Sevgili Arkadaşlar,
Hepinizi İHD adına saygı ve sevgiyle selamlarım.
25 Kasım 2000 de, 9 Haziran 2001 de ve bugün, 13 Nisan 2002 de Ankara, Sıhhiye Abdi İpekçi Parkında mitingdeyiz. 17 ayda üç kez, cezaevlerine, ölüm oruçlarına ilişkin miting yapmak zorunda kalmak, durumun ne derece vahim olduğunu da ortaya koymaktadır.
Geriye doğru bakıldığında, bu süreçte, 90 yurttaşımızın yaşamını yitirdiği, 400'den fazlasının wernicke ve korsakof hastalığına yakalandığı, sayıları 50'ye varan tutuklunun da, sağlık durumları itibariyle Adli Tıp Kurumu raporları doğrultusunda tahliye olmaları gerekirken hukuksal niteleme tartışması nedeniyle cezaevlerinde tutuldukları görülmektedir. F tipi cezaevlerinde 1300'den fazla tutuklu ve hükümlü ise, 19 Aralık 2000 tarihinden beri tecrit koşullarını yaşamaktadır.
Bu süreçte, demokratik kitle örgütleri ve siyasal partiler olarak tek tek ve birlikte gerçekleştirdiğimiz çeşitli etkinliklerimiz, girişimlerimiz sonuç vermedi. Bırakınız sonuç vermeyi, sonuç verebilmesi için gerekli olan diyalog ortamı yaratılamadı. Girişimlerin sonuç vermemesi bir sonuçtur ve doğrudan kamu otoritesinin demokrasiye yüklediği anlam ve demokrasiyi kavrayışından kaynaklanan bir sorundur.
Kullanıma açılan Edirne, Tekirdağ, Sincan, Kandıra, İzmir Kırıklar ve Bolu F tipi cezaevlerinde tecrit koşulları devam etmektedir. Bunun dışında, Ankara Ulucanlar, Buca, Bursa Özel Tip, Ceyhan, Kahramanmaraş E Tipi cezaevlerinde, Batman Özel tip cezaevinde, Bingöl Kapalı cezaevinde ve Muş E tipi cezaevinde, Mardin, Siirt ve Diyarbakır E tipi cezaevlerinde ve daha pek çok cezaevinde çeşitli ciddi sorunlar yaşanmaktadır.
Sorunları tek tek saymak uzun bir liste hazırlamayı gerektiriyor. Ancak, yaşanan sorunları şöyle özetlemek olanaklı:
F tipi cezaevlerinde tecrit sorunu, F tipi cezaevleri dahil, ailelere ziyaret günlerinde çıkarılan güçlükler, görüş sürelerinin yetersizliği, aramalar sırasında tutuklu ve hükümlülere onur kırıcı muamele yapılması, işkence ve kötü muamele yapılması, küfür ve hakaret içeren sözler söylenmesi, keyfi muamelenin yaygın oluşu, hasta tutuklu ve hükümlülere yeterli sağlık hizmeti verilmemesi, kitap, gazete ve dergi alımları ile ilgili keyfi davranışlar, mektupların, avukatlara yazılanlar da dahil tam sansüre tabi tutulması, mektupların okunmasında cümlelerin anlamlarını bozacak şekilde bazı kelimelerin üstünün karalanması, diyetli hastaların diyet programına uyulmaması, ısıtma ve soğutma sistemlerinin yetersizliği, banyo ve temizlik ihtiyaçlarının karşılanmasında yaşanılan zorluklar, mahkemelere ve hastanelere gidiş gelişlerde işkence ve kötü muamele uygulanmasına maruz kalınması, hekim muayenesi sırasında Jandarmanın muayene odasında bulunması gibi sorunlardır.
Sevgili Arkadaşlar,
Şu anda gerçekleştirdiğimiz mitingin adı, "yaşam hakkına saygı" mitingidir. Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı izne bağlı olmaksızın kullanılan bir haktır. Halbuki Türkiye'de hemen tüm diğer hak ve özgürlük alanlarında olduğu gibi, örneğin siyasi parti, dernek, sendika, vakıf kurma ve bu yolla etkinliklerde bulunma haklarınız da, yani kolektif özgürlükler alanı da izin sistemine dönüştürülmüştür. Uygulama bu yöndedir.
Valiliğe yaşam hakkına saygı mitinginde atılacak sloganlar, taşınacak pankart ve afişler hakkında bildirimde bulunulmuştur. Bu mitingin temel amacı, yaşam hakkına saygı bağlamında 90 kişinin yaşamını yitirdiği ve yüzlercesinin sağlığını yitirdiği süreci, ölüm oruçları sürecini durdurmak, tecrit koşullarını ortadan kaldırmak ve cezaevlerinde insan onuruna uygun koşulların sağlanmasını istemektir. Valiliğin yazısında "Üç kapı üç kilit açılsın, tecrit kaldırılsın, ölümler durdurulsun ibareli döviz, pankart, afiş benzeri sloganların taşınmaması ve atılmaması koşulu ile olur(izin) verilmiştir" ifadeleri yer almaktadır.
