Cezaevlerinde Yaşanan Keyfi Sürgünler Hakkında Tespit Ve Görüşlerimiz

Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme’nin 10/1. maddesi şu şekilde düzenlenmiştir:

“MADDE 10:

  1. Özgürlüklerinden yoksun bırakılan herkese insanca ve kişinin doğuştan sahip olduğu onura saygı gösterilerek davranılır.”

İNSAN HAKLARI DERNEĞİNE (İHD)’ne yapılan başvurular, tanıklıklar ve gözlemler, bu maddenin ihlal edildiğini göstermektedir.

İnsan Hakları Derneği Genel Merkezi Hapishaneler Komisyonunun, son yıllarda hapishanelerde yaşanan hak ihlalleri raporları incelendiğinde en yoğun hak ihlali yaşanan konulardan birisinin de “zorunlu sevkler” başka bir ifadeyle “sürgünler” olduğu görülür.

Kürt illerinde yaşanan çatışmalı süreçle birlikte, hapishaneler de, savaşın bir parçası haline gelmiştir, “Yargı mekanizması, cezaevi mekanizması, dışarıdaki toplumsal siyasi gelişmeler”  üçü birbirine bağlantılı bir şekilde ilerlemektedir. Toplum büyük bir baskı altındadır.

Diyarbakır cezaevinden gerçekleşen firar olayından sonra adeta Kürt mahpuslardan intikam alma girişimlerinde bulunuldu.

Kamu idaresinin, mahpuslara karşı tecridin daha da derinleşmesini planlamakta olduğu, mahpusun onurunu çiğneyerek iradesini teslim almak istediği anlaşılmaktadır.

Cezaevi komisyonumuzun tespitlerine göre, 01.01.2016-24.04.2016 tarihleri arasında 504 mahpus tutuklu ve hükümlü sürgün yaşamıştır.

5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un “Zorunlu nedenlerle nakil” başlıklı 56.maddesi şu hükmü taşımaktadır:

“Kurumların elverişsiz ve yetersiz kalması, kapsama gücünün aşılması, kullanılamaz hâle gelmesi, asayiş, güvenlik, doğal afet, yangın ve büyük onarım gibi zorunlu nedenlerle başka kurumlara nakledilmeleri gerekli görülen hükümlüler, yargı çevresi dışında Adalet Bakanlığınca belirlenen ve konumlarına uygun olan diğer kurumlara nakledilebilirler.”

Ceza ve Tevkif Genel Müdürlüğü’nün nakillere ilişkin 2007 yılında yayınladığı 45 No’lu Genelge’de de nakil işlemlerinin nasıl yapılacağı açıklanmıştır. Genelgede, nakillerin, eğitim, sağlık,  yargılamanın yapıldığı yer amaçlı olabileceği belirtilmektedir.

Ancak 5275 sayılı Kanunun 56.maddenin yorumundan da anlaşılabildiği gibi mahpusların ‘konumlarına uygun kurumlara nakledilmeleri ‘ gerekmektedir. Yani Batmandan, Diyarbakır’dan, Mardin’den, Şırnak’tan, Van’dan alınan hükümlü ve tutukluların Türkiye’nin öteki ucu anlamına gelen Bandırma, Giresun, Rize, Trabzon, İzmir, Bayburt, Edirne, Tekirdağ, Ankara Kırıkkale vb. illerdeki hapishanelere gönderilmesinin konumlarına uygun olmasıyla bir bağlantısı yoktur.

Ayrıca derneğimize başvuran sürgün edilen hükümlü ve tutukluların hepsinin siyasi mahpuslar olduğu belirlenmiştir. Bu durum 5275 sayılı Kanunun, “infazda temel ilke” başlıklı 2. maddesi ile bağdaşmamaktadır. Madde, eşitlik ilkesine ve ayrımcılık yasağına ilişkindir. Şöyledir:

MADDE 2.- (1) Ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazına ilişkin kurallar hükümlülerin ırk, dil, din, mezhep, milliyet, renk, cinsiyet, doğum, felsefî inanç, millî veya sosyal köken ve siyasî veya diğer fikir yahut düşünceleri ile ekonomik güçleri ve diğer toplumsal konumları yönünden ayırım yapılmaksızın ve hiçbir kimseye ayrıcalık tanınmaksızın uygulanır.

