Biz insan hakları savunucuları olarak, saldırıya ilişkin geliştirilen senaryolar, saldırganların kimliği, kullanılan patlayıcıların niteliği ve saldırının amacına yönelik tüm spekülasyonların ötesinde bizim için esas önemli olan bir noktaya kamuoyunun dikkatini çekmek istiyoruz. Saldırının iki boyutu bulunmaktadır. Birincisi kimin, neden, ne amaçla, nasıl gerçekleştirdiğinden bağımsız olarak, kayıtsız şartsız lanetlememiz gereken katliam boyutudur. Kime yapılırsa yapılsın bütün insanlığa karşıdır ve bir insanlık suçudur. Bu suçun hiçbir hafifletici nedeni olamaz ve her türlü siyasi mühalazanın ötesindedir.
Olayın ikinci boyutu ise en az birinci kadar vahimdir. Saldırı açıkça Türkiye Cumhuriyeti'nin Musevi yurttaşlarını hedef almıştır. Musevi yurttaşların ibadet yerleri ve ibadet saatleri seçilmiştir. Bu katliamda Musevilerin yanı sıra, Müslüman, Türk ya da başka etnik kökenden kişiler can vermiştir. Yaralanmıştır. Maddi manevi zarar görmüştür. Ancak bu, saldırının açık mesajını ve hedefini ortadan kaldırmamaktadır. Saldırı, barbarca bir anti-semitik eylemdir.
Bizler yetkilileri, kamuoyunu ve bu toplumun tüm kanaat önderlerini insanlık tarihinin ve bugünün en utanç verici suçlarından biri olan anti-semitizmi lanetlemeye çağırıyoruz. Bu saldırı, anti-semitizmin bu topraklarda zemin bulduğunu bir kez daha göstermektedir. Çünkü Yahudi düşmanlığı bu toplumda da hayatın ince dokuları arasına sinmiştir. Bununla mücadele etmezsek, gelecekteki katliamlara da uygun zemin hazırlamış oluruz.
İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi olarak; bu vahşi saldırılarda yaşamını yitiren insanlarımızın yakınlarına başsağlığı diliyoruz. Yaralanan, zarar gören herkese geçmiş olsun dileklerimizi sunuyor, acılarını paylaşıyoruz.
Halklar ve inançlar arasında yeni düşmanlık tohumlarının ekilmesinden başka bir şeye hizmet etmeyen şiddet kısır döngüsü sonucu ortaya çıkan bu tür saldırıların bir daha yaşanmamasının hepimizin ortak sorumluluğu olduğunu bir kez daha vurguluyoruz.
İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi