Sayın Basın Mensupları,
İnsan Hakları Derneği'nin (İHD), 29-30 Ocak 2000 tarihinde Ankara'da düzenlediği "Cezaevleri Kurultayı"ın sonuçlarını bilginize sunmak amacıyla bu toplantıyı düzenlemiş bulunmaktayız.
Bir "cezaevleri ülkesi"nde yaşıyoruz!
Dünyanın en çok cezaevine ve cezaevlerinde en çok tutuklu ve hükümlüsüne sahip ülkeleri arasında yer alıyoruz. Adalet Bakanlığı'nın 1999 yılı verilerine göre; ülkemizde 567 cezaevi ve yaklaşık 70 bin tutuklu ve hükümlü bulunmaktadır. Bu rakamlar, basit adli veriler olmanın ötesinde; artan işsizliğin, yoksulluğun, sosyal ve ekonomik adaletsizliğin, çağın gerisindeki anti-demokratik baskıcı yasaların bir sonucudur.
Aynı zamanda bu rakamlar, cezaevleri ve ceza infaz rejimine dair politikaların, bu konuda yaşanan sorunların; toplumun önemli bir bölümünün asli gündemi olduğunu ve bu nedenle, bütün bir kamuoyunun bu konuya kayıtsız kalmayacağını ortaya koymaktadır.
Ve cezaevleri, ülkemiz insan hakları gündeminin en üst sıralarında yer alıyor; insan hakları, ihlallerinin yaygın ve sistematik bir biçimde varolduğu alanların başında geliyor. Ülkemizin "insan hakları karnesinin" belirlenmesinde önemli bir rol oynuyor.
Bu nedenlerle ve kuruluşumuzdan bu yana taşıdığımız misyonun da bir gereği olarak İHD; cezaevlerinde yaşanan sorunların ve çözüm önerilerinin bütün yönleri ile tartıştırabileceği bir cezaevleri kurultayı düzenledi.
Kurultayımız, "İnsan Hakları Derneği Cezaevleri Kurultayı" adı ile, 29-30 Ocak 2000 tarihlerinde Ankara'da gerçekleştirildi.
Kurultayımıza, tutuklu ve hükümlüler tebliğleri ile, aileleri ve yakınları, avukatlar, doktorlar, cezaevi personeli eski cezaevi savcıları, bir çok demokratik kitle örgütü, sendika ve insan hakları kuruluşlarının temsilcileri katıldı. Kurultaya başka ülkelerde cezaevi deneyimi yaşamış yabancı konuklar ve insan hakları örgütlerinin temsilcileri de ilgi gösterdi.
Kurultayın ilk günü (29 Ocak 2000 tarihinde); önceden belirlenen temel konu başlıkları çerçevesinde oluşturulan "çalışma grupları"nın faaliyetlerine ayrıldı. Bu gruplar tarafından hazırlanan rapor ve bildirgeler, ikinci gün kurultayın genel oturumuna sunuldu.
Kurultayın ikinci günü (30 Ocak 2000 tarihinde) yapılan "genel oturum"da, önceden davet edilen kişi ve kurumların temsilcileri katkıda bulundu; kurultay bu kişi ve kurum temsilcilerinin sunuşları ve tartışmalarla aynı gün sonuçlandırıldı.
Kurultaya sunulan bütün tebliğler, raporlar, mektuplar ve yazılı sunuşların daha sonra bir kitapta toplanarak yayımlanması kararı verildi.
Kurultayda ortaya çıkan temel vurgu; cezaevlerinde yaşanan tüm anti-demokratik ve insan haklarına aykırı uygulamaların, başta "yaşam hakkı" olmak üzere bütün hak ihlallerinin son bulması ve devletin, temelde "hücre tipi cezaevi" uygulaması ile güncelleştirdiği, bilinçli olarak cezaevlerindeki insanları yalnızlaştırmak, yok etme çabasının bertaraf edilmesinin gerekliliğiydi. Bunun ön koşulu olarak da; demokrasi ve insan hakları temelinde yaratılacak etkin bir muhalefetin aciliyeti, yapılan bütün sunumlarda ve tartışmalarda vurgulandı.