(2) Ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazında zalimane, insanlık dışı, aşağılayıcı ve onur kırıcı davranışlarda bulunulamaz.

5275 sayılı kanun Madde 2 den de anlaşıldığı gibi infaz kuralları herkese eşit olarak uygulanmalıdır. Sürgüne gidenlerin hepsinin siyasi tutuklu veya hükümlü olması anayasa madde 10(kanun önünde eşitlik ilkesi) ile de çelişmektedir. Benzer düzenleme AİHS m14 te (ayrımcılık yasağı)  olarak yer almaktadır.

Adalet Bankalığı, Kürt illerinde son 4 yıl içinde çok yoğun olarak Kampüs Tipi, T Tipi, D Tipi hapishane inşa etmiştir. Belirtilen durumda 5275 sayılı Kanun’un 56. maddesinde belirtilen yetersizlik ve elverişsizlik unsurları ileri sürülemez ve sürgünlere gerekçe gösterilemez. Sürgünlerin hukuki meşruiyeti bulunmamaktadır.

Sürgünler 45 No’lu genelgedeki hiçbir kriteri karşılamamaktadır. Mahpusların sevklerinin sağlık, eğitim, yargılanma nedeniyle olmadığı bellidir. İHD dönem dönem kamuoyu ile paylaştığı hasta mahpus listesinde bulunan birçok mahpus tedavi gördükleri hastanelerdeki tedavileri bile düşünülmeden sürgün edilmişlerdir. Bu aşamadan sonra yeniden sağlık sorunları başlayacak ve yarım bırakılan tedaviler yeni hekimlerce devam süreci yaşanacaktır.

Derneğimize gelen başvurulardan edindiğimiz ve kamuoyundan takip ettiğimiz bir başka ihlal şekli de yeni tutuklanan ve yargılanma süreçleri tamamlanmamış mahpusların tutuklandıkları gün sürgün yaşamalarıdır.  Bu sürgünler nedeniyle yargılaması devam eden tutuklu mahpuslar SEGBİS (SESLİ VE GÖRÜNTÜLÜ BİLİŞİM SİSTEMİ) üzerinden duruşmalara katılmaktadırlar. Bu tutuklu sanığın kendisini ifade etmesi bakımından da zorlayıcı bir etkendir.  Sanık için sağlıklı bir iletişim yöntemi değildir. Kaldı ki bu durum açık şekilde adil yargılanma hakkının ihlalidir.

Örneğin tutuklanmaları sonrası Muş Kapalı Cezaevi’ne konulan ve duruşmalara her defasında Ses ve Görüntülü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile bağlanarak katılabilen Ş ve K ‘ye verilen ceza sonrası İHD MYK Üyesi Avukat Eren Keskin aracılığıyla “Savunma haklarının ihlal edildiği” gerekçesiyle yapılan temyiz başvurusu,  Yargıtay tarafından haklı bulunmuştur.

Temyiz talebini inceleyen Yargıtay 16. Ceza Dairesi, Türkiye’nin taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 6/1 maddesine atıfta bulunarak, “Tüm duruşmalardan önce SEGBİS sistemiyle savunma yapmak istemediklerini ve mahkemede hazır bulunarak savunma yapmak istediklerini beyan eden sanıkların müdafilerinin aynı yöndeki taleplerine rağmen duruşmalarda hazır bulundurulmayıp SEGBİS sistemi aracıyla yargılanması yapılarak mahkûmiyetine karar verilmesi suretiyle savunma haklarının kısıtlanması, kanuna aykırı, sanıklar ve müdafiler ile cumhuriyet savcısının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, sair yönleri incelenmeyen hükümlerin öncelikle bu sebepten dolayı” mahkemece verilen cezanın bozulmasına oybirliğiyle karar vermiştir.

