17 Temmuz 1986 – 17 Temmuz 2001
Yıl 1985. Tutuklu ve hükümlü aileleri, 12 Eylül 1980 darbesinin, ölümlerin ve zulümlerin unutulmasını istemiyor.Darbenin üzerinden 5 yıl geçmiş ve binlerce politik tutuklu ve hükümlü cezaevlerinde tutuluyor. Hala askeri mahkemelerde yargılamalar sürüyor. Anneler ve babalar, ya avukat bürolarında, ya cezaevleri önündedir yıllardır. Örgütlülük kendisini dayatıyor… Özellikle işkenceye, cezaevleri koşullarına dönük bir çalışma yapacak örgütlülük… Çeşitli toplantılar yapılıyor, Ankara ve İstanbul'da. Anneler babalar dolaşıyorlar aydınları, gazetecileri…Kuruluş sürecine çok sayıda insanın katkısı oluyor. Tartışmalar ve görüşmeler 1986 yılında da devam ediyor. Yaza girilirken, İnsan Hakları Derneği adı benimseniyor. 17 Temmuz 1986'da kuruluş belgelerinin İçişleri Bakanlığına verilmesi ile tüzel kişilik kazanılıyor. 98 kişi kurucu oluyor.
O günden beri, İHD bünyesinde binlerce insan, insan haklarının korunması ve geliştirilmesi için çalışıyor.
İHD, paneller, sempozyumlar,insan hakları eğitimi programları, bültenler, kitap yayınları ile pozitif yaklaşımlar sergiliyor;aylık ,6 aylık ve yıllık rapor ve değerlendirmeleriyle Türkiye'de insan haklarının durumunu saptıyor; her bir bireyin karşılaştığı ihlallerle ilgili tepkisini gösteriyor ve yetkili makamlara müracaatlarını yapıyor,mağdurlara yol göstermek suretiyle yardımcı oluyor; araştırma,inceleme gezileri yapıp ihlalleri rapor halinde kamuoyunun ve yetkili makamların bilgisine sunuyor
15 yılda, ölüm cezasının kaldırılması için ,düşünce özgürlüğü için, barış için, genel af için, DGM'lerin kaldırılması için, gözaltında kayıplara son verilmesi için kampanyalar düzenledik. İşkenceye koşulsuz karşı çıktık. Türkiye İnsan hakları Vakfını, işkenceye karşı mücadelemize yeni bir boyut katsın, işkencenin önlenmesinde caydırıcı olsun ve işkence yapanlar cezalandırılsın, işkence görenler sağlıklarına kavuşsun diye kurduk. İşkencenin önlenmesi için yasal, idari ve eğitsel önlemlerin alınması için öneriler geliştirdik.
İşçilerin,köylülerin, çalışanların, zorunlu göçe tabi tutulan Kürt insanının, deprem felaketini yaşayan depremzedelerin yanında olduk. Toplumun çeşitli kesimlerinin acılarını ve sevinçlerini paylaştık.
Barış savunuculuğumuz, salt savaşa karşı olmakla sınırlanmadı. Hem Güneydoğuda 15 yıl süren çatışma ortamı sona ersin diye çalıştık, hem özellikle sivillere yönelik şiddet kullanımına kim gerçekleştirirse gerçekleştirsin karşı çıktık, hem de politik amaçların demokratik araç ve yöntemler dışındaki araçların kullanımı suretiyle gerçekleştirilmesine karşı çıktık. Geldiğimiz noktada, tekrar silahlı çatışma ortamının yaşanmaması için, politikada şiddet araçlarının terkedilmesi için ve kalıcı bir barışın tesisi ve sürekliliğinin sağlanması için çaba gösteriyoruz. Kürt sorunu dahil ülkemizin tüm sorunlarının demokratik zeminler yaratılarak ve demokratik yöntemler kullanılarak, düşünerek,tartışarak çözüleceğine inanıyoruz. O nedenle, herkes için ifade, herkes için inanç özgürlüğü istiyoruz.
Türkiye toplumunun çoğulcu etnik, dilsel,dinsel ve kültürel dokusu ile, 12 Eylül anayasası ve yasalarının çerçevelediği siyasi ve hukuksal yapının tek etnisiteye, tek dile, tek dine ve tek görüşe dayalı özelliği çelişmektedir. O nedenle, farklı dillerin ve kültürlerin kendisini koruması ve geliştirmesi gerekir. Farklı dil ve kültürlerin varlığı, ülkemizin en büyük zenginliğidir. Bu zenginlik, maddi yaşam araçlarından daha fazla değerlidir. Bu özellikleri taşıyan bir toplum, maddi yaşam araçlarını da yaratır. Daha yüksek ekonomik ve sosyal standartlar, insan hakları ve demokrasi olmadan kazanılamaz. O nedenle İHD, kalkınma ve gelişme ile insan hakları ve demokrasi arasında doğrudan bağ olduğunu savundu.
İHD, insan haklarının evrenselliğini, tüm insan haklarının birbiriyle ilişkisini ve bütünlüğünü savundu. Ekonomik ve sosyal haklar bağlamında, gelir dağılımı adaletsizliğine karşı çıkarak, sosyal adalet ilkesini savunduk. Çalışanların grevli toplu sözleşmeli hakları için yürüttüğü mücadeleyi destekledik. Paranın acımasız seyir defterinde, işsiz ve aç bıraktığı yoksulların yanında olduk. Sosyal devletin gereklerine dikkat çektik. Yoksulluğun insan haklarının kullanımını engellediğini savunduk. Dünyadaki ve ülkemizdeki eşitsizliklere itiraz ettik. Dünyadaki ekonomik ve sosyal eşitsizliklerin her geçen gün yoksul ülkeler aleyhine gelişmesini kaygı verici olarak değerlendirdik. Dünyamızın sermaye ve sermaye sahipleri için cennet, milyarlarca insan için ise bir cehenneme dönüştürülmesi kabul edilemez. Daha eşitlikçi, daha özgürlükçü bir dünya mümkün ve olanaklıdır. İHD, dünyanın yoksul halkları ile birlikte böyle bir talepte bulunmaktadır.
