Sayın Basın Mensupları,
Bugün İHD’nin kuruluşunun 18. yılı. İHD, 17 Temmuz 1986 tarihinde 98 kişi tarafından kurulmuştu. Bir kez daha, Derneğimizi kuranlara, üyelerimize ve aktivistlerimize, İHD’ye destek veren herkese teşekkürlerimizi ve sevgilerimizi ifade ediyoruz.
Sayın Basın Mensupları,
Hatırlanacağı gibi İHD 2000 yılından itibaren, aylık, üç aylık, 9 aylık ve yıllık raporlarını kamuoyuna açıklarken, geçmiş dönemlerden farklı olarak karşılaştırmalı bilançoları da açıklamaktadır. Sürecin nereye doğru evrildiğini anlamak açısından geliştirdiğimiz bu yöntemle, yürütme organının tasarruflarını, eğer o dönemde yasalar çıkmışsa yasaların etkilerini de değerlendirme olanağını elde ediyoruz. Bu noktada bir hatırlatmada da bulunmak istiyoruz. İHD, kısa dönem bilançolarına dayalı olarak, herhangi bir hak kategorisindeki durumu, eğer iyileşme varsa, “tamam artık bu durum istikrarlı bir uygulama haline gelmiştir” şeklindeki kesin yargı ifadeleriyle açıklamamaktadır. Bir önceki döneme göre, bununla sınırlı olarak-iyileşme varsa eğer-bundan duyduğu memnuniyeti açıklamaktadır.
Ayrıca İHD, basın toplantılarımıza katılan gazeteci arkadaşlarımızın bildiği gibi, bazı hak kategorileri ile ilgili son beş yılın verilerini de sunmaktadır. Böyle bir yöntem izlememizin nedeni, uygulamanın ne yönde olduğunu ve karakterinin ne olduğunu daha iyi olarak görebilmek, ve varsa iyileşme, istikrarlı olup olmadığını uzun dönemlerdeki uygulamalara bakarak değerlendirebilmektir.
Bugünkü basın toplantımızda, sizlere daha değişik bir yöntemle bilanço sunacağız. İlki, 2004 yılının ilk üç ayı ile ilgili bilanço (Ocak-Mart), ikincisi, 2004 yılının ikinci üç ayı ile ilgili bilanço (Nisan-Haziran) ve bunların toplamını ifade eden 6 aylık bilanço.
Ancak bunlara geçmeden önce 2004 yılının önemli olaylarına ilişkin değerlendirmede bulunmak istiyoruz.
28 Mart 2004 tarihinde yerel yönetimler seçimleri yapıldı. Genel olarak sakin geçen ve halk katılımının yüksek olduğu bir seçimdi. Seçimler aynı zamanda yerel yönetimlerin sorunlarının da tartışılmasına vesile oldu.
2004’ün ilk 6 ayında da ölüm oruçlarında insanlar yaşamlarını yitirmeye devam ettiler. 20 Ekim 2000 tarihinden beri F Tipi cezaevlerinin taşıdığı tecrit koşullarına karşı, bazı tutuklu ve hükümlüler, ölüm orucu ve açlık grevi biçiminde bir direniş sergiliyorlar. Ve yaşamlarını yitiriyorlar. Ölenlerin sayısı 115’e ulaştı. Sessizlik te sürüyor. Tecrit sorununa biz de karşı çıkıyoruz ve bu sorunun aşılması için çaba gösteriyoruz. Ancak ne yazık ki, tecrit sorunu devam ediyor.
Tecrit sorunu yeni D Tipi cezaevlerine de taşındı.
İmralı Kapalı cezaevi ise, tek kişinin cezaevinde tutulduğu ve yoğun bir tecrit uygulamasının gerçekleştirildiği bir cezaevidir. Orada da Abdullah Öcalan 1999’dan beri tecrit koşullarında tutulmaktadır. Aile ve avukat görüşlerine de kısıtlamalar getirilmektedir. Sağlık koşullarına ilişkin, ailesine ve avukatlarına aydınlatıcı bilgi verilmemektedir.
Bu arada önemli bir gelişme de Kongra Gel’in 1 Haziran’dan itibaren kendilerinin ilan ettiği ateşkes kararını kaldırdıklarını ilan etmeleridir. Konu ile ilgili açıklamalarımızda da belirttiğimiz gibi, İHD şiddete ve savaşa, karşıt bir tutum sergilemektedir. Bir daha silahlı çatışma ortamının yaşanmamasını istemektedir. O nedenle, Kürt sorunu dahil, tüm sorunların barışçıl ve demokratik araç ve yöntemlerle çözümünü savunmaktadır. Hükümeti de barışı temellendirme, koruma ve geliştirme konusunda; köklü ekonomik, sosyal, demokratik, kültürel ve siyasal reformları gerçekleştirmeye davet etmektedir.