Derneğimize yapılan başvurulardan ve basından edinilen bilgilere göre tutuklu bulunan mahpusların sürgün Listesi aşağıdaki gibidir:

Mart 2016’da, 26 Şubat 2016’da tutuklanan Mardin’in Derik İlçesi’nin eş belediye başkanlarından Sabahat Çetinkaya’nın Sincan (Ankara) Kadın Cezaevi’ne; Abdulkerim Erdem ile başkan yardımcısı Murat Özüçalışır’ın Kırıkkale F Tipi Cezaevi’ne sürgün edildikleri öğrenildi.

14 Mart 2016’da, Geçtiğimiz günlerde evine yapılan baskınla gözaltına alınarak tutuklanan HDP Maraş İl Eşbaşkanı Erhan Yapıcı, Kırıkkale F Tipi Kapalı Cezaevine sürgün edildi. Maraş Aksu Cezaevi’nde tutulan Yapıcı’nın sürgün edildiğini ailesi görüş için gittiği cezaevinde öğrendi.

30 Mart 2016’da, Ağrı’da 13 Mart’ta DBP il binasına yapılan polis baskınında gözaltına alınan ve tutuklanarak Ağrı M Tipi Kapalı Cezaevine konulan 25 kişiden DBP Ağrı İl Eş başkanı Barış Demir, Nevzat Ayna ve Fezvi Karaman isimli mahpuslarında aralarında bulunduğu 18 mahpusun Giresun ve Çanakkale Cezaevlerine sürgün edildiği öğrenildi.

10 Nisan 2016’da Diyarbakır’da gözaltına alındıktan sonra tutuklanan Demokratik Yerel Yönetimler Birliği Eşbaşkanı Çimen Işık, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) PM üyeleri Pero Dündar ve Olcay Kanlıbaş ile KJA üyesi Zozan Toprak Ankara Sincan Cezaevi’ne sürgün edildi.

20 Nisan 2016 da Diyarbakır’da tutuklanan Kürt siyasetçiler Ali Şimşek, Rıdvan Sincar, Turan Genç, Yusuf Koyuncu, Abdullah Cin, Serdar Tursun, İbrahim Durmuş, Mehmet Taha Burakmak. Ankara Sincan Cezaevi’ne sürgün edildi.

Yapılan sürgünler nedeniyle tutuklu ve hükümlü mahpusların avukata erişim sorunu yaşanmaktadır:

Sürgün edilen mahpusların yargılandıkları ilde ikamet faaliyet yürüten avukatları ile iletişim hakları ellerinden alınmaktadır.  Yaşanan bu fiili durum ulusal yasalara ve uluslararası mevzuata aykırıdır. Avukatların Görevleri Hakkındaki BM temel İlkelerinde avukatla görüşmek için yeterli zamana sahip olma ve gizli görüşme hakkını tekrar etmektedir. 8. ve 22. ilkelerde şöyle denilmektedir:

“Tutuklanan, alıkonulan veya hapse atılan herkese, avukat tarafından ziyaret edilmek, kendisiyle iletişim kurmak ve kendisine danışmak için yeterli fırsatlar, zaman ve tesisler gecikmeden, dinlenmeden veya sansüre uğramadan sağlanmalıdır. Bu tür müzakereler, kolluk kuvvetlerinin görüş mesafesinde olabilir ancak işitme mesafesinde olmamalıdır”. “Hükümetler, avukatlar ile müvekkilleri arasında, profesyonel ilişkileri gereği gerçekleşen tüm görüşmelerin ve müzakerelerin gizli olduğunu kabul etmeli ve buna saygı duymalıdır”.

Avrupa İşkencenin ve Diğer İnsanlık Dışı veya Onur Kırıcı Ceza veya Muamelenin Önlenmesi Komitesi (“CPT”) uzun yıllardır hukuki yardıma erken erişimin işkenceye karşı bir koruma olarak önemini vurgulamaktadır. CPT, taraf devletlere yardımcı olmak için tasarlanmış, kabul edilebilir standartlar, şartlar ve uygulamalardan oluşan birçok Genel Rapor düzenlemiştir.