Bir an önce cezaevlerindeki baskıcı uygulamalara, insanlık dışı koşullara ve tutuklu ve hükümlülere yönelik hak ihlallerine karşı, bir araya gelme koşulları yaratılmalıdır. Cezaevleri Kurultayı bu sürecin bir adımı olarak görülmelidir.
Sayın Basın Mensupları,
İki günlük çalışmalar sonucunda cezaevleri ve cezaevlerinde yaşanan sorunlar bütün yönleri ile tartışılmıştır. Kurultayda aşağıdaki temel sonuçlara ulaşılmıştır:
1) "F tipi" vb. adlarla tanımlanan "hücre tipi cezaevi" uygulaması; tutuklu ve hükümlüler açısından, insan kişiliğini fiziksel ve ruhsal açıdan yok etmeyi hedefleyen ve uzun zamana yayılan bir işkence yöntemidir. Uygulamaya geçirildiğinde, cezaevlerinde varolan hiçbir sorunu çözmeyeceği gibi bu sistemde çok daha büyük sorunların yaşanacağı, başta yaşam hakkı olmak üzere yaygın ve sistematik hak ihlallerine zemin hazırlayacağı tespit edilmiştir. Kurultayda, bu sorunun sadece tutuklu ve hükümlülerin ya da onların yakınlarının değil, gerçekte bütün bir toplumun sorunu olduğu ifade edilmiştir. Kurultayımız, insan hak ve özgürlükleri açısından bu uygulamanın kesinlikle kabul edilemez olduğunu kamuoyunun dikkatine sunar.
Hücre tipi cezaevi uygulaması bir psiko-terör uygulamasıdır. Bir yok etme konseptidir. Hücre tipi cezaevi uygulaması, sadece politik tutuklular için değil, insanlık dışı tutukluluk koşullarına uyum sağlamak istemeyen adli tutuklular için de tehlikelidir. Hücre tipi cezaevi uygulaması, tutukluların kendi durumlarına ilişkin ortaklaşa geliştirdikleri sosyal ilişkilere bir saldırıdır. Hücre ilk önce bedenin, sonra ruhun yavaş yavaş durdurulmaz ölümüdür. Devlet, bu uygulama ile tutuklu ve hükümlülerin fiziksel-ruhsal yıkımını amaçlayan gayri insani bir politika inşa etmeye çalışmaktadır. Hücre tipi cezaevi bir reform ya da iyileştirme asla olamaz; geçmişte bir çok ülkede (Amerika, İngiltere, Almanya) uygulanmış, aksine tutuklu ve hükümlülerde ruhsal ve fiziksel ağır tahribatlara yol açtığı kanıtlanmıştır.
2) Cezaevlerinde varolan insan hakları sorunlarının temelinde, toplumsal eşitsizlikler ve sömürü ilişkileri, cezaevi sorununda da devletin anti demokratik siyasal ve hukuksal çerçevesinin yansımaları görülmekte, insan hakları ihlalleri yapısal olarak üretilmektedir. Özellikle kolluk güçlerinin yaşanan hak ihlallerinin önemli bir taşıyıcısı olduğu tespit edilmiştir.
Cezaevlerindeki hak ihlalleri giderek artmakta, Buca, Ümraniye, Diyarbakır ve en son örnekleri Ulucanlar ve Metris "Cezaevleri Katliamları" olan kitlesel öldürme, şiddet ve işkence eylemleri, bu sürecin en vahim sonucudur ve anılan bu gelişmeler, doğrudan yaşam hakkını tehdit etmektedir. Öte yandan tutuklu ve hükümlülerin, hastanelere, mahkemelere ya da başka ceza infaz kurumlarına gidiş gelişlerinde jandarmanın keyfi fiziksel şiddet uygulaması ve onur kırıcı muameleleri, yaygın olarak yaşanmakta ve sevkleri bir işkenceye dönüşmektedir.
3) Cezaevlerindeki temel insan hakları ihlallerine son verilmelidir. Tutuklu ve hükümlülerin, başta yaşam hakkı, kişi dokunulmazlığı hakkı ve güvenliği hakları olmak üzere, cezaevi içi ve dışı iletişim hakları, savunma hakları, kimliğini koruma ve geliştirme hakları, sağlık hakları ile diğer bütün temel hak ve özgürlükleri tanınmalı ve güvence altına alınmalıdır.
