplarında olabilecek, önyargıları ifade eden, nefret ve ayrımcılık ifade eden ifadeler konusunda bir çalışma yürütülebilir. Milli Eğitim Bakanı ya da başbakan böyle bir çalışmanın yapılacağını açıklaması bile bir irade açıklaması, bir niyet açıklaması olarak yararlı olur.
7) Medyanın rolü ve barış dilinin kullanılması ve barış kültürünü inşa etmenin araçları üzerinde ayrıca çalışılmalıdır.
8) İHD Geri Çekilme ve Çözüm Sürecini İzleme Komisyonu 8 Mayıs 2014 tarihinde bir açıklama yaptı. Bu açıklamada güvensizlik ve gerilim üreten “Kalekol”, baraj, güvenlik yolu yapılmasına son verilmesi istenmektedir. Aynı zamanda yeni korucu alımlarına son verilmesi, mayınlı arazilerin temizlenmesi, sürecin bir takvime bağlanması, demokratikleşmenin sağlanması, TBMM’nin sürece dâhil edilmesi, sürecin yasal zeminin hazırlanması, Öcalan’ın özgürlüğünün sağlanması, PKK’nin sınır dışına çıkması ve rehineleri serbest bırakması istenmektedir. Bu talepler yerinde taleplerdir.
9) Yeni demokratik anayasanın yapımı konusunda siyasi partiler bir an önce harekete geçmeli ve topluma verdikleri sözün gereğini yapmalıdırlar. Hiç olmazsa 172 maddeden anlaştıkları 60 maddelik paketi çıkarmalıdırlar.
10) Türkiye, yukarıda da belirttiğimiz gibi Avrupa Konseyi Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’na koyduğu çekinceleri kaldırmalıdır.
AİHS 4, 7, 12 Nolu protokolleri onaylamalıdır.
UCM Roma Statüsünün tarafı olmalıdır.
Kayıplar sözleşmesi onaylanmalıdır.
BM Çocuk Hakları Sözleşmesi, BM Medeni ve Siyasi Haklar Uluslar arası Sözleşmesi ve BM Ekonomik Sosyal ve Kültürel Haklar Uluslararası Sözleşmesi’ne konmuş olan çekinceler kaldırılmalıdır.