İkinci Genel Raporunda, hukuki yardıma erişimin alıkonulan kişilere kötü muamele edilmesine karşı temel bir koruma olduğunu, özgürlükten mahrum kalınmasının başlangıcından itibaren geçerli olması gerektiğini ve avukat ile iletişim kurma ve avukat tarafından ziyaret edilme ve ilke olarak, sorgulama sırasında avukat bulundurma haklarını içermesi gerektiğini belirtmiştir.

Avukatların görevleri hakkında BM temel ilkelerinden ve CPT raporlarından da anlaşıldığı gibi mahpusların sürgün edilmesi avukatlarına olan erişimi engellemekte ve adil yargılanma hakkının da gasp edilmesine yol açmaktadır. CPT raporlarında vurgulanan bir diğer mefhum da avukatlara hemen erişimin aslında işkenceyi ve kötü muameleyi önlemede ne kadar elzem olduğudur.

‘SÜRGÜNLER İLE MAHPUS VE AİLESİ CEZALANDIRILIYOR’

Bütün bu bireylerin hukuki güvenliğini tehdit eden keyfi uygulamalar bile zaten sosyal çevresinden koparılmış olan mahpusun havasına bile aşina olmadığı memleketlere sürgün edildikten sonra yaşayacağı travmanın yanında teferruattır. Bu sürgünler harfiyen mevzuata uysa dahi insanlık onuru ile bağdaşmaz. Bir insanı siyasi fikirlerinden ötürü sosyal çevresinden uzaklaştırmak bir cezadır ama zaten dışarı ile ilişkisi kısıtlı olan bu insanı uzak şehirlere göndermek, izole etmek eziyettir, suçtur. Ki eziyet suçunun kamu görevlileri eliyle işlenmesi halinde işkence suçu vuku bulur. Bu toplumsal bir işkencedir.

Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi’nin 2 nolu genel kararında “aile bağlarının kopmaması için özel çaba gösterilmelidir” ibaresi yer alır. Ayrıca CPT standartlarında “mahkumların dış dünyayla temaslarını makul düzeyde devam ettirmesi de çok önemlidir. Her şeyden önce mahkumlara aile ve yakın arkadaşlarıyla ilişkilerini devam ettirebilme imkanı verilmelidir. Bu temasın sınırlandırılması sadece kayda değer güvenlik endişeleri ve kaynak kısıtlılığına dayandırılabilir. Bu bağlamda ailesi uzakta yaşayan mahkumlar için ziyaret ve telefon teması kurallarının uygulanması konusunda esnekliğe gerek olduğunun örneğin bu tür mahkumların ziyaret saatini biriktirebilmesine veya aileleriyle telefonla temas kurabilmek için daha iyi imkanlara izin verilmesi” gerektiğinin altı çizilmiştir.

