İHD’nin 21. Kuruluş Yıldönümünde Yine Hak ve Özgürlüklerimiz Tehdit Altında!

Değerli Basın Mensupları,
Saygıdeğer İnsan Hakları Savunucuları,

Öncelikle İHD’nin 21. yılı dolayıyla düzenlediğimiz basın toplantısına katıldığınız için teşekkür ediyorum. İnsan hakları savunucuları olarak, seçim atmosferinden ve hak ihlallerindeki hareketlilikten dolayı gündemimiz oldukça yoğun. 21. kuruluş yıldönümümüzde her yıl geleneksel olanın dışında bir etkinlik kararı aldık ve sizlerle burada daha fazla zaman geçirebileceğimiz bir etkinlik tasarladık. Muhalif olanın sesinin duyurulmaması için her türlü anti demokratik ve hukuk dışı yöntemin denendiği bir yerde siz basın mensupları aracılığıyla kamuoyuyla buluşmayı son derece önemsiyoruz. O nedenle bugün biraradayız.

Değerli Konuklar,
Değerli Basın Mensupları,

Bildiğiniz gibi Türkiye’de ilk kez bir insan hakları kuruluşu 21. yaşını kutluyor. Birçok siyasi partinin, sendikanın, DKÖ, vs. nin kapatılarak adeta bir kurumlar ve partiler mezarlığına dönüştürüldüğü bir ülkede İHD,Türkiye’nin son 21 yıllık tarihine tanıklık etmiş, her türlü ihlal sürecinin karşısında yer almış, demokrasi ve temel özgürlükler mücadelesi sürdürmüştür. 12 Eylül askeri darbesinin yarattığı olumsuz atmosfer içinde kuruluşunu tamamlayan İHD, sadece ihlalleri takip etmekle ve mağdurların sesi olmakla kalmamış, ancak aynı zamanda demokratik kazanımların elde edilmesinde ciddi bir insan hakları mücadelesi sürdürmüştür. Bu tarihin, sadece İHD yönünden değil, bir bütün olarak Türkiye insan hakları hareketi için de önemli bir eşik olduğuna inanmaktayım.

İHD, kurulduğu 1986’dan beri, insan haklarının korunması ve geliştirilmesi mücadelesini vermektedir. Geride bıraktığımız 21 yılda İHD, iki kez ölüm cezasına karşı imza kampanyası (1987 ve 1999); bir kez askeri darbe dönemde işten atılanlarla ilgili “1402’likler” kampanyası (1987); dört kez ifade özgürlüğü için (1994, 1997, 1999 ve 2001); 2 kez kayıpların bulunması için (1992 ve 1995); 3 kez barış için (1994-1995-2004); iki kez ayrımsız genel af (1987 ve 1998); bir kez DGM’lerin kapatılması (1997); bir kez mültecilerle ilgili (2001); Ocak 2004’de “İşkenceye Sessiz Kalma Kampanyası”, 2005’de “Engelli Kişilere Fırsat Eşitliği” kampanyası düzenledi. İHD, salt kendisinin düzenlediği etkinlikler ve çalışmalar dışında, diğer insan hakları örgütlerinin, meslek ve emek örgütlerinin, demokratik kitle örgütlerinin düzenlediği etkinliklere de katılım sağladı.

Değerli Basın Mensupları,

İHD, birinci, ikinci ve üçüncü kuşak haklara aynı derecede önem atfetmekle birlikte, başta yaşam hakkı ve işkence yasağı gibi insanlığa karşı işlenen suçlar olmak üzere, daha aciliyet arzeden alanlarda daha fazla zaman ayırmak zorunda kaldı ve kendisini itfaiye aracına benzeterek “yangın neredeyse ilk oraya gitmeliyim!” mesajı verdi. İnsan hakları ihlallerinin gerçekleştiği her yerde ve her alanda İHD vardı. İhlalleri gözlemledi, raporladı, kamuoyuna duyurdu, ulusal ve uluslararası yargı yollarına başvurdu. “Gerçekler asla karanlıkta kalmamalı” diyerek Türkiye yurttaşlarına sorumlu davranmanın bedelini 21 üye ve yöneticisini faili gizlenen cinayetlerde ya da işkence sonucu gözaltında ölüm sonucu kaybetti.

