Derneğimiz, kurulduğu 1986 yılından beri, insan haklarını herkes için ve ayrımsız bir şekilde savunduğu, insan hakları ihlallerini herhangi bir çekinceye kapılmaksızın tüm açıklığı ile kamuoyuna duyurduğu, insan hakları ihlallerine karşı etkin bir mücadele yürüttüğü için, özellikle devlet politikası olarak sunulan ve yürütülen konularda bağımsızlığını ve tarafsızlığını koruduğu için, sürekli olarak baskı, tehdit ve saldırılara muhatap olmuştur. Bunların çoğunun da yine devlet kaynaklı olduğunun altını çizmek isterim.
Bugüne kadar 14 yöneticimiz faili meçhul cinayetlere kurban gitti. Genel Başkanlarımızdan Akın Birdal, Dernek Genel Merkezinde silahlı saldırıya uğradı, mucize eseri ölümden kurtuldu, ancak hepinizin de bildiği gibi vücudunda kalıcı hasar meydana geldi. Yine önceki Genel Başkanımız Hüsnü Öndül, neredeyse polis gözetiminde yine dernek merkezinde fiili saldırıya uğradı. Yürüttükleri insan hakları faaliyetleri dolayısıyla, her gün üye ve yöneticilerimiz hakkında çeşitli gerekçelerle davalar açılmakta, bazen de yargılama yapılmaksızın para cezaları verilmektedir. Halen, yöneticilerimiz hakkında onlarca dava devam etmektedir.
Derneğimize yapılan baskı, tehdit ve saldırıların genellikle devlet kaynaklı olduğunu söyledim. Bu ya doğrudan doğruya devlet güçlerinin açık ve aleni baskı ve tehditleri olarak karşımıza çıkmakta, ya da devletin içerisindeki bazı güç odaklarının etki ve yönetimindeki sivil faşist örgütlerin eylemleri olarak ortaya çıkmaktadır. Fakat, her koşulda İHD yönetici ve üyelerine yapılan bütün baskı, tehdit ve saldırılardan devletin sorumlu olduğu açıktır.
Son dönemlerde Devletin en üst düzey görevlilerinin, Hükümetin ve diğer kurumların özgürlükler ve insan hakları karşıtı tutum, davranış ve söylemleri, uzunca bir süredir alttan alta geliştirilmeye çalışılan saldırgan milliyetçi güç ve kesimleri cesaretlendirmiş ve saldırganlaştırmıştır. Trabzon’da, Konya’da, Sakarya’da İstanbul’da ve diğer bazı illerde kamuoyunun gözü önünde cereyan eden olaylar, saldırganlığın hangi boyutlara ulaştığını ve ne denli pervasızlaştığını ortaya koydu. Bu olaylara karşı Hükümetin, Yargının ve diğer devlet güçleri ile siyasetçilerinin, hukuku bir yana iten ve saldırganları onaylayan ya da hoşgören söylem ve uygulamaları da saldırgan güç odaklarını daha da cesaretlendirdi.
Bütün bunların sonucu olarak, esasen uzun süreden beri İHD Yönetici ve üyelerine karşı devam eden tehditler, giderek doğrudan örgüt ismi ve muhatap ismi belirtilerek açık tehditlere dönüştü. Son olarak İstanbul Şube Başkanımız Eren Keskin, Bölge Temsilcimiz Doğan Genç ve Şube Yöneticimiz Şaban Dayanan’a Türk İntikam Tugayı isimli örgüt tarafından antetli, amblemli ve Akın Birdal saldırısını örnek gösteren tehdit mektupları gönderildi. Bilindiği gibi, bu örgüt Eski Genel Başkanlarımızdan Akın Birdal’a silahlı suikast düzenlemiş ve öldürme girişimde bulunmuş ve Birdal, mucize eseri ölümden kurtulmuştu.
Bu yasadışı silahlı faşist örgütün kurucusu, mensubu ve yöneticisi olanların, bugün bir siyasi parti çatısı altında aleni bir örgütlenmeye gittikleri ve televizyonlardan eski tehditlerini tekrarladıkları herkesçe bilinmektedir. Bu örgütün arkasında devletin bazı güç odaklarının bulunduğunu söylemek kehanet sayılmaz. Türkiye’nin önemli bir bölümünde örgütlenmiş durumdalar. Televizyonlardan aleni tehditler savuran bu kişiler hakkında yapmış olduğumuz suç duyurusundan da bugüne kadar herhangi bir sonuç alabilmiş değiliz.
Herkesin yaşam hakkının ve güvenliğinin korunması esastır. Devletler, yurttaşlarının yaşamlarını, güvenliğini, hak ve özgürlüklerini, haklarını savunucuları yönünden yeterli görmemiş ve bunların korunmasına yönelik özel düzenlemelere ihtiyaç duymuştur. Çünkü, insan hakları savunuculuğunun özel bir risk oluşturduğu kabul edilmektedir. Bu çerçevede, 3 Nisan 1998 de kabul edilen, BM İnsan Hakları Savunucularının Korunması Bildirgesi” bu amaca yöneliktir. Bildirgenin 12/2 maddesi aynen şöyledir:
“Devlet, bildirgede amaçlanan hakların meşru kullanımı çerçevesinde şiddet, tehdit, misilleme eylemi, fiili veya hukuki ayrımcılık, baskı veya diğer keyfi hareketlere karşı, bireysel olarak ve başkaları ile birlikte hareket eden tüm kişilerin yetkili otoritelerce korunması için gerekli tüm önlemlerin alınmasını dikkatle izler…”
Bildirgenin diğer maddeleri de, insan hakları savunucularının korunması yönünde devletlere görevler yüklenmiştir.
Gerek temel insan hak ve özgürlükleri bakımından ve gerekse insan hakları savunucularının korunmasına ilişkin özel hükümler yönünden, başta Hükümet ve Yargı Organları olmak üzere, Devletin ilgili bütün makam ve kuruluşlarını İnsan Hakları Savunucularına yönelik tehditleri önlemeye, tehdit edenleri bulmaya ve sorumluları cezalandırmaya davet ediyoruz. Gerek tehdit edilen yöneticilerimize ve gerekse diğer üye ve yöneticilerimize yapılabilecek her türlü saldırı konusunda bütün resmi organları uyarıyoruz. Böyle bir eylemin gerçekleşmesinden Hükümet ve diğer devlet kurumları sorumlu olacaktır.
İnsan Hakları Derneği’nin, bugüne kadar olduğu gibi, bundan sonra da hiçbir baskı, tehdit ve saldırıdan kesinlikle yılmayacağını ve doğru bildiği yolda yürümeye devam edeceğini burada bir kez daha ilan ediyoruz. Bizi yıldırıp, sindireceklerini düşünenler büyük bir yanılgı içerisindedirler.
İNSAN HAKLARI DERNEĞİ