  • Sürgün edilen Avşin’in eşi Mehmet Avşin ise söz konusu durum sonucunda ailece yargılandıklarına vurgu yaparak, “Binde bir tutuklama gerekçesi olabilecek bir olayı yaşıyoruz. Bir kişinin verdiği ifade sonucunda eşim tutuklandı. Şuan iki çocuğumla birlikte Gebze’ye sürgün edildi. Çocuklardan biri süt emmekte çocukları annelerinin yanına vermek zorunda kaldım. En büyük sorun 2 çocuğun geleceğidir. Cezaevi koşulları içerisindeki yaşamaları geleceklerini etkileyecektir. Çocuklar şuan psikolojik travma yaşamakta ve müthiş bir korku içerisindeler. Gelecekte yaşamlarında büyük sorun olacaktır. Devlet çocuklarımızı bizden koparıp farklı yerlere itmeye çalışıyor ve bu da çocuk haklarına aykırıdır. Suç olmadığı halde şuan ailece yargılanıyoruz” diye konuştu.
  • Hem bizi hem de kızımı cezalandırıyorlar.9 aydır Van M Tipi Kapalı Cezaevinde bulunan ve 2 hafta önce Sincan Kadın Kapalı Cezaevi’ne sürgün edilen tutsaklardan olan Herdem Acar’ın henüz iddianamesi bile hazırlanmış değil. Kızının açtığı telefon ile sürgün edildiğini öğrenen Acar’ın annesi Fehime Acar ise astım hastası ve sağlığından dolayı uzun süreli yolculuk yapamıyor. Sürgünden önce her hafta görüşüne gittiği kızından moral aldığını ifade eden Acar, “Kızımı sürgün ederek, hem bizi hem de kızımı cezalandırıyorlar” sözleriyle sürgün politikasına tepki gösterdi.
  • Sürgün edilen Ramazan Kortak’ın ağabeyi Şerif Kortak, sürgüne tepki göstererek, “Ekonomik durumumuz olmadığı için ağabeyimin Kandıra Cezaevi’nden yakın bir yere getirtmek için 3 bin TL borç para alarak ödedik. Çünkü uzak olduğu için her zaman görüşüne gidemiyorduk. Siverek Cezaevi’ne getireli daha 7 ay önce oldu. Sürgün edilen ailelerde aynı bizim durumuzda, bu yapılanlar kabul edilemez. Yapılan büyük bir zulümdür. Yapılanlar cezaevindekilere ayrı bize ayrı bir zulümdür” diye konuştu.
  • Felçli babasının görüşüne gelebilmesi için Tekirdağ F Tipi Kapalı Cezaevi’nden Adana Kürkçüler F Tipi Kapalı Cezaevi’ne sevkini yapan siyasi tutsak Murat Ortaç, babasının durumuna rağmen keyfi bir şekilde İzmir T Tipi Kapalı Cezaevi’ne sürgün edildi.
  • 64 yıl hapis cezasına çarptırılan ve 5 yıl Van M Tipi Kapalı Cezaevi’nde tutulan Harun Pala isimli mahpus da Kırıkkale F Tipi Kapalı Cezaevi’ne sürgün edildi. Oğlunun 2 kez müebbet ile cezalandırılmasının acısının yanı sıra sürgün ile bir kez daha yıkıldıklarını belirten İsmail Pala, Van’da iken oğlunu her hafta görebildiklerini “Ama şimdi 3 ayda bir belki 6 ayda bir görebileceğiz. Ekonomik olarak biz bunu kaldıramayız.

SÜRGÜN EDİLEN MAHPUSLAR KÖTÜ MUAMELE İLE KARŞILAŞMIŞLARDIR.

Kişiyi özgürlüğünden yoksun bırakan yetkililerin, aynı zamanda onların temel haklarının korunması ve insan onuru ile bağdaşmayacak muamelede bulunulmamasına ilişkin temel yükümlülükleri bulunmaktadır. Bu temel yükümlülük, BM Medeni ve Siyasi Haklar Uluslararası Sözleşmesi’nin 10. maddesinde açık bir şekilde düzenlenmiştir. Yukarıda da belirtildiği gibi, bu kişiler insani muamele ve insanın doğuştan kazandığı insan onuruna saygılı davranış görme hakkına sahiptir.

Derneğimizin şube komisyonları tarafından Sürgün esnasında mahpusların hem bulundukları hem de nakledildikleri hapishanelerde, yolculuk esnasında kaba dayağa maruz kaldıkları, sürgüne gönderilenlerin gittikleri hapishanelerde “çıplak arama” dayatması ile karşılaşıp, buna karşı çıkanların ise işkenceye tabi tutuldukları tespit edilmiştir.

