ÇHD’Lİ AVUKATLARA ÖZGÜRLÜK

18 Ocak 2013 günü yapılan operasyon ile tutuklanan ÇHD Genel Başkanı Av. Selçuk

Kozağaçlı, ÇHD İstanbul Şube Başkanı Av. Taylan Tanay ve şube yöneticileri Av.

Güçlü Sevimli, Av. Günay Dağ, ÇHD Ankara Şube yöneticisi Av. Betül Vangölü

Kozağaçlı ve ÇHD üyesi Av. Ebru Timtik, Av. Barkın Timtik, Av. Naciye Demir ve

Av. Şükrüye Erden’in yargılamaları 24-26 Aralık 2013 tarihlerinde Silivri Hapishane

Yerleşkesi Duruşma salonunda yapılmaya başlandı.

ÇHD’li avukatlar hakkındaki iddianameye baktığımızda, avukatlık mesleki faaliyetleri

ile çeşitli toplumsal kesimlere yönelik hukuka aykırı uygulamalar karşısında gösterilen

hukuksal çabaların suçlandığı ve bu yapılmak istenirken de yasa dışı silahlı örgüt

üyeliği ile irtibat kurulmaya çalışıldığı anlaşılmaktadır.

Türkiye ceza mevzuatı bir bütün olarak, yurttaşların hukuk güvenliğini teminat altına

almayan, siyasal iktidara muhalif herkesi ve herkesimi “terör” suçlaması ile muhatap

kılan, bir bütün olarak ifade ve örgütlenme özgürlüğünü kısıtlayan ve siyasal iktidarın

her türlü yargı yolu ile baskı uygulamasını hayata geçiren bir içeriğe sahiptir. Nitekim

KCK adı ile anılan soruşturma ve davalar furyasında İHD verilerine göre 2009

yılından bu tarafa 30 binden fazla insan gözaltına alınmış ve 8 bin civarında insan

tutuklanmıştır. Siyasal iktidarın yargı yolu ile baskı politikasının hayata geçirildiği bu

dönemde 40’tan fazla avukat, 70’den fazla gazeteci, yüzlerce sendikacı, binlerce

öğrenci, onlarca belediye başkanı, 9 milletvekili, yüzlerce il genel meclis ve belediye

meclis üyesi, yüzlerce asker-sivil bürokrat, onlarca öğretim üyesi, onlarca insan

hakları savunucusu gözaltına alınmış ve tutuklanmıştır. Bu örnekler çoğaltılabilir.

Türkiye ceza mevzuatının bir diğer özelliği ise düşman ceza yargılaması tehdidi

yaratan özel yetkili ve görevli ağır ceza mahkemeleri sistemine sahip olmasıdır.

Bu sistem İstiklal Mahkemeleri ile başlayan, darbe dönemlerinde Sıkıyönetim

Mahkemeleri-Devlet Güvenlik Mahkemeleri ile devam ettirilen, demokratikleşmeye

geçiş sürecinde CMK 250.-TMK 10. Madde ile ayakta tutulan özel bir yargılama

biçimine sahiptir. Bu sistemde adeta düşman hukuku uygulanmakta ve kanıt sunma

yükümlülüğü ters yüz edilerek haksız yere suçlanan insanların hiçbir zaman elde

edemeyecekleri delillerle kendilerini savunmaları beklenmektedir. Yasa dışı silahlı

örgüt üyeliği ile suçlanan insanların bu örgüte üye olmadıklarını kanıtlama şansı

hiçbir zaman yaratılmamaktadır. Çünkü birkaç cümlelik telefon konuşması, birkaç

e-mail ve bilgisayarınızda tıkladığınız birkaç internet sitesi sizin yasa dışı silahlı

örgüt üyesi olmanız için yeterli görülmektedir. Oysa yerleşmiş yargı içtihatları bir

kenara bırakılmış, iddiasını sunan savcının iddiasını kanıtlamak yerine iddiaya maruz

kalan şüphelinin suçsuz olduğunu kanıtlamak için çırpınışlarına tanıklık etmekteyiz.

Türkiye’de düşman ceza yargılaması tehdidi ortadan kaldırılmadıkça ve bunun gereği

olarak özel yetkili ağır ceza mahkemeleri sistemi kaldırılmadıkça hiç kimsenin hukuk

güvencesinin olmadığını belirtmek isteriz.

ÇHD’li avukatlar böylesi bir ceza mevzuatına tabii olarak düşman ceza yargılaması

tehdidi altında özgürlüklerinden mahrum bırakıldılar. İnsan hakları savunucuları her

zaman temel hak ve özgürlüklerin eksiksiz olarak yerine getirilmesini savunmuş ve

bu uğurda mücadele eden herkesin ve her kesimin yanında yer almıştır. Ezilenlerin

yanında yer alan ve mesleki faaliyetini yürüten ÇHD’li avukatların bir an önce

özgürlüklerine kavuşarak, insan hakları mücadelesinde aramızda görmek istediğimizi

kamuoyuna bildiririz.

İnsan Hakları Derneği

Bir cevap yazın