18 Kasım 2016
DERNEK FAALİYETLERİNİN DURDURULMASI HAKKINDA
Hak, Hukuk, Kadın, Çocuk, Mülteci/Sığınmacı/Göçmenlerin ve Yoksulların hakları için, kısacası insana yaraşır bir yaşam için hiçbir zorlama olmaksızın, gönüllü biçimde çalışmalar yürüten, akla, vicdana ve insan onuruna nasıl mühür vurulabilir ki…
İçişleri Bakanlığı 11 Kasım 2016 tarihinde sadece beş satırlık bir basın açıklaması ile “OHAL Kanunun 11. Maddesi kapsamında genel güvenlik, asayiş ve kamu düzenini korumak amacıyla 39 ilde milli güvenliğe tehdit oluşturduğu tespit edilen toplamda 370 derneğin faaliyetinin valiliklerce durdurulduğunu” açıklamış, bu derneklerin yasa dışı silahlı örgütlerle ilişkili olduğunu iddia etmiş ve bu kapsamda çalışmaların devam edeceğini belirtip geriye kalan dernekler üzerinde baskı oluşturulmaya çalışılmıştır. Bu tamamen militarist bir zihniyettir. Sivil toplumu tehdit olarak gören bu militarist anlayışın Türkiye’yi içeride ve dışarıda savaş halinde ve tamamen otoriter bir tarzda yönetmek istediği açıktır.
Bu beş satırlık açıklamada “genel güvenlik, asayiş ve kamu düzenini korumak” gibi genel geçer ve soyut kavramlar kullanılmış; ancak söz konusu 370 dernek ile ilgili hiçbir somut gerekçe gösterilmemiştir. Ayrıca, Bakanlığın kararına dayanak oluşturan 2935 Sayılı OHAL Kanunun 11. Maddesinin ‘O’ bendinde “…her dernek hakkında ayrı ayrı karar almak” tan söz edilmesine karşın 370 derneğe topluca bir tasarrufta bulunulmuştur. İlgili kanunda idari bir tedbir olarak faaliyet durdurma düzenlenmiş iken İçişleri Bakanlığı bu dernekleri ağır bir şekilde yasa dışı örgütlerle ilişkilendirmek isteyerek, başta masumiyet karinesi olmak üzere bilinen bütün hukuk güvencelerini yok saymıştır.
Dernekler ve benzeri sivil toplum kuruluşları demokrasilerde varoluşsal bir öneme sahiptir: dernekler, farklı toplumsal kesimlerin kendi taleplerini aktarmanın, çıkar ve ihtiyaçları doğrultusunda yönetimler üzerinde demokratik baskı oluşturmanın olmazsa olmaz araçlarıdır. Toplum, iktidarlar karşısında varoluşunu ve örgütlü duruşunu ancak bu tür kurumlar aracılığı ile sağlayabilirler. Gelişmiş demokratik rejimler de dernek tipi örgütlenmelerin sayıları milyonlar ile ifade edilirken Türkiye’de bu sayı 100 bini bile bulamamaktadır.
Üstelik haklarında “faaliyetlerinin durdurulması” kararı alınan derneklere baktığımızda önemli bir kısmının insan hakları ihlallerini önlemeye ve insan eliyle oluşturulan travmaların sonuçlarını onarmaya çalışan kurumlar olduğunu görüyoruz.
Dolayısıyla OHAL’i gerekçe göstererek muhalif seslere yönelik baskı anlamına gelen, ifade ve örgütlenme özgürlüğünü ayaklar altına alan derneklere yönelik bu keyfi ve hukuk dışı uygulama hiçbir şekilde kabul edilemez. Hele hak, hukuk, kadın, çocuk, mülteci/sığınmacı/göçmenlerin ve yoksuların hakları için, kısacası insana yaraşır bir yaşam için hiçbir zorlama olmaksızın, gönüllü biçimde, akıl, vicdan ve onurla yürütülen çalışmalara hiçbir şekilde mühür vurulamaz.
Tüm baskı ve engellemelere karşın insana yaraşır bir yaşam oluşturmaya yönelik bu çalışmaların kararlılıkla sürdürüleceği kuşkusuzdur. İHD ve TİHV olarak bizler de hak savunuculuğuna en çok ihtiyaç duyulan böylesi bir dönemde dayanışmayı büyüterek bu kararlılığın bir parçası olacağız. Bu anti demokratik uygulamalara karşı mücadele edeceğiz.
Temel hak ve özgürlere saygı gereği derneklerin faaliyetini durdurma kararı derhal geri alınmalıdır ve OHAL uygulamasına son verilmelidir.
İnsan Hakları Derneği
Türkiye İnsan Hakları Vakfı