Osmanlı İmparatorluğu’nda bir milyondan fazla Ermeninin önceden planlanarak ve sistematik bir uygulamayla katledilmesinin üzerinden 98 yıl geçti. Ermeni soykırımı, daha sonra işlenecek soykırımlara örnek olmak gibi korkunç bir işlev gördü.
Bugün Türkiye’de bu tarihi gerçekten söz etmek bile hâlâ büyük tepkilere, hatta zaman zaman ölüm tehditlerine yol açabiliyor. Soykırımın her yoldan inkârı, Ermenilere ve diğer gayrimüslimlere yönelik ırkçılığı ve nefreti besliyor.
Ermeni soykırımı gerçeğini tanımak, bir kesim tarafından Türk halkına ve “Türklüğe” yapılan bir saldırı olarak gösteriliyor. Oysa bu tarihsel gerçeği tanımak, soykırımın inkârına son vermek, adalet ve demokrasi yolunda adım atmaktır.
Son yıllarda Türkiye’de, dünya tarihinin bir parçası olan Ermeni Soykırımı’nı anma etkinlikleri düzenlenmekte. Etkinliklere katılanların henüz sayıları az, ancak resmi soykırım inkârcılığının sürmesine rağmen her geçen gün çoğalmaktalar.
Bugün bizler, sınır ötesi bir dayanışma çağrısında bulunuyoruz.
Bu yıl Türkiye’den ve Avrupa’nın diğer ülkelerinden, Ermeni ve diğer çeşitli kimliklerden, tarihsel gerçeğin artık tanınması talebiyle bir araya gelen duyarlı insanlar, sivil toplum liderleri, ırkçılık karşıtları, aydınlar ve sanatçılar, hep birlikte Ermeni Soykırımı’nın 98. yıldönümünü 24 Nisan’da Türkiye’de anacağız.
Bu ortak anma, dayanışma için, adalet için, demokrasi için gerçekleşirilen bir girişimdir.
Tarihsel gerçeklerin kabul edilmesi için mücadele edenler arasında dayanışmayı hayata geçirme girişimidir. Bugün ayrım, Türkler ile Ermeniler arasında değil, etnik aidiyetleri ve ülkeleri her ne olursa olsun, Ermeni Soykırımı’nın tanınması için mücadele edenler ile her kim ve her nerede olursa olsunlar inkârı sürdürenler arasındadır. Kısacası bu bir soy meselesi değildir, düşünsel ayrılıktır; etnik köken meselesi değil, paylaşılan bir mücadeledir.
Bu, bir adalet girişimidir. Elie Wiesel, “Soykırımın inkârı kurbanları ikinci kez öldürür” der. Başka bir deyişle inkâr, soykırımın sürdürülmesi anlamına gelir. İnkârla mücadele Ermeni toplumlarında kuşaktan kuşağa devralınan travmanın acısını hafifletmek için yapılan bir mücadeledir. Amaç, tarihin bu sayfasını kapatmak değildir; çünkü söz konusu bir soykırımsa böyle bir yara hiçbir zaman kapanmaz. Burada amaçlanan yeni kuşakların geleceğe hep birlikte bakmalarının olanaklarını yaratmaktır.
Bu, aynı zamanda demokrasi için yapılan bir girişimdir. Jorge Semprun’un dediği gibi, demokrasi canlı bir sivil toplum ister. Türkiye sivil toplumunu, Avrupa sivil toplumuyla kurulacak köprülerle güçlendirmek, gerçekte demokratik değerleri, ırkçılıkla mücadeleyi ve insan haklarını güçlendirmek demektir.
Bizler, adalet ve demokrasi için, Soykırım kurbanlarının anısına ve onların çocuklarının acısına saygı duruşunda bulunmak için, dayanışma içinde, hep birlikte Ermeni Soykırımı’nı bu yıl 24 Nisan’da Türkiye’de anacağımızı, ya da anacak olan dostları desteklediğimizi açıklıyoruz.