Barınma, temizlik, beslenme, sosyal, kültürel, sportif aktiviteler vb. temel ihtiyaçlar tanınmalı ve en yüksek düzeyde karşılanmalıdır. Toplumsal bir varlık olan insan açısından önemli bir yere sahip olan sosyal, kültürel, düşünsel ortak yaşam olanakları keyfi uygulamalarla kısıtlanmamalı, engellenmemelidir.
4) Bütün bunlar için cezaevi yaşamı, siyasi iradenin genelgelerle keyfi yönetim anlayışından kurtarılmalı, insan haklarını temel alan yasalarla bu haklar güvence altına alınmalıdır.
Tutuklu ve hükümlülerin hakları yasal güvence altına alınmadan cezaevlerinde herhangi bir reform ya da iyileştirme yapılması imkansızdır. Yasal düzenlemelerin başlangıç noktası ancak bir haklar manzumesi olabilir.
Bu hakların belirlenmesinde sorunun öznesi olan tutuklu ve hükümlülerin iradesi ve insan hakları savunucularının katkısı esas olmalıdır.
Cezaevlerinde, giderek kolluk güçleri lehine derinleşen çift başlılık ortadan kaldırılmalı, konunun muhatabı durumundaki kurumların (İnsan Hakları Derneği, Tüm Yargı-Sen, Çağdaş Hukukçular Derneği, Türk Tabibler Birliği, Türkiye İnsan Hakları Vakfı, Türkiye Barolar Birliği) önerileri dikkate alınmalıdır.
Terörle Mücadele Yasası başta olmak üzere cezaevlerindeki hak gasplarının ve sorunların ortaya çıkmasına yol açan tüm anti demokratik yasa ve kararnameler iptal edilmelidir. v5) Adalet, İçişleri ve Sağlık Bakanlıkları tarafından 06 Ocak 2000 tarihinde imzalanan ve 17 Ocak 2000 tarihi itibariyle yürürlüğe giren protokol, tutuklu ve hükümlüler yönünden, yaşam hakkı, kişi güvenliği ve dokunulmazlığı hakkı, savunma hakkı, sağlık hakkı ve özel yaşamın dokunulmazlığı hakkına aykırıdır. Bu protokol, aynı zamanda hücre sisteminin kapsamlı olarak tüm infaz rejimine nüfuz etmesini sağlamak ve hücre tipi infaz rejiminin altyapısını oluşturmak amacını gütmektedir. Bu nedenlerle derhal yürürlükten kaldırılmalıdır. Ayrıca kurumsal yapısı ve işleyişi ile ceza infaz rejimini de etkileyen Devlet Güvenlik Mahkemeleri, yol açtığı sonuçları ile beraber derhal kaldırılmalıdır.
6) Cezaevlerinde toplu katliamları gerçekleştirenler ve diğer bütün hak ihlallerinin sorumluları yargılanmalı ve cezalandırılmalıdır.
7) Tutuklu ve hükümlüler bugün içinde bulundukları koşullar nedeniyle ciddi sağlık sorunları yaşamaktadır. Teşhis ve tedavi olanakları ise yok denecek kadar azdır. Bu konuda varolan imkansızlıkların yanı sıra, cezaevlerindeki bir çok hasta tutuklu ve hükümlünün tedavileri resmi makamlarca bilinçli olarak engellenmekte ya da geciktirilmekte, sonuçta bir çoğu bu nedenle yaşamlarını yitirmektedir.
Genel anlamda devletin infaz rejimine bakışından, idari pratiklerden ya da anti-demokratik yasalardan kaynaklanan en önemli sorunlardan biri de, tutukluların savunma haklarının önündeki engellerdir. Avukatlar da bu uygulamadan doğrudan etkilenmektedir.