2004 yılının başlarında Uluslararası Af Örgütü Genel Sekreteri ülkemize geldi. Derneğimizi ziyaret etti ve dayanışma duygularını ifade etti. Sayın Genel Sekreter, Sayın Başbakan dahil üst düzeyde görüşmeler gerçekleştirdi. Aynı şekilde haziran ayında, İnsan Hakları İzleme Örgütü, Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu ve Uluslararası Af Örgütü heyetleri ülkemizi ve derneğimizi ziyaret ettiler. Birlikte bazı bakanlar ve yüksek bürokratlarla ülkemizdeki insan hakları durumlarını görüştük.
2004 yılının ilk 6 aylık döneminde İHD’nin 1991’de gündeme getirdiği Birtan Altunbaş davası sonuçlandı. Kamuoyunun yoğun ilgisiyle dava şimdilik zamanaşımından kurtuldu. İşkence yapanlar cezalandırıldı.
Geçtiğimiz günlerde, hem sevindirici gelişmelere tanık olduk; hem de kaygılanmamızı gerektiren gelişmeler yaşandı. Örneğin, 9 Haziran tarihinde Yargıtay 9. Ceza Dairesi DEP milletvekillerinin tahliyelerine karar verdi. Bu çok önemli bir karardı. 13 Temmuz tarihinde de kararı usulden, bize göre ise hem usul, hem de esastan bozdu. Ancak aynı gün Sayın Genelkurmay 2. Başkanının düzenlediği basın toplantısında, sivil siyasi kişilerin politik çalışmaları hakkında değerlendirmede bulunulmuş olması, görevli ve yetkili sivil yöneticilerin eleştirilmesi, bir demokratik hukuk devletinde asla kabul edilemeyecek bir durumdur. Demokrasilerde askerin görevi ve yetkisi bellidir ve sivil insanların ve siyasal partilerin politik çalışmaları, askerin görev ve yetki alanının dışındadır.
Eğitim Sen’in kapatılması istemiyle açılan davanın temeli de askerin sivil alanı izleme, gözleme fonksiyonundan kaynaklıdır. Genel Kurmay Başkanlığı’nın bir sendikanın tüzüğünü ilgi alanında tutması, girişimde bulunması yine kabul edilemez bir anlayış ve uygulamadır. Kurumsal düzeyde Genel Kurmay’ın bu tür ilgilerinin demokrasilerde olamaması gerekir.
Sevindirici bir karar da Yargıtay 8.Ceza Daire’sinin, ifade özgürlüğü konusunda, Avrupa insan Hakları Mahkemesi standartlarını temel alan ve ifade özgürlüğünün korunmasına yönelik kararıdır. Dileriz, ilk derece mahkemeleri bundan sonra 8. Daire içtihadı doğrultusunda kararlar üretirler.
2004 yılının ilk 6 ayında sevindirici ve fakat yeterli bulmadığımız iki gelişmeye de değinmek isteriz. İlki, 11 Haziran tarihinde toplanma özgürlüğü ile ilgili olarak İçişleri Bakanlığı tarafından yayımlanan genelgedir. İHD’nin desteklediği, ‘ülke genelinde toplanma özgürlüğü konusunda bir standardın yakalanması, bu standardın özgürlüklere saygı temelinde oluşması için genelge yayımlanması’ fikri gerçekleşmiştir. İHD şimdi bu genelgenin de uygulamasını izlemektedir.
İkinci gelişme Anayasa’nın 10 maddelik değişikliğidir. Değişiklikle, DGM’lerin anayasal dayanağı sona erdirilmiştir. Bilindiği gibi İHD, anayasanın bir defada ve tümüyle değiştirilmesi gerektiğini savunmaktadır. Yine de olumlu yönde değişiklerin gerçekleşmiş olması sevindiricidir. Ancak, kaldırılan DGM’lerin yerine, görev ve yetkileri neredeyse aynı ve pek çok DGM savcı ve yargıcının yeni kurulan mahkemelerde görevlendirilmesi suretiyle yeni mahkemelerin kurulması; DGM’lerin yalnızca isim değiştirdiği şeklindeki eleştirileri doğrulamaktadır.
Haziran ve temmuz aylarında çıkarılmış olan yasaların çokluğu ve kapsamlarının geniş olması nedeniyle yasal değişiklikleri ayrı bir toplantıda değerlendirme konusu yapacağız.
Sayın Basın Mensupları,
Uygulamada insan haklarının durumu ilk 6 ayda şöyle olmuştur:
Yılın ilk 6 ayında silahlı çatışmalarda toplam 61 kişi yaşamını yitirmiştir. İlk üç ayda yaşamını yitirenlerin sayısı 6’dır. 55 kişi son üç ayda yaşamını yitirmiştir. 2003 yılının ilk 6 ayında bu sayı 41 idi.
Bu yılın ilk 6 ayında toplam işkence görenlerin sayısı 692’dir. Toplamı aylara göre açıklayacak olursak ilk üç ayda 336 ikinci üç ayda 356’dır.
