Cezasızlıktan Beslenen Suç: Çocuk İstismarı

Türkiye’nin çocuk istismarı oranı her yıl artarken, bu kez Zonguldak’ta 2 yaşındaki bir çocuk 25 yaşındaki bir erkek tarafından cinsel istismara maruz bırakılarak, yaşamını kaybetti.

Çocuk istismarı vakaları büyük bir öfke ve endişeyle takip ediyoruz. Yıllardır ısrarla, bu vakaların münferit olmadığını söylüyoruz. 20 yılda 4,5 kat artış gösteren bir suçun münferit olduğunu söylemek, üzerini örtmekten başka bir anlam taşımıyor.

Çocuk istismarının yükselmesinde; etkin yargılama yapılmaması, failin kim olduğunun yargılamaya etki etmesi, koruyucu ve önleyici politikaların eksikliği büyük rol oynuyor. Çok sayıda davada da somut olarak gördük ki failler cezasızlıktan, siyasal iktidarın söylem ve eylemlerinden güç alıyor.

Çocuğun insan haklarını tanımak, ihlal etmemek, korumak ve gereğini yerine getirmekle yükümlü olan devlet; yasalarını, uygulamalarını, fiillerini yani her türlü politikasını çocuğun yüksek yararı ilkesine göre yapmak zorundadır. Ancak Türkiye’de çocuğun değil, kurumların, kişilerin “itibarı” ve “üstün yararı” ön planda tutuluyor.

Kamuoyunun da takip ettiği en bilinen çocuk istismarı davalarının süreçlerine, sonuçlarına ve politik sorumluluğu olanların söylemlerine bakmak, faillerin gücünü nerden aldığını, istismar oranların neden ve nasıl yükseldiğini net olarak gösteriyor.

Hatırlayalım:

6 yaşındaki bir çocuğun evlilik yoluyla cinsel istismarı, 18 yıl sonra bir yetişkin olarak açtığı dava ile ortaya çıktı. H.K.G’nin yaşadığı cinsel istismar yıllarca hem İsmail Ağa Cemaati içinde hem de çocuğun yaşını büyüten kurumda, sağlık sorunları için gittiği hastanede görmezden gelindi, üstü örtüldü, meşrulaştırıldı. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık bu dehşet verici durumu, “tatsız bir konu”, ülkenin Cumhurbaşkanı ise “münferit bir hadise” olarak tanımladı.

2017 yılının ilk 5 ayında İstanbul’da Kanuni Sultan Süleyman Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne 115 çocuğun hamile olarak getirildiği, bir kadın sağlık emekçisinin şikâyeti üzerine ortaya çıktı. İstanbul Valiliği kamu görevlileri için soruşturma izni vermedi. Kamuoyunun baskısı sonucunda mahkeme kararıyla soruşturma başlatıldı, ancak etkin bir soruşturma yürütülmedi.

2016 yılında İzmir’de cinsel istismara maruz bırakılan 9 yaşındaki bir çocuk, Çocuk Koruma Kanunu’na aykırı bir biçimde ifade vermek üzere mahkemeye çıkartıldı. İstismar faili ile karşılaşmanın stresi ve korkusuyla kalp krizi geçiren çocuk yaşamını kaybetti.

2006 yılında Karaman’da Ensar Vakfı Yurdu’nda kalan 9-10 yaşlarında 45 çocuğun istismara maruz bırakıldığı ortaya çıktı. Dava, yalnızca bir kişinin ceza almasıyla sonuçlandı. Dönemin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu, “Bir kere olması karalamak için gerekçe olamaz” açıklamasıyla çocukları değil, çocukların istismara maruz bırakıldığı kurumu korudu.

13 yaşındaki N.Ç.’nin 27 kişi tarafından cinsel istismara maruz bırakıldığı dava 2003 yılında başladı, 11 yıl sürdü ve dava sürecinde çocuk tam 10 kez ayrıntılı tıbbi muayeneye tabi tutuldu. Duruşmalarda istismar failleriyle karşı karşıya getirildi. Kendisine yaşatılanları mahkeme salonunda en ince ayrıntısına kadar anlatmaya ve canlandırmaya zorlandı. Dava sonucunda çocuğun cinsel istismara rıza gösterdiği kanaatine varıldı. Dava AİHM’e taşındı ve AİHM’in süreci çocuğun lehine değerlendirmesiyle sonuçlandı. Dava sonuçlandığında N.Ç. artık bir yetişkindi.

Bu beş dava, son 20 yılda devletin çocuk istismarı karşında eyleminin, söyleminin, yargısının özetinin kısa bir raporunu oluşturuyor. Bu nedenle ve ısrarla diyoruz ki; çocuk istismarı politiktir. Çünkü bu politikalar failleri güçlendirirken, çocukları savunmasız hale getiriyor.

Çocuğa yönelik cinsel istismarın önlenebilmesi için:

* Cinsel istismar fiilinin ortaya çıkması durumunda etkin soruşturma ve cezai yaptırım süreci hızlı bir biçimde işletilmeli ve kısa sürede sonuçlandırılmalıdır. Faillerin, kurumların “itibarı” değil, ‘ama’sız ‘fakat’sız çocuğun üstün yararı gözetilmelidir.

* İstismara maruz bırakılan çocukların psikososyal destek sürecini de içeren acil ve etkili sağlık tedbirleri alınmalıdır.

* Cinsel istismar fiili ortaya çıkmadan önce etkin koruyucu, önleyici politikalar üretilmeli ve bu politikaların yaygın uygulanabilmesi için gerekli mekanizmalar acilen oluşturulmalıdır.

* Çocukların doğrudan ulaşabilecekleri şikâyet/başvuru mekanizmaları yerel ve yaygın olarak yaratılmalı, bu mekanizmaları nasıl kullanabilecekleri konusunda çocuklar bilgilendirilmelidir.

* Çocukları güçlendirmek için cinsel sağlık ve bedensel söz hakkı eğitimleri verilmelidir. Bu eğitimleri oluşturacak olan kurullar, bağımsız uzmanlar ve çocuk hakları savunucuları ile birlikte çalışmalıdır.

* Çocuklarla ilgili alanlarda çalışan meslek gruplarına (öğretmen, polis, hâkim, sağlık personeli…) personeller, tüm yetişkinler düzenli olarak çocuk odaklı yaklaşım, çocukların bedensel söz hakkı eğitimleri verilmeli ve bu eğitimler periyodik olarak tekrarlanmalıdır.

* Çocuklar için önemli bir koruyucu/önleyici belge olan İstanbul Sözleşmesi’ne acilen geri dönülmelidir.

Ve çocuğun cinsel istismarı, hiçbir kamu görevlisi tarafından; kaza, doğal afet, fıtrat, kader, kısmet, istisna, müstesna, tatsız bir olay, münferit hadise şeklinde bir daha asla tanımlanmamalıdır. Devlet, yükümlülüğünü yerine getirerek; çocuğa karşı istismar suçu işleyen her türlü kişi, kurum ve yapılarla ilgili cezasızlık politikasına derhal son vermeli ve çocuğun cinsel istismarının yolunu açan, failleri güçlendirerek çocukları savunmasız bırakan yasal dayanakları ortadan kaldıracak gerekli düzenlemeleri acilen yapmalıdır.

İnsan Hakları Derneği Çocuk Hakları Komisyonu