8) "İtirafçılaştırma" uygulaması insan haklarına aykırıdır. İnsanı düşünsel, ruhsal ve fiziki varlığıyla bütün olarak teslim almanın yöntemi olarak benimsenen itirafçılaştırmanın, kişisel ve toplumsal açıdan derin bir ahlaki çöküntüye yol açması kaçınılmaz bir sonuçtur. Son yıllarda ortaya çıkan veya bilinen siyasal cinayetlerin, çete faaliyetinin vb. kirli ilişkilerin, itirafçılar tarafından gerçekleştirildiği ve itirafçıların kullanıldığı bilinen bir gerçektir.
9) Yalnız tutuklu ve hükümlüler değil, özellikle onların aileleri, yakınları ve diğer ziyaretçileri de cezaevlerine gidiş gelişlerde, dış güvenlikten sorumlu bazı jandarmalar ve iç güvenlikten sorumlu bazı infaz koruma memurları tarafından keyfi ve insanlık dışı uygulamalara maruz kalmaktadır.
10) Ülkemizde, ne yazık ki çok fazla gündeme gelmeyen kadın ve çocuk tutuklu ve hükümlülere ilişkin, bir çok özgün hak ihlali ve sorun yaşanmaktadır. Kadın ve çocuk tutuklu ve hükümlülere yönelik hak ihlalleri sona erdirilmeli, sorunlar gerekli yasal düzenlemeler ile çözüme kavuşturulmalıdır.
11) Ekonomik-sosyal-siyasal adaletsizlik ve eşitsizliklerin olabildiğine derin yaşandığı, insanların keyfi olarak gözaltına alınıp işkenceli sorgulardan geçilerek, çağın gerisinde kalmış anti-demokratik yasalarla, bağımsızlığı ve tarafsızlığı tartışmalı olan yargısal kurumlarda adil olmayan bir biçimde yargılanıp, cezaevlerine kapatıldığı ülkemizde, demokrasi ve insan haklarını temel alan bir anlayışla çıkarılacak bir "genel af yasası"nın bir "lütuf" değil, bir "hak" ve "zorunluluk" olduğu gerçektir.
Af Yasası, adli-siyasi ayrımı yapılmadan gerçekleştirilmelidir. Evrensel ilkeler gereği, hiçbir koşulda insanlığa karşı suç işlemiş olanlar; işkenceciler, kontr-gerilla üyeleri, savaş suçluları vb. asla af kapsamına alınmamalıdır.
Hükümet tarafından önerilen gündemdeki af yasa tasarısının ise, adaletsizlikleri ve eşitsizlikleri daha da derinleştireceği, aynı zamanda cezaevlerinde kısmi bir boşalma sağlayarak, yaratacağı zamansal, mekansal ve sayısal rahatlama sonucu hücre tipi infaz sistemine geçişin basamağı olarak kullanılmaya elverişli olduğu bir gerçektir.
12) Bazı basın yayın kuruluşlarının güdümlü gerçekdışı ve abartılı yayınları ile tutuklu ve hükümlülerin yaşamı ve cezaevi koşulları konusunda kamuoyunun yanlış bilgilendirildiği, cezaevlerinde meydana gelen ve önümüzdeki dönemde gerçekleşebilecek olası ağır hak ihlallerine zemin oluşturduğu gözlenmektedir. Medyanın tutuklu ve hükümlülerin hak ve özgürlüklerinin korunması ve gerçekleştirilmesine katkısının esas olması gerektiğini düşünüyor ve istiyoruz.
13) Acil olarak insan hakları kuruluşları, demokratik kitle örgütleri, sendikalar ve meslek odalarının bir araya geldikleri bir girişim oluşturularak, başta hücre tipi cezaevleri projesinin sona erdirilmesi ve uygulamasından vazgeçilmesi olmak üzere cezaevlerinde insan haklarının korunması ve geliştirilmesi ve ihlallerin önlenmesi için örgütlü bir mücadele başlatılmalıdır.
Sayın Basın Mensupları,
Yukarıdaki düşünce ve önerilerin oluşumuna katkı sunan komisyon üyelerine ve katılımcı kişi ve kuruluşlara huzurlarınızda bir kez daha teşekkür ederiz.
Katılımınız ve katkılarınız için sizlere de teşekkür ederiz.
Saygılarımla.
Hüsnü Öndül
Genel Başkan