İnsanlık ailesinin yaşadığı en büyük yıkımlardan biri olan 2. Dünya Savaşının başlamasının üzerinden tam 68 yıl geçmiş bulunuyor. Bugün, 1 Eylül’ün Birleşmiş Milletler tarafından Dünya Barış Günü ilan edilmesinin 23. yıldönümü. O günden bu yana dünyanın birçok coğrafyasının çatışmalara ve savaşlara tanıklık etmekte olduğunu gözönünde tutarsak, 1946 sonrasını Barış dönemi olarak adlandıranların fazlasıyla yanıldığını anlarız. 1946’dan bu yana bölgesel ve iç savaşlarda 25 milyonun üzerinde insan öldürülmüş, 45 milyon insan yaşadığı habitatı terk etmek zorunda kalmış, savaş mağduru milyonlarca insan açlık ve yoksullukla, salgın hastalıklarla karşı karşıya kalmış durumda. Bu da gösteriyor ki, savaşların yarattığı çevre, sağlık, kara mayınları ve sahipsiz patlayıcı madde, alt yapının tahrip olması, temiz su sorunu, vb sorunlar, çatışmalar sona erdikten sonra dahi devam etmektedir.
Dünyamızda barış için günde sadece 1 Dolar harcanırken, silahlanma için 2.000 Dolar harcanmaktadır. Egemen devletlerin işgal politikalarına hizmet eden uluslararası silah tekelleri, kasalarına giren her dolar karşılığında yeni bir ölüm makinesi ve yeni bir savaş aleti üretmekte. 11 Eylül saldırıları sonrası dünyaya hakim olan “salt güvenlikçi anlayış”, temel hak ve özgürlükler yerine güvenlik eksenli politikalar üreterek saldırganlığını artırdı ve oligarşik otorite ile militarist yaklaşımın güçlenmesini sağladı. “Güvenlik” gerekçe gösterilerek, her geçen gün dünyanın yeni bir coğrafyası işgal edilmekte ve insanlık ailesine ait olan tarihi zenginlikler ve dokular, talan edilmekte. Bütün bun yıkımı ve vahşeti gösteren fotoğraf karelerinin geleceğimiz olan çocuklarımızın hafızalarından asla silinmeyeceğini ise hesap etmiyor egemenler….
Değerli Basın Mensupları,
Yanıbaşımızda her gün onlarca insanın yaşamının yitirmesine neden olan Irak’ın işgalinin üzerinden 4 yılı aşkın bir süre geçti. Ancak, silah tekellerinin beslediği egemen devletler, her gün katliamların yaşanmasına, kadınların tecavüz edilmesine, yeni bombaların patlamasına, çocukların açlıktan kırılmasına seyirci kalıyor. Birleşmiş Milletler Barış Gücü’nün, Ortadoğu ve Afrika’nın birçok yerinde devam eden savaşlar ve iç çatışmalara gösterdiği duyarlılık ise onun ne kadar “Barış” gücü olduğunu ortaya koyar durumda.
Değerli Basın Mensupları,
Kürt sorununun şiddet dışı araçlarla çözme iradesi gösterilmediği, redçi/inkarcı/imhacı devlet politikalarında ısrar edildiği için 20 yılımızı binlerce insanımızın öldürülmesiyle ve 3,700 köyün yakılıp yıkılmasıyla kaybettik. Yitik yıllar olarak tanımlayabileceğimiz bu süreç, on bine yakın insanımızın faili gizlenen cinayetler ve gözaltında kayıplarla yaşam hakkının ihlal edildiği, işkence ve tecavüzlerin yaygın yaşandığı, çevresel tahribatların yaşandığı bir süreç olarak geçti. Halen de barışçıl ve demokratik adımlar atılmadığı için cenazeler kalkmakta, gencecik bedenler toprağa düşmektedir. Bizler insan hakları savunucularıyız ve acıların yarıştırılmayacağını biliyoruz. Militarist zihniyetle yapılmış faklılıklarımızı reddeden Anayasanın, yepyeni ve demokratik bir Anayasaya dönüşmesiyle ciddi bir adım atılacağını; tek millet etnisitesi esasına dayanmak yerine kimlik ve kültürel hakların garanti altına alınacağı, anadilde öğrenim ve basın-yayın hakkının tanındığı, ifade ve örgütlenme özgürlüğünün güvence altına alındığı yeni bir yasal düzenlemenin şart olduğunu bir kez daha ifade etmekteyiz. Yitirdiğimiz her bir Can, yitirdiğimiz insanlığımızdır… İnsanlığımızı yitirmediğimiz, farklılıklarımızla özgür ve eşit yaşayabileceğimiz, militarist karakterinden arınmış gerçek demokrasiye ulaşmış bir ülkeyi tesis etmek için her zamankinden daha fazla çaba göstermemiz gerekiyor.
Bizler insan hakları savunucuları olarak, bugüne kadar onurlu toplumsal barış için yapılan mücadelelerin yeterli bir sonuç vermemiş olmasını üzüntü ile karşılamakla birlikte, barışın tesisi yolunda yılgınlığa ve umutsuzluğa kapılmıyoruz. Hangi siyasi görüş ya da geleneğe mensup olursa olsun, temel tercihini barıştan yana yapmış olan tüm kişi ve kuruluşları, ortaya güçlü bir ‘Barış İradesi’ koyabilmek için, bir kez daha güç ve eylem birliğine çağırıyoruz. Türkiye Barışını Arıyor Konferansından sonra bugün Ankara/da ilan edilecek olan Barış Meclisi çalışmasını destekliyor; tarihi bir dönemeç olduğuna inanıyoruz. Bu süreçte geçmişimizle yüzleşme ve gerçeklerin ortaya çıkması için son derece ciddi insan hakları ihlallerini gerçekleştiren faillerin hak ettikleri adil bir yargılama süreci her zamankinden yüksek sesle talep edilmelidir.
İHD, insan onuruna uygun bir yaşamın ancak barış koşullarında gerçekleşeceğine inanmaktadır.
BİZ BARIŞ İSTİYORUZ!
BARIŞA BİR RENK VERİN, RENKLER SOLMASIN!
BARIŞ HEMEN ŞİMDİ!
İNSAN HAKLARI DERNEĞİ