Sayın Adalet Bakanı "üç kapı üç kilit açılsın diyerek kamuoyu oluşturmak istiyorlar, ölümleri teşvik ediyorlar" derse, hem de Yargıtay'ın "F tipi cezaevlerine eleştiri yöneltmek, görüş ve önerilerde bulunmak demokratik toplumlarda yurttaşlar için demokratik bir haktır" kararına rağmen böyle derse, elbette idari makamlara da bu hukuka aykırı görüşün yansımaları olabilecektir. "Ölümler durdurulsun" sloganını atmayın diyorlar bize. Bizler ölümlerin durdurulmasını istiyoruz. Bunun için de yapabilecek şeyler vardır, çözümler vardır diyoruz. Barolar, ölümleri durdurmanın yollarından birisini çok yaratıcı bir öneri ile ortaya koydular. "Üç kapının üç kilidi açılsın, tecrit de sona ersin, ölümler de sona ersin" dediler. Eğer toplumu susturmak istemiyorsanız, gerçekten sorunları çözmek istiyorsanız, konuşan, düşünen toplum, sorunları çözebilecek fikirleri üretebilir ve sürece katkı sağlayabilir. Tek seçenek bulunmuyor. "Biz tutuklu ve hükümlüler için bu cezaevlerini uygun gördük" diyemezsiniz. Bir yıl önce toplumsal mutabakat arıyoruz diyorsanız, ki bu demokratik bir tutumdur, toplumsal mutabakat arayışına hız verin, sürdürün. İşte size bir toplumsal mutabakat örneği daha. Baroların üç kapı üç kilit önerisi! Toplumun büyük bir kesimi, demokratik kitle örgütleri, siyasi partiler, aydınlar, aileler ve tutuklu ve hükümlüler bir mutabakat için, bu öneriyi sorun çözücü öneri olarak değerlendirdiler. Bu öneri ve benzer sonuçlar doğurabilecek seçenekler, ancak konuşarak, tartışarak ve yeni mutabakatlar yaratılarak bulunabilir. Yani diyalogla. Daha baştan "olmaz" tavrı ile ve tartışmadan uzak durarak ve tartışmaya yasaklar getirerek sorunlar çözülemez. Barolar bu öneriyi 29 kasım 2001 tarihinde getirdiler. O tarihten sonra 8 kişi daha yaşamını yitirdi. Ölüme dur denilebilirdi. Bugün bu mitingde sorunun özüne ilişkin bir konuda, farklı seçeneğin tartışılması, bu yolla kamuoyuna duyurulmasında, bir yasakla daha karşılaştık. O nedenle, siyah bantlarımız aynı zamanda, üç kapı üç kilit açılsın, tecrit kaldırılsın ve ölümler durdurulsun sloganlarının, sesten daha etkili olarak atılmasıdır ve aynı zamanda demokratik bir protestodur. Siyah sessiz tepkimizin duyulacağı ve anlaşılacağını umuyoruz.
Sevgili arkadaşlar,
Dünyada en uzun sürmüş ve çok acılı, sancılı geçmiş bir süreci hala yaşıyoruz. Etkili olabilmeyi, sonuç alabilmeyi dilerdik. Ancak cezaevlerinde de insan haklarına uygun koşulların gerçekleşmesi için, sürekli bir ilgi şarttır. Bu ilgiyi diri tutarak sorunlar aşılabilir. O nedenle, 'cezaevlerinde neler oluyor' ve 'insan haklarına aykırı uygulamalar nelerdir' ve bunların olmaması için 'neler yapılması' gerekir; bu konularda sürekli ve düzenli çalışmalar yapıyoruz. Ancak bu ve benzeri çalışmaların başarıya ulaşması için, yani insan haklarının korunması ve uygulanabilmesi için kamu otoritelerinin de insan haklarını koruma anlayışını benimsemeleri gerekir. Aksi takdirde tek başına demokratik kitle örgütlerinin, tek tek bireylerin ve insan hakları örgütlerinin bunu başarması olanaklı değildir. Bu nedenle, biz, Sayın Adalet Bakanını, "bu bir devlet politikasıdır" deyip kestirip atmamasını, insan haklarına aykırı bir devlet politikası olamayacağını, eğer böyle bir politika varsa, bu politikanın insan haklarını korumaya dönüştürülmesini istiyoruz. Bunun için çaba göstermesini istiyoruz. İşte üç kapı üç kilit önerisi, tecriti ortadan kaldıracak, ölümleri sona erdirecek bir öneridir. Biz bu ülkenin yurttaşları olarak, devleti yönetenlere ölümleri durdurun diyoruz. Siyah sessiz tepkimizi ve istemlerimizi, yani üç kapının üç kilidinin açılmasını, tecritin kaldırılmasını ve ölümlerin durdurulmasını isteyen sesimizi duyun diyoruz.
Hüsnü Öndül
İHD Genel Başkanı