19 Temmuz 2016
Türkiye’nin en köklü insan hakları kurumları İnsan Hakları Derneği (İHD) ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) olarak Cumartesi günü dile getirdiğimiz darbeler karşısındaki tutumumuzu bir kez daha yineliyoruz: Her türlü darbe, darbe girişimleri ve antidemokratik uygulamalara amasız, fakatsız ve ancaksız karşıyız. Tek çözüm yolu ise hukukun üstünlüğünü, bir değer olarak demokrasiyi ve insan haklarına saygıyı sonuna kadar tavizsiz bir şekilde savunmaktır.
Sivillerin hedef gözetilmeden katledilmesinden Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin (TBMM) bombalanmasına kadar varan bir gözü dönmüşlükle hareket eden darbecilerin başarısız olması en büyük tesellimizdir. Çünkü 15 Temmuz gecesi yaşananlara baktığımızda darbecilerin olası bir başarısında can kayıplarının ve insan hakları ihlallerinin çok daha vahim boyutlara ulaşacağını söylemek bir kehanet olmayacaktır. Bunu 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi’nin yol açtığı ağır insan hakları ihlalleri ile baş edebilmek ve bu ihlallerin bir daha asla tekrarlanmamasını sağlamak için kurulmuş insan hakları örgütleri olarak söylüyoruz. Bu darbenin üzerinde 36 yıl geçtiği halde yurttaşlarımızda yol açtığı ağır fiziksel, ruhsal ve sosyal tahribatın tümüyle onarımı bütün çabalarımıza karşın hala sağlanamamıştır.
15 Temmuz darbe girişiminin faillerini açığa çıkarmak üzere soruşturmalar vakit geçirilmeksizin başlatılarak kısa sürede binlerce asker ve sivil kişi gözaltına alınmıştır. Ancak gözaltına alınanlar ile ilgili medyaya yansıyan haber ve görüntüler kaygı vericidir. Yüzlerinde ve vücutlarında fiziksel şiddetin kanıtı olan yara izleri ve berelenmeler bulunan, ters kelepçelenmiş, çıplak vaziyette tutulan, yüzükoyun yere yatırılmış ya da bir samanlıkta oturtulmuş onlarca kişinin fotoğrafları hiçbir sakınca görülmeden medya tarafından yayınlanmaktadır.
Bu görüntü ve haberler bizlerde gözaltına alınan kişilerin işkence ve kötü muamele uygulamalarına maruz kaldığı kaygısına yol açmaktadır. Kurulduğu 1986 yılından bu yana on binlerce işkence ve kötü muamele olayını kayda geçiren İHD ve yine kurulduğu 1990 yılından bu yana işkence ve kötü muamele gören 16.000 den fazla kişiye fiziksel ve ruhsal olarak tedavi ve rehabilitasyon hizmeti veren TİHV olarak, neyle suçlanırsa suçlansın hiç kimseye işkence ve kötü muamele yapılamayacağını, bunun Türkiye’nin de altına imza attığı uluslararası sözleşme ve belgelerde mutlak olarak yasaklandığını özellikle hatırlatmak isteriz.
Birleşmiş Milletler (BM) İşkenceye Karşı Sözleşmesini imzalayarak otoritesini ve denetleme yetkisini Türkiye’nin de tanıdığı BM İşkenceye Karşı Komite (UNCAT) geçtiğimiz Mayıs ayında Türkiye’nin dördüncü periyodik raporunu değerlendirmiş ve çeşitli uyarı, tavsiye ve öneriler içeren Sonuç Gözlemlerini kabul etmiştir. BM İşkenceye Karşı Komite (UNCAT), sözü edilen Sonuç Gözlemlerinde, son dönemde kolluk kuvvetlerinin alıkonulan kişileri işkence ve kötü muameleye maruz bıraktığına dair kendilerine ulaşan çok sayıda güvenilir raporlar nedeniyle duyduğu kaygıyı dile getirerek, Türkiye’ye İşkenceye Karşı Sözleşmenin 2. maddesinin 2. paragrafında yer alan, “hiçbir istisnai durum, ne savaş hali ne de bir savaş tehdidi, dahili siyasi istikrarsızlık veya herhangi başka bir olağanüstü hal, işkencenin uygulanması için gerekçe gösterilemez” şeklindeki mutlak işkence yasağını hatırlatmıştır. Komitenin bu uyarısı bugün içinden geçtiğimiz olağan üstü koşullarda çok daha fazla anlam kazanmaktadır.
Ayrıca tüm uluslararası belgelerde özellikle belirtildiği gibi gözaltı giriş ve çıkış muayenelerinin asıl yapılması gereken yerler olan sağlık kurumları yerine olağanüstü durum gerekçe gösterilerek emniyet ya da başka yerlerde yapıldığı, hekimlerin bu raporlandırmayı yapmak üzere sağlık kurumu dışında yerlere gitmeye zorlandıkları da bildirilmektedir.
Evet, son darbe girişiminde bulunanlar Türkiye halklarına karşı bir insanlık suçu işlemişlerdir. Anayasamız ve yasalarımız çerçevesinde ne gerekiyorsa haklarında tüm hukuki işlemler yapılmalı, adil biçimde yargılanmalı ve yasalarımızın öngördüğü biçimde mutlaka cezalandırılmalıdırlar. Böylelikle, elinde silah bulunduran ve şiddet tekelini toplum adına kullanma yetkisine haiz bu tür kişiler bir daha asla darbe yapma cesaretinde bulunamasınlar. Ancak, bu cezalandırma hiçbir şekilde evrensel hukukun mutlak şekilde yasakladığı işkence ve kötü muamele gibi yöntemler ile olmamalıdır.
Bu arada yeri gelmişken darbecileri cesaretlendiren cezasızlık olgusuna da değinmeden geçmeyeceğiz. 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi’nin failleri zamanında teatral biçimde değil de gerçekten yargılanıp cezalandırılsaydı bugün kimse darbe girişiminde bulunmaya cesaret edemezdi. Başta bugünkü siyasal iktidar olmak üzere geçmişteki tüm sivil siyasal iktidarlar bu cezasızlığın bugün yol açtığı ağır sonuçların vebalini omuzlarında taşımaktadırlar.
Sonuç olarak altını bir kez daha çiziyoruz ki, işkence ve kötü muamele mutlak olarak yasaktır. Darbeciler işledikleri suçun tüm ağırlığına rağmen hiçbir şekilde işkence ve kötü muameleye maruz bırakılamazlar. Yetkilileri, BM İşkenceye Karşı Komite (UNCAT)’nin uyarı ve hatırlatması çerçevesinde Türkiye’nin kabul ettiği evrensel hukukun yükümlülüklerini yerine getirmeye ve insan haklarına saygıyı korumaya, bağımsız insan hakları heyetleri tarafından gözaltı yerlerinin ziyaret edilmesi olanaklarını sağlamaya davet ediyoruz.
İHD ve TİHV olarak yaşanan işkence ve kötü muamelelerin yanı sıra, darbe girişimi sırasında sivil halka yönelik ağır silahlarla gerçekleştirilen saldırılardan etkilenenlerin tespit ve belgelenmesi, onarım ve hukuki süreçlerinde etkin görevimizi kararlılıkla sürdüreceğimizi bir kez daha yineliyor, işkence ve kötü muameleye maruz kalanların, darbe girişimine dair ağır toplumsal şiddet ortamından etkilenenlerin talepleri ve olanaklarımız ölçüsünde tüm merkez ve şubelerimize başvurabileceklerini hatırlatmak istiyoruz.
İnsan Hakları Derneği
Türkiye İnsan Hakları Vakfı