  • Diyarbakır E Tipi Kapalı Cezaevi’nden Alanya L Tipi Kapalı Cezaevi’ne sürgün edilen Mizgin Çiçek, Nida Kutlu sürgün edilirken psikolojik baskıya uğradıkları öğrenildi. Karayoluyla sürgün edilen mahpuslar yol boyunca bindirildikleri ring aracında “Ölürüm Türkiye’m” şarkısı ve ırkçı marşlar dinletildi.
  • Çoğunluğu ilk başta istasyon olarak kullanan Osmaniye T Tipi Cezaevi’ne sürgün edilmiş buradan başka hapishanelere aynı hafta içinde sürgün edilmişlerdir. Mahpuslar Diyarbakır D tipi Cezaevi çıkışında, ring ile yapılan yolculuk esnasında ve cezaevi girişinde ciddi darp ve işkencelere maruz bırakılmıştır. Cezaevine girişte tutsaklara çıplak arama dayatılmış, kabul etmeyen tutsakların hepsi ciddi şekilde darp edilmişlerdir. Yapılan darp ve işkenceler sonucunda biri 70 yaşında olmak üzere 2 mahpusun kaburgası kırıldığını öğrenmiş bulunmaktayız. Osmaniye’ye sürgün edildikten sonra bir hafta boyunca banyo imkanı tanınmayan mahpuslara ailelerinin getirmiş olduğu kıyafetler dahi verilmemiştir.12 Eylül dönemini aratmayan uygulamalara imza atan Osmaniye hapishanesi mahpuslara “ya itaat edeceksiniz ya da öleceksiniz” şeklinde tehditlerde bulunulmuştur. Osmaniye Cezaevlerinde yaşanan bu uygulamalardan hemen sonra sürgün edilen mahpusların tamamının tekrar sürgüne tabi tutularak Bandırma Cezaevi’ne götürüldüğünü öğrenmiş bulunmaktayız.
  • Diyarbakır D Tipi Cezaevi’nden Osmaniye Cezaevi’ne sürgün edilen Davut Adar adındaki 75 yaşındaki yaşlı tutsağa işkence edilerek 3 kaburgasının kırıldığı başvurusu derneğimize yapılmıştır.
  • Bu sürgünler ne ailelere ne de mahpusların avukatlarına bildirilmeden yapılmıştır. Sürgünler olabildiğince uzak yerlere yapılmakta ve sürgün esnasında kelepçeler takılarak mahpuslar yol boyu aç ve susuz bırakılarak fiziksel ve psikolojik işkence edilmektedir.
  • Şırnak T Tipi Kapalı Cezaevi’nden 6 Mart gecesi Rize’deki cezaevine sürgün edilen 24 mahpus yol boyunca işkenceye maruz kaldığı öğrenildi. Sürgün edilenler arasında bulunan 23 yıllık hükümlü Rıdvan Yusufoğlu, ailesi aracığıyla kendilerine işkence yapıldığı aktardı. 4 gün boyunca yol gittiklerini ve hiçbir ihtiyaçlarının karşılanmadığı söyleyen Yusufoğlu, sürekli sözlü ve fiziki işkenceye maruz kaldıklarını anlattı. Yolda araçlarının yandığını ve ölümden döndüklerini aktaran Yusufoğlu, cezaevi girişinde de çıplak arama dayatıldığını, kabul etmeyenlerin darp edildiği söyledi. Rize Cezaevi’nde halen psikolojik baskıya maruz kaldıklarını vurguladı.
  • Şırnak T Tipi Cezaevi’nden Trabzon E Tipi Cezaevi’ne sürgün edilen yaklaşık 15 mahpus, bir günlük yolu 3 gün boyunca kelepçi bir şekilde gittiler. Mahpuslar gönderdikleri mektupta, cezaevi girişinde kendilerine, “Siz Müslüman mısınız?” soruları eşliğinde işkence yapıldığını ve kimi arkadaşlarının gördükleri şiddet nedeniyle bayıldığı bilgisini paylaştı.
  • Şırnak T Tipi Cezaevi’nden 6 Mart gecesi 50 siyasi tutsak Rize, Trabzon ve Bayburt’taki cezaevlerine sürgün edildi. Kendisiyle birlikte 15 siyasi tutsağın sürgün edildiği Trabzon E Tipi Cezaevi’nden İHD’ye mektup gönderen Sadık Aslan, 3 günlük yolculukta ve götürüldükleri Trabzon E Tipi Cezaevi’nde kendilerine yapılan işkenceleri anlattı. 3 gün kelepçeli tutulduk. Bizi Erzurum üzerinden götürmediler. Görevliler kendi işlerini de haletmek için Ankara hattını kullandılar. Dolayısıyla bir günlük yol 3 gün sürdü. Kelepçeli halde yolculuk işkenceye dönüştürüldü” dedi. Sincan’da tecrit odasında tutuldular. Yolculuk sırasında 1 gece Ankara Sincan 2 No’lu F Tipi Cezaevi’ndeki tecrit odalarında tutuldukları bilgisini paylaştı. ‘Kamerasız odada işkence ettiler’ En kötü işkenceyi ise götürüldükleri Trabzon E Tipi Cezaevi’nde gördüklerini belirten Aslan, şöyle devam etti: “Bizi saat 02:00-04:00 arası araçlardan tek tek 20 dakika arayla indirdiler. X-ray cihazından geçirildikten sonra kapalı ve kamerasız bir odaya alındık. Bizi çıplak aramaya zorladılar. Biz reddettik. Bunun üzerine 7 kişi biz tekme, tokat ve yumruklarla darp etmeye başladı. 5-10 dakika süren bu darptan sonra yere düşürüldük. Yerde tekmelemeye devam ettiler. Elbiselerimizi zorla yırtarak çıkardılar. Elbiselerimizin üstüne basarak kirlettiler.”
  • Cezaevlerinde artan baskılar yanı sıra ekonomik olarak da sömürülmeye çalışıldığını yazan Aziz Alp, “Sincan F Tipi Cezaevi’nden 5 mahpus Bandırma Cezaevi’ne sürgün edildi. Cezaevi yönetimi sürgün edilen mahpusun eşyalarını sonradan göndererek, 700 TL kargo bedeli çıkardı. Bu bile sömürüye örnek” diye belirtti.

