Ankara Valiliği il sağlık müdürlüğünün 02.07.2020 tarih ve 2020/57 sayılı il umumi hıfzıssıhha kurul kararı ile 2 Temmuz 2020 gününden itibaren 15 gün süre ile 2911 sayılı kanun kapsamındaki her türlü toplantı ve gösterinin yasaklandığına dair karar alınmıştır.
Kararın gerekçesi 1593 sayılı umumi hıfzıssıhha kanununun 23, 27 ve 72. maddelerine dayandırılmıştır. İlgili kanun genel sağlığı tehdit edecek salgın hastalık gibi durumlarda tıbbi bakımdan alınacak tedbirleri içermektedir. Kanun kapsamında alınacak önlemler kanunun 72. maddesinde sayma usulüyle sınırlı bir şekilde tarif edilmiştir. Bu önlemler arasında belirli bir süre ile toplantı yapılmasının engellenmesi anlamına gelecek herhangi bir önlem türü bulunmamaktadır.
Anayasanın 13. maddesi uyarınca temel haklar ancak kanunla sınırlanabilir. Kanunla sınırlanma kuralı hem sınırlamanın mutlaka yasal bir dayanağının bulunmasını hem de sınırlamanın kanunda gösterilen sınırlar içerisinde olmasını gerektirir. Yukarıda belirtildiği üzere 1593 Sayılı Kanun alınan yasaklama kararının yasada belirtilen umumi hıfzıssıhha meclisleri tarafından alınması mümkün olmadığı gibi hiçbir yasada salgın hastalık nedeniyle toplantı ve gösteri hakkının sınırlandırılabileceği de belirtilmemektedir. Bu nedenle, Ankara Valiliğinin söz konusu yasağının yasal dayanağı yoktur ve karar açıkça Anayasanın 13. maddesine aykırıdır.
Siyasi iktidar Covid-19 pandemisi kapsamında vatandaşların uyması gereken kuralları ilan ederken açık ve anlaşılır yasa hükümlerine dayanmamakta, bu pandemi için öngörülmemiş yasalardaki kimi kuralları kıyas yoluyla uygulayarak temel hak ve özgürlükleri Anayasaya aykırı bir şekilde sınırlandırmaktadır. Çeşitli kanunların bu şekilde keyfi kullanılarak temel hakların sınırlandırılması “yasallık” ilkesini ihlal etmektedir. Covid-19 pandemisi ile mücadelede başvurulacak yollar, ancak modern tıp biliminin gerekleri dikkate alınarak, Anayasaya uygun yapılacak yeni yasal dayanaklarla mümkün kılınabilir. Ne var ki, hükümet bu acil görevi yerine getirmek yerine; Barolara, mahalle bekçilerine, sosyal medyaya ilişkin yasal düzenlemelere öncelik vermiştir. Bunun sonucu olarak da, Covid-19 pandemisine ilişkin olarak uygulanması mümkün olmayan 1593 sayılı kanunu kullanma yoluna gitmektedir. Bu pratik tam bir anayasasızlık hali dayatmasıdır. Böylece iktidar yarattığı belirsizlik rejiminde en temel hakları çeşitli idari kurul kararları ile askıya almakta ve otoriter karakterini iyice açığa vurmaktadır.
Bunun yanında belirtmek gerekir ki, toplantı ve gösteri hakkı temel bir haktır. Bu hakkın özüne dokunulamaz ve bu hak ancak ilgili kanunda belirtilen gerçek sınırlama sebeplerine bağlı olarak ve Anayasanın 34. maddesine göre istisnai olarak sınırlandırılabilir. Anayasanın temel haklar rejimi uyarınca getirilecek sınırlama demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olamaz ve ölçülü olmalıdır.
Ankara Valiliği’nin tam da Sivas Katliamının 27. Yıldönümü olan 2 Temmuz günü böyle bir karar alması ve aynı gün TBMM Adalet Komisyonunda Avukatlık Kanunu değiştirilerek hükümetin çoklu Baro ve baro seçim yöntemine müdahaleyi içeren yasayı görüşüleceği güne denk getirilmesi yukarıda belirttiğimiz otoriter rejimi Anayasa dışına çıkararak idari kararlar ile sürdürme niyetinin açık tezahürüdür. Bu yolla, bir insanlığa karşı suç örneği olan Sivas katliamının sembolik anması bile engellenmiş ve çok sayıda kişi gözaltına alınarak bizzat kolluk tarafından pandemi tedbirleri ihlal edilmiştir.
Siyasi iktidar Covid-19 pandemisi ile samimi olarak mücadele etmek istiyor ise yurttaşların temel haklarını kısıtlamayacak ve fırsatçılık yapıp temel kanun değişikliklerini gündemine almayacaktır. Yüz yirmi yedi bin avukatın ve seksen baronun meslek örgütlerinin en temel kanunun görüşülmesini pandemi dönemine getirip, avukatların görüşünü almadan yapmak usul olarak Anayasanın temelini oluşturan demokrasi ve insan haklarına saygı ilkelerinin açık ihlali anlamına gelmektedir.
Avukatlar bugün sadece kendi mesleklerini değil, hukukun üstünlüğünü ve insan haklarını savunmak adına toplanmak, seslerini duyurmak istemektedir. Mevcut Anayasanın 135. maddesindeki kamu tüzel kişiliğine haiz meslek örgütlerinin rejimi Anayasa Mahkemesi kararlarında da belirtildiği gibi Anayasanın hukuk devleti ve demokrasi ilkelerinden bağımsız değerlendirilemez. Meslek örgütlerinin temsilinin temelinde merkezi ve mahalli idare seçimlerinde olduğu gibi temsilde adalet ilkesi geçerlidir, aksi yönde bir tutum Anayasa Mahkemesi içtihatlarını ve Anayasayı ihlal eder. Çoklu baro adı altında sunulan, dünyada eşi benzeri olmayan formül, insan hakları ihlallerinin karşısındaki en önemli güvencelerden biri olan güçlü baroları zayıflatmayı hedeflemektedir ve kabul edilemez. Avukatlar bu keyfi, sınırsız otoriter girişimlere karşı demokratik protesto haklarını kullanacaklar ve bu nedenle engellenemeyeceklerdir.
Bu nedenlerle Ankara Valiliği’nin yasaklama kararı sadece yasal dayanaktan yoksun değildir, aynı zamanda Anayasaya ve demokratik toplum gereklerine aykırı, ölçüsüz ve keyfidir.
Meslek örgütleri ve bu örgütlere üye meslek elemanları sizin oyun alanınız içinde olamaz. Otoriterliğin geldiği nokta keyfiyetin ulaştığı boyutu göstermektedir. Umuyoruz ki TBMM’de aklıselim milletvekilleri bu yasaya karşı çıkacaktır. Aksi halde de anayasa mahkemesinden dönmesinin kuvvetle muhtemel olduğunu belirtmek isteriz.
Siyasi iktidarı Covid-19 pandemisi bahanesi ile temel hakları askıya almaya yönelik uygulamalarından vazgeçmeye ve temel haklara sadık kalmaya davet ediyoruz.
İnsan Hakları Derneği ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı olarak süreci yakından takip etmeye devam edeceğimizi, bu tür ihlallerin sonlanmasına yönelik çabalarımızı daha da kuvvetlendireceğimizi tüm kamuoyu ile paylaşmak isteriz.
İnsan Hakları Derneği
Türkiye İnsan Hakları Vakfı