Değerli Basın Mensupları,

Türkiye’nin insan hakları ve özgürlük alanındaki geçmişini bazı başlıklarla irdelemek gerekirse;

İşkence:
İHD, 21 yıl boyunca işkence ile mücadelede, on binlerce mağdurun sesi olurken, işkencecin tespiti ve teşhiri için etkin faaliyetler yürüttü, birçok vakada mağdurlara gönüllü hukuksal hizmet sundu. Bunun dışında 1989 yılında, işkence görenlere tedavi hizmeti sunmak üzere bir uzmanlık kuruluşu olan, Türkiye İnsan Hakları Vakfını kurdu. Yine “İşkenceye Sessiz Kalma” kampanyası çerçevesinde eğitim seminerleri düzenledi, mevzuat taramasını gerçekleştirerek kitaplaştırdı, işkence davalarını izledi, işkencenin cezasızlığı konusunu kitaplaştırdı, kurumsal olarak Gözaltında Ölüm ve Gözaltında Kayıp Davalarını AİHM’ye ilk taşıyan yine İHD oldu. İşkencenin insanlığa karşı işlenen suçlardan olması nedeniyle işkencesiz bir yaşam için halen aktif mücadele verirken, geçtiğimiz 21 yılda birçok sempozyum ve konferans etkinlikleri düzenlendi; 33 şubesi ve dört temsilciği ile birçok kez sokak etkinlikleri ve protestolar gerçekleştirdi.

Cezaevleri:
Cezaevlerindeki mahkumların temel hak ve özgürlüklerin kullanımıyla ilgili yaşadıkları sorunlar, İHD’nin en fazla ilgilendiği sorunlardan oldu. Duvarların arkasında yaşananların kamuoyunca bilinmesini sağladı. Cezaevlerinde de insan onuruna uygun koşulların sağlanması için aralıksız çalıştı. İzolasyonu, tecridi her koşulda reddetti. Cezaevi mahpusları ile yakın ilişkiler kurdu, onlardan gelen mektupları kitaplaştırdı, cezaevleri konferansları düzenledi.

Kürt Sorunu:
Kürt sorunu, Türkiye’nin en temel insan hakları sorunlarındandır. Kürt sorununun şiddet dışı araçlarla çözülme iradesinin sağlanmamasından ve redçi/tekçi/inkarcı/imhacı devlet anlayışından dolayı yaşanan çatışmaların sonuçlarının, başta faili meçhul cinayetler, gözaltında ölümler/tecavüzler olmak üzere ciddi insan hakları ihlallerini, bütün risklerine, baskılara ve engellemelere rağmen izledi, takip etti ve raporlayarak, Türkiye ve dünya kamuoyuna duyurdu; bu ihlallerin bir daha yaşanmaması için aktif tutum aldı. Çatışmanın yarattığı ihlaller ve köy boşaltmalara karşı mücadele etti. Silahların ve şiddetin tamamen yöntem dışına çıkması için çaba gösterdi; toplumsal barışı savunarak Kürt sorununun sadece demokratik yöntemlerle çözüleceğine inandı. Kimden gelirse gelsin sivillere yönelik başta yaşam hakkı olmak üzere şiddet içeren her türlü ihlali kınadı ve karşısında durdu. İHD, halen Kürt sorununu, Türkiye’nin insan hakları ve demokrasi temel sorunun en önemli halkası olarak nitelemektedir. İHD, salt Kürt sorunu açısından değil; farklı dil,din, etnik ve kültürel sorunların çözümünün de, demokrasinin çoğulculuk ilkesinin yaşama geçmesiyle çözüleceği tezini savunmaktadır. Bu bağlamda, “anayasal vatandaşlık” anlayışının yerleşmesi için çalıştı.

İHD’ye Yönelik Baskılar:
İHD yukarıdaki çalışmaları yaparken, inanılmaz baskılar ve saldırılarla karşılaştı. Bu süreçte 21 yöneticimiz ve üyemiz öldürüldü. Onları minnet ve saygıyla anıyorum. Genel merkezimizde o dönemki Genel Başkanımız Sayın Akın Birdal’a yönelik suikast