Türkiye’de 1990’lı yılların başından itibaren Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde JİTEM adında bir yapılanma, istediğini keyfi olarak gözaltına alıp sorguluyor daha sonra da infaz ediyordu. Biz insan hakları savunucuları bu infazları dillendirdiğimizden yargılanıyor saldırıya maruz kalıyorduk. Bir daha haber alınamayan kayıplara dair İHD 1995’de İstanbul’da oturma eylemleri başlatmış, kayıpların bulunması ve faillerin yargılanması amacıyla iç hukuk ve uluslar arası hukuk mekanizmalarını hayata geçirmiş, İHD Diyarbakır şubesi bir çok gözaltında kayıp olayını AİHM’ne taşıyıp devleti bu konuda mahkûm ettirmiştir. Devlet gözaltında kayıplardan dolayı mahkûm olmuş, ama kayıplar ve failler bir türlü bulunamamıştır.
1996’de Susurluk’taki trafik kazası sonrası karanlık ilişkiler ağı ortaya çıktı. TBMM raporlar düzenledi, fakat soruşturmalar “Devlet Sırrı” denilerek durduruldu. 1999-2000’de Diyarbakır DGM’de JİTEM’e dair çok ciddi iddianameler düzenlendi. Savcılar olaya dair ifadeler aldı, sorgulamalar yaptı. Ama o kadar, gerisi gelmedi. 2001’de Gladio örgütlenmesi ile ilgili İstanbul Emniyet Müdürlüğü bir soruşturma başlattı, ama soruşturma durduruldu. İtirafçı Abdulkadir Aygan’ın 2003’deki itirafları yargılama konusu oldu. Açılan dava nerede görülecek diye mahkemeler arasında dolaşmaya başladı. Zamanaşımına uğraması için olağanüstü bir çaba sarf edilmeye başlandı. Bu davada Abdulkerim Kırca, Arif Doğan, Veli Küçük, Levent Ersöz, ve Abdulkadir Aygan dahil olmak üzere bir çok JİTEM elemanı hala yargılanmaktadır.
2007’de Ümraniye’de tesadüfen bulunan bombalarla başlayan süreç ülkemizde karanlık bir Gladio örgütlenmesinin var olduğunu ve bunun Ergenekon Çetesine dönüştüğü yönündedir. Bu çetenin icraatlarının burada Kürt coğrafyasında olduğu halde, yargılamanın Fırat’ın doğusuna kaymaması düşündürücüdür. Aygan’ın itiraflarında; bölgedeki infazların % 80’nin JİTEM tarafından yapıldığı, öldürülenlerin ise Silopi’de bulunan BOTAŞ kuyularına ve Diyarbakır’daki sur içinde bulunan eski JİTEM binasının arkasındaki Höyük’e atıldığı yönündedir. Bu itirafların Silopi ve Diyarbakır savcılıkları tarafından ciddiye alınması ve gerekli olan kazının yapılması gerekmektedir. Bu gün buraya BOTAŞ ölüm kuyusunun kazılmasına dikkat çekmek için geldik. Umarız Silopi Savcılığının geçen hafta BOTAŞ’ta yaptığı ön incelemenin arkası gelir. Ergenekon dosyasına bu bölgede işlenen faili meçhul cinayetlere kurban gidenlerin ve gözaltındaki kayıpların ailelerinin ifadelerinin alınarak dahil edilmesini, bölgede bulunan dosyaların toparlanıp incelenmesini, kayıplara dair Botaş kuyuları, Silvan yolundaki infaz noktaları, Diyarbakır JİTEM binasının çevresi dahil olmak üzere tüm ölüm kuyularının açılmasının takipçisi olacağımızın bilinmesini istiyoruz.
Faillerinin beyanları ve itirafları üzerine Ankara ve diğer birçok ilde ele geçirilen, yol kenarına bırakılan silahların burada kullanıldığını çok iyi biliyoruz. Faillerin bazılarının belirlendiği, silahların ve cephaneliklerin kısmen ortaya çıkarıldığı bu olaylarda kayıplar ve faili meçhul cinayetler, konuşulmamakta, akıbetleri hakkında hiçbir açıklama yapılmamaktadır. Biliyoruz ki en çok faili meçhul cinayet ve kayıp olayı 1993- 1996 yılları arasında dönemin başbakanı Tansu ÇİLLER, Genelkurmay Başkanı Doğan GÜREŞ ve Emniyet Müdürü Mehmet AĞAR döneminde gerçekleşmiştir. Bu karanlık dönemin sorumlularına derhal dokunularak soruşturmanın bunları da kapsamasını, BOTAŞ’ın İHD ve Baro eşliğinde açılmasını, sorumluların yargı önüne çıkarılmasını, devletin, kayıp yakınlarından özür dilemesini istiyoruz.
İNSAN HAKLARI DERNEĞİ