Anayasa Mahkemesi’nin bugünkü (11.12.2015) Resmi Gazete de yayınlanan 2015/26 E, 2015/100 K sayılı ve 12.11.2015 tarihli kararı ile TCK 103.maddenin 2.fıkrası iptal edildi. Buna göre, “cinsel istismarın vücuda organ veya sair bir cisim sokulması sureti ile gerçekleştirilmesi durumunda, 16 yıldan aşağı olmamak üzere hapis cezasına hükmolunur” hükmü iptal edilmiş oldu.
AYM’nin 17 erkek üyesinden 9’unun oyu ile böyle bir karar alındı. AYM’nin karar gerekçesinde en dikkat çeken nokta, “fiilin farklı yaş kategorilerindeki mağdurlara karşı işlendiği veya failin de küçük olduğu ya da fiilden sonra mağdurun yaşının ikmali ile fiili birlikteliğin resmi evliliğe dönüşmesi gibi her bir somut olayın özellikleri dikkate alınarak ceza tayin edilmesi veya onarıcı adalet kurumunun uygulanması imkanını ortadan kaldırmakta ve bazı durumlarda somut olayın özellikleri ile bağdaşmayacak ve suçla yaptırım arasında bulunması gereken adil dengeyi ortadan kaldıracak ölçüde ağır cezaların verilmesi sonucunu ortaya çıkarabilecek bir niteliğe sahip bulunmaktadır” bu tespittir. Burada 9 AYM üyesi tecavüz eden failin tecavüze uğrayan mağdur ile birlikte yaşayabileceğini ve evlenebileceğini açık açık belirterek “adeta tecavüzcün ile evlen” zihniyetinin hukuksal altyapısını oluşturmuştur. Bu vahim bir durumdur. Bu karara karşı gelen 8 AYM üyesinin gerekçeleri dikkate alınarak kanun koyucunun bu hukuka aykırı kararı etkisiz kılacak yeni bir düzenleme yapması gerekmektedir.
Anayasa Mahkemesi’nin 27.05.2015 tarihli 2014/36 E, 2015/51 K sayılı genel kurul kararı ile TCK’nun, birden çok evlilik, hileli evlenme ve dinsel tören başlıklı 230.maddesinin 5 ve 6.fıkraları iptal edilerek resmi nikâh olmaksızın dini nikah yaptıran din görevlilerine verilen hapis cezaları suç olmaktan çıkarılmıştı. AYK bu tür skandal kararlar vererek kadına ve özellikle de çocuğa yönelik şiddet ve cinsel istismarın önlenmesini etkisiz kılmaktadır.
Türkiye’deki çocuk evliliklerle ve kadına yönelik cinsel suçlarla ilgili mevcut durum neyi ifade etmektedir. Türkiye İstatistik Kurumunun 17 Ocak 2014 tarihinde yayınlanan bir istatistiğinde sadece 2012 yılında 16-17 yaşında evlenen ve resmi nikahı olan kız çocuklarının oranının %6.7 olduğu ve sayısının da 40.428 olduğu belirtilmiştir. Bilindiği gibi Türkiye’de ebeveynlerin izni ile 16-18 yaş arası kız çocukları resmi olarak evlenebilmekte olup bunun da değiştirilmesi ve çocuk evliliğin tamamen ortadan kaldırılması gerektiğini belirtmek istiyoruz.
Adalet Bakanlığının istatistiklerine göre 2014 yılında Türkiye’de 7.709 cinsel saldırı suçundan, 18.104 çocuklara yönelik cinsel istismar suçundan ve 13.352 cinsel taciz suçundan olmak üzere toplam 39.165 ayrı dava açılmıştır. Türkiye’de kadına yönelik cinsel suçların sayısının çokluğu ve çocuk gelin sayısının önemli bir sayıda olması anlaşılan Anayasa Mahkemesi’ni pek ilgilendirmemektedir.
Anayasanın 10.maddesinde kanun önünde eşitlik ilkesi düzenlenmiş olup, kadın ve erkekler arasında eşitliği sağlayacak tedbirler alınmasının zorunlu olduğu ve bunu sağlamak için pozitif ayrımcılık yapılabileceği açıkça düzenlenmiştir. Anayasanın 41. Maddesinde çocukların her türlü istismara karşı korunması konusunda devlete ödevler verilmiştir. AYM bu kararı ile anayasanın bu kuralına aykırı davranmıştır. Türkiye’nin sosyo-kültürel gelişmişlik düzeyine baktığımızda kadın hakları yönünden çağdaş ülkelerin çok gerisinde olduğu, toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanmadığı ve sürekli kadınlar aleyhine gelişmelerin yaşandığı bir sosyal-siyasal ortam bulunmaktadır. BM 2014 yılı İnsani Gelişmişlik Raporuna göre toplumsal cinsiyet eşitsizliği endeksinde Türkiye 149 ülke arasında 69. Sırada yer almaktadır. Böylesi bir durumda özelikle kız çocuklarına yönelik cinsel istismarda(tecavüz) ceza artırımını ölçüsüz bulmak hukuki değil, olsa olsa siyasidir. Türkiye’nin giderek muhafazakarlaşan ve Ortadoğu coğrafyasında her türlü kökten dinci tehdide açık olduğu bir dönemde üstün kamu yararının hiçe sayılması, Anayasa Mahkemesinin toplumdan soyut bir şekilde yaşadığını ya da mahkeme üyelerinin muhafazakar kimliklerini özgürlükçü olarak topluma sunma isteğini göstermektedir.
Anayasa Mahkemesinin böylesi kötü kararlar vermemesi bakımından çeşitli önerilerimiz bulunmaktadır. AYM, Anayasa 90. Maddesi gereği ulusal üstü insan hakları belgelerine uymak durumundadır. Kadının ve çocuğun insan haklarına göre Türkiye’nin onayladığı uluslararası sözleşmelere uymak durumundadır. AYM üyelerine bu konunun sık sık hatırlatılması gerekir. Bunun dışında Anayasa Mahkemesinin başta toplumsal cinsiyet özgürlüğü olmak üzere dinsel, kültürel ve toplumsal konularda karar vermeden önce sosyal tarafları mahkemeye davet edip adeta onların mahkeme dostu sıfatı ile dinlemesinin faydalı olduğunu ve bu metodu mutlaka uygulaması gerektiğini, Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği TCK 103/2.fıkranın ceza artırımını sağlayacak şekilde yeniden yasalaşmasının sağlanması için TBMM’nin kanun çıkarması gerektiğini ve TBMM’nin Anayasa değişikliği gerçekleştirerek başta Anayasa Mahkemesi olmak üzere yüksek yargıda görev yapacak yargıçlarda kadın erkek eşitliğini sağlaması gerektiğini özellikle belirtmek istiyoruz.
İNSAN HAKLARI DERNEĞİ