İHD, kurulduğu günden beri cezaevleri sorunları ile ilgilendi. Tüm ölüm oruçları ve açlık grevleri sürecinde, sorunların can kaybı olmadan ve dialogla çözümü için çaba gösterdi. İHD, ilkesel olarak insanın fiziksel ve ruhsal sağlığına zarar verici bir eylem türü olduğu için, ölüm orucu eylemi için teşvik, telkin ya da destekte bulunmadı. Ama, bedenini açlığa yatırarak hakkını aramak isteyen insanları anlama çabasını gösterdi. Aç kalarak hak arama hissiyatının ortadan kaldırılması gerektiğini savundu. Bunun için de, objektif olarak eylemcinin maddi yaşam koşullarına dikkatini yoğunlaştırdı. Yaşam koşullarının değişmesi ile eylemlerin sona ereceğini savundu. Nitekim 15 yıl boyunca tanığı olduğumuz ve tümünde de sorunların çözümü için İHD'nin katkısının yadsınamayacağı açlık grevleri sürecinde, eylemcinin koşullarındaki değişiklik, hatta değişiklik olacağına dair inanç, ölüm orucu ve açlık grevlerinin sona ermesi sonucu doğurmuştur. İHD, son olarak 20 Ekim 2000 tarihinden beri süren onlarca insanın yaşamını yitirdiği yüzlercesinin kalıcı rahatsızlıklara maruz kaldığı ölüm orucu sürecinde de başından itibaren dialog çağrısında bulundu. Terörle Mücadele yasasının kabul edildiği 1991 yılında, İHD yayınladığı kitapla, Yasanın 16. Maddesinin tecriti öngördüğünü, bu maddede yazılı cezaevlerinde tutuklu ve hükümlülerin tecrit koşullarında tutulacağını savundu. F tipi cezaevlerine, tecriti öngörmesi nedeniyle karşı çıktı.!9 Aralık 2000 tarihli operasyonun ardından, F Tipi cezaevleri kullanıma açıldı ve İHD'nin 10 yıl önce ileri sürdüğü tezler doğrulandı. Dünyadaki tüm insan hakları kuruluşları ve o arada Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi de tutuklu ve hükümlülerin fiili tecrit sisteminde tutulduğunu saptadı. Bugün İHD, tecrit sitemine karşı çıkmaya devam ediyor. Tecritin bir tür işkence olduğu tezini savunuyor. Ölüm orucu sorunun çözümü için tutuklu ve hükümlülerle dialog yolu dahil demokratik kamuoyu örgütlülüğü ile dialog öneriyor ve bunda ısrar ediyor.
İHD, insan hakları sorunlarını hiçbir ülkenin iç sorunu olarak görmemektedir. O nedenle dünyanın neresinde olursa olsun insan hakları ihlallerine karşı sesini yükseltiyor. Bu bağlamda, dünyadaki insan hakları savunucuları ile ve onların örgütleri ile iletişim ve dayanışma halinde bulunuyor.
İHD, hem Türkiye Cumhuriyeti hükümetlerine hem de Türkiye Cumhuriyetinin üyesi bulunduğu devletlerarası topluluklara, (Birleşmiş Milletler, AGİT, Avrupa Konseyi Avrupa Birliği gibi) görüşlerini sunuyor. Görüş ve istemlerini iletme konusunda, hükümetlerin, hükümetleri oluşturan siyasi partilerin politik renklerine bakmıyor. Bu yaklaşımının ürünü olarak İHD, Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne aday üyeliğinin 10 aralık 1999 tarihinde kabul edilmesiyle birlikte, süreci ve uygulamayı hem aday ülke kabul edilmenin etkileri açısından (özellikle Kopenhag politik kriterleri açısından) izlemekte, hem de Türkiye'nin Kopenhag politik kriterleri açısından yapması zorunlu ve gerekli yasal değişikliklerin neler olduğunu saptamaktadır. Bu saptama ve değerlendirmelerin tümü hem Türkiye Cumhuriyeti hükümetine hem de Avrupa Birliği organlarına iletilmektedir. .Ülkemizin ekonomik, sosyal, siyasi ve kültürel koşullarının insan onuruna uygun koşullar ve standartlar taşıması için çalışmaktayız. İHD, insan hakları ve demokratik standartların bir ülkede yaşam bulmasında uluslar arası kamuoyunun ilgisini ve etkisini yadsımamakla birlikte, ilk , tartışılmaz ve belirleyen koşulun, iç dinamiklerin varlığı olduğunun bilincindedir. O nedenle İHD, özellikle, Türkiye toplumunun dinamik gücüne güveninin altını çizer.
İHD'nin bugünkü yöneticileri olarak, İHD'yi kuranlara, yaşamlarını yitirenlere, tutuklanan, öldürülen yönetici ve üyelerimize ve desteklerini esirgemeyenlere saygılarımızı sunuyoruz. 15 yıllık zorlu ve onurlu yürüyüşümüz onların özverileri, ürettikleri ve emekleriyle gerçekleşti.
Kuruluş yıldönümümüzde, ülke içinde demokratik kamuoyuna, insan haklarının uluslararası kamuoyuna İHD'ye gösterdikleri ilgi ve dayanışma için teşekkür ederiz.
İHD Genel Başkanı