2003 yılının ilk 6 ayında işkence görenlerin sayısı 972 idi.
Burada bir açıklama yapmamız gerekmektedir.
2003 yılında işkence yöntemlerinden olan elektrik, Filistin askısı ve falaka işkencesi yönteminin tekil düzeyde başvurulan bir yöntem olduğunu saptamıştık. Bu yıl da durum aynıdır.
Resmi gözaltı merkezlerinde işkence görenlerin sayısı 2003 yılında 451 kişi iken bu sayı, 2004 yılının ilk 6 ayında 202’ye düşmüştür. Ancak, 2003 yılında resmi gözaltı merkezleri dışında işkence görenlerin sayısı 111 iken, 2004 yılının ilk 6 ayında bu sayıda büyük bir artış gözlenmiştir. 2004 yılının ilk üç ayında 139, ikinci üç ayında 69 kişi olmak üzere toplam 208 kişi resmi gözaltı merkezleri dışında işkence muamelesine maruz kalmıştır. 2003 yılı raporumuzda bu önemli sapmaya dikkat çekmiştik. Raporlardan da anlaşıldığı gibi, işkence vardır ; yaygın ve sistematiktir. Kısa dönemlerde ve sayılarda artma ya da azalma, işkencenin varlığı gerçeğini değiştirmemektedir. “Türkiye’de işkence yoktur” diyebilmek için, bilançonun sıfır olması ya da tekil olay olduğunu gösterir bir nitelikte olması gerekir.
Hükümetin “işkenceye sıfır tolerans” söylemi, olumlu olmakla birlikte İHD söylemlerden ziyade eylem ve işlemlere bakmaktadır. Eylem ve işlemler ise somut olgulara dairdir. Bu açıdan bakıldığında, işkencenin önlenmesi için yasa değişiklikleri yetmemektedir. Etkili bir yöntemi, Türkiye İnsan Hakları Vakfı ile birlikte, sayın Reform İzleme Grubuna ve sayın Abdullah Gül’e bildirmiştik. Biz, işkence şikayetinin yapıldığı karakolun amiri, emniyet biriminin amiri dahil olmak üzere, işkence ile suçlanan görevlilerin idari tasarrufla, yani hükümet tasarrufu ile açığa alınmasını istiyoruz. Bu tür şikayetlerle ilgili, bakanlık tarafından yapılan “inceleyeceğiz, soruşturacağız, müfettiş gönderdik” gibi açıklamaların ve “konu yargıya intikal etmiştir” gibi söylemlerin işkencenin önlenmesinde hiçbir etkisinin bulunmadığını biliyoruz. Yargısal süreçlerin örneğin 10 yıl, 15 yıl gibi uzun sürelere yayılmış olmasının ve işkence yapanların bunu biliyor olmasının, işkencecileri cesaretlendirdiğini düşünüyoruz. O nedenle şu andaki süreçler caydırıcı ve etkili süreçler değildir. Tekrar ediyoruz, işkence ile suçlanan kamu görevlileri idari tasarrufla açığa alınmalıdır.
2003 yılının ilk 6 ayında 5353 kişi keyfi gözaltı muamelesine maruz kalmıştı. Bu sayı 2004 yılının ilk 6 ayında 3688’dir.
Sayın Basın Mensupları,
İfade özgürlüğü ve örgütlenme özgürlüğü alanında yaşanan ihlaller, 2003’deki durumdan özde bir farklılık göstermemektedir. Ancak, toplatılan ve yasaklanan kitap, dergi ve gazetelerin sayısında önemli azalma gözlenmektedir. Örneğin, 2003 yılının ilk 6 aylık döneminde 29 dergi, 13 gazete ve değer başlığı altında 9 kitap toplatılmışken, bu sayı 2004 yılının ilk 6 ayında üç kitabın toplatılması, bir gazetenin yasaklanması, dört derginin toplatılması ve yasaklanması biçiminde gerçekleşmiştir. Raporumuzda açılan davalar, yasaklanan etkinlikler ve RTÜK uygulamaları da yer almaktadır.
Türk Ceza Kanunun, 312.,169.,ve 159.maddesinden açılan davalar, 2003 yılının ilk 6 ayında 27 davada toplam 78 kişi için olmasına karşın, 2004 yılının ilk 6 ayında 35 davada 218 kişi hakkında gerçekleşmiştir. Cumhuriyet savcılarının, düşüncelerini açıklayanlara karşı cezalandırılmaları istemiyle dava açma şeklindeki tasarruflarında olumlu bir gelişme gözlenmemektedir.
Ayrıntılı bilançomuzda, diğer hak kategorilerine ilişkin verilere de ulaşmak mümkün.
Sayın Basın Mensupları,
İlginiz ve katılımınız için İHD Genel Yönetim Kurulu adına hepinize teşekkür ederim.
Saygılarımla.
Hüsnü Öndül
İHD Genel Başkanı