Hapishanelerde bir eziyet yöntemi olarak uygulanan sürgün politikası, takip edilemeyecek bir hızla artarak devam etmektedir.

Bizler İnsan hakları savunucuları olarak soruyoruz ve bilmek istiyoruz.

  • İşkence, baskı ve zor yöntemleri ile yapılmak istenen nedir?
  • Tecridi derinleştirerek, mahpuslar ve sosyal çevreleri neden cezalandırılmaktadır? Neden toplumsal bir baskı ve korku yaratılmaktadır?
  • 504 mahpus hangi gerekçelerle sürgün yaşadılar?
  • Kürt illerinde hemen hemen her yıl en az 3 tane inşa edilen kampüs hapishaneleri ne amaçla yapılmaktadır?
  • Bu mahpuslar şimdi artık Gümüşhane E Tipi Kapalı Cezaevinde ikinci müdürün “devlet sizi asın dese anında asarım” diyebilen kişilerin güvencesinde midir?

Bizler İnsan hakları savunucuları olarak sorularımızın yanıtını beklerken, ısrarla taleplerimizi yineliyoruz.

  • Mahpuslara uygulanan sürgün işkencesine son verilmelidir.
  • İşkence ve kötü muamele durdurulmalıdır.
  • Mahpusların tüm sosyal ihtiyaçları karşılanmalıdır.
  • Mahpusları insan saymayan, politik baskı aracı gibi gören, rehin uygulamalarında bulunan tutumdan ve politik zihniyetten vazgeçilmelidir.

Bizler insan hakları savunucuları olarak duvarların ardında görünmez kılınmaya çalışan tüm mahpusların sesi olmaya devam edeceğiz.

TARİH SÜRGÜNE “GİDENLERİ” DEĞİL SÜRGÜNE “GÖNDERENLERİ” YARGILAYACAKTIR.

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ

Bir cevap yazın