İHD Genel Başkanı Hüsnü Öndül’ün İnsan Hakları Haftası nedeniyle yaptığı açış konuşması

Değerli Konuklar,

İnsan Hakları Evrensel Bildirisinin kabul ve ilan edilişinin 53. yılında, 10 Aralık İnsan hakları Gününde birlikteyiz. Hoşgeldiniz.

Dünyamızın bir köşesinde, Afganistan'da, savaş olgusunu yaşıyoruz. 10 Aralık İnsan Hakları Günü, bombaların yarattığı yıkımlar altında gerçekleşiyor. Cenk kalesinde insancıl hukukun ilkeleri ayaklar altına alınmıştı. Katliamın sorumluları muhtemelen şu anda da eylemlerine devam ediyorlar. Kıçılhaç, Kızılay yardım depoları, pek çok yerleşim alanı bombalanmıştı bu savaşın ilk günlerinde. Toplam 6 milyon insan mülteci konumuna düşürüldü. Binlerce sivil yaşamını yitirdi. Açlığın, yoksulluğun kol gezdiği bir coğrafyada, çağ dışı bir rejim altındaydı Afgan halkı. Bununla birlikte, Kuzeyden hareket eden güçlerin masum sayılması da bir fiksiyon sayılmalıdır.

New York'ta sivil uçaklar bomba olarak kullanıldı. Sivil yolcular kurban seçildiler. Dünya Ticaret Merkezinde binlerce insan, 80 ayrı ulustan sivil insan, insanlık dışı bir saldırının hedefi oldu. Bu barbarca eylemin sorumluları, kim ise, adalet önüne çıkarılmalıdır. Ama cenk kalesi katliamının sorumluları da adalet önüne çıkarılmalıdır.

İHD, insan acıları arasında ayrım yapmamaktadır. O nedenle, Amerikan halkına kaybettiği evlatları için başsağlığı diledik ve onlar için adalet istedik. Aynı duyguları Afgan halkı için de besliyoruz. Savaşın mağdurlarının tümü için de…

Biz savaşı ve şiddeti reddediyoruz. İlkesel açıdan savaş karşıtı tutumumuzu muhafaza ediyoruz. Şiddetle ve savaşla özgürleşmiyoruz. 11 Eylülden sonra daha az özgürüz. İnsanların ölümleri üzerine, "savaşta böyle şeyler olabiliyor" diyenlere; "o zaman atmayın o bombaları" diyoruz. İnsan öldüren bir alete duyulan sevgiyi ya da sempatiyi aptalca buluyoruz.

Biz savaş istemiyoruz. Barış istiyoruz. Biz insan hakları savunucuları, dünyanın her yerinde Birleşmiş Milletler ideallerine bağlı kalıyoruz. Birleşmiş Milletler ideallerine bağlı kalmak demek Barışı savunmak demektir, savaşa karşı çıkmak demektir.

Biz insan hakları savunucuları, Küçük Prens masalında, Tilki ile Küçük Prens arasında geçen konuşmada olduğu gibi, ülkeler ve halklar arasında "bağlar" kurulmasını savunuyoruz. Bağlar kurulmasını savunmak, şu andaki reel durumun, ülkeler ve halklar arasındaki güçlü olanlar lehine oluşan "bağımlılık" durumunu reddetmek demektir. Biz insan hakları savunucuları, her bir ülkede ve ülkeler ve halklar arasında, Samuel Beckett'in "Godot'yu Beklerken" oyununda işlediği dialogsuzluk, iletişimsizlik durumunun değişmesini istiyoruz. Güçlü olanın talimatlar yağdırdığı, monolog döneminin sona ermesini istiyoruz. Dünya halkları arasında eşitlik, özgürlük ve kardeşlik bağlarının güçlendirilmesini istiyoruz. Dünyanın dörtte üçünün hala otoriter sistemlerle yönetilmesini kabul etmiyoruz. Dünyada hala bir milyar ikiyüz milyon insanın evsiz olmasını, birkaç uluslararası tekelin, tüm üçüncü dünya ülkelerinin (gelişmekte olan ülkelerin) toplamından daha fazla dünya kaynaklarından yararlanmasını, hergeçen yıl üçüncü dünya ülkeleri ile gelişmiş ülkeler arasındaki farkın katlanarak büyümesini kabullenemiyoruz. Adalet bir ilkedir. Adaletsizlik ise bir durumdur. Dolayısıyla adil olmayan bu ilişki biçiminin ve durumunun, adalet ilkesine uygun bir biçimde yeniden düzenlenmesini istiyoruz.

Barışı tehdit eden durumları ortadan kaldırmak gerekir. Evrensel Bildirinin Başlangıç maddesinde de vurgulandığı gibi, Evrensel Bildirideki hakların ve özgürlüklerin tanındığı adil bir hukuk düzenine hem tek tek ülkeler sahip olmalıdır ve hem de bu ilkeler ülkelere yol göstermelidir. Birleşmiş Milletler, onu oluşturan ülkelerden tam bağımsız hale getirilmeli ve işlevsel kılınmalıdır. Ekonomik ve sosyal politikalar ve yardımlar, yeni bağımlılık ilişkisi yaratmayacak biçimde oluşturulmalıdır. Birleşmiş Milletler'e insan hakları kuruluşlarının söz ve karar sahibi pozisyonda katılımı sağlanmalıdır. Birleşmiş Milletlerin insan hakları ile ilgili birimleri yetkinleştirilmelidir. Etkinlikleri artırılmalıdır. İnsan haklarını koruma mekanizmaları merkezileştirilmeli ve hızla hareket edebilmelidir.

Değerli Konuklar,
Türkiyemiz ne yazık, insan hakları ve demokratik standartlar açısından, anti demokratik hukuksal ve siyasal çerçevesini değiştirebilmiş ve dönüştürebilmiş değil. Demokratik kamuoyunun uzun yıllar süren çabalarına ve istemlerine karşın, demokratik standartlar henüz yükseltilemedi. İnsan hakları ihlalleri sürüyor.

İşkencenin önlenmesini istiyoruz. Düşünce özgürlüğünün koruma altına alınmasını istiyoruz. OHAL'in kaldırılmasını istiyoruz. OHAL Bölgesinde de kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının tanınmasını istiyoruz. Anayasa değişikliğine rağmen, 3 Ekimden bu yana insanlar, her seferinde 10'ar gün olmak üzere cezaevinden alınıp emniyete sorguya götürülüyorlar. 430 sayılı TBMM onayından geçmemiş kanun hükmünde kararnameye dayalı olarak yapılan bu hukuk dışı uygulamaya son verilmesini istiyoruz. Kürt sorununun çözümünü istiyoruz. Dil ve kültür alanındaki yasakların kaldırılmasını istiyoruz. Köye gönüllü dönüşün koşullarının yaratılmasını istiyoruz. Zorla yerinden edilenlere her türlü desteğin verilmesini istiyoruz. Yurttaşlarımızın zararları devletçe tazmin edilsin istiyoruz. İnanç özgürlüğünün tanınmasını istiyoruz. Bu alandaki ayrımcı uygulamalara son verilmesini istiyoruz. Cinsel ayrımcılık yapılmasına ve farklı cinsel tercihi olanlara yöneltilen baskılara son verilmesini istiyoruz.

F Tipi Cezaevlerindeki tecrit koşullarının kaldırılması istiyoruz. Dialog başlatılsın, ölüm oruçları sona erdirilsin istiyoruz. Biz ülkemizde de barış istiyoruz, değerli konuklar.

Toplumsal barış için genel af istiyoruz. Toplumsal barış için, yargı bağımsızlığı istiyoruz. İnsan hakları ve temel özgürlüklere saygı istiyoruz. Demokrasi için siyasi partiler ve seçim yasalarında değişiklik istiyoruz. Halkın iradesi ile seçilenler, ülkemizi yönetsin istiyoruz. Milli Güvenlik Kurulu anayasal bir organ olmaktan çıkarılsın istiyoruz. Diyanet İşleri Başkanlığı'nın laik bir devlette yeri olmamak gerekir. Devlet tüm inançlar karşısında eşit mesafede olmalıdır. Zorunlu din dersi laik bir ülkede olamaz. İnanç özgürlüğü koruma altına alınsın istiyoruz. Başörtüsü sorunu çözülsün istiyoruz. Ölüm cezasının tümüyle kaldırılmasını istiyoruz. DGM'lerin kaldırılmasını istiyoruz. Siviller Askeri mahkemelerde yargılanmasın istiyoruz. Vicdani reddin bir insan hakkı olarak tanınmasını istiyoruz.

AB süreci, iç dinamiklerin istemlerine göre değil, Birlik ile ilişkilere göre, demokratik standartların şekillendirileceği gerçeğini ortaya çıkardı. Bizim beklemeye tahammülümüz yok. İnsan haklarını ve özgürlüklerini hemen şimdi istiyoruz. Hukukun üstünlüğünü, demokrasiye, insan haklarını ve azınlıklara saygıyı, hemen şimdi istiyoruz. 10 yıl sonra, 20 yıl sonra değil, hemen şimdi istiyoruz.

Türkiye toplumunun çoğulcu dilsel, dinsel, etnik ve kültürel dokusunu kucaklayacak bir anayasal düzeni, anayasal vatandaşlık düzenini özlüyor ve tüm yüreğimizle istiyoruz.

İstemlerimizi gerçekleştirmek için olanca gücümüzle çalışıyoruz.

Başaracağımız kesindir.

Saygılarımızla.

İHD Genel Yönetim Kurulu Adına
Hüsnü Öndül
Genel Başkan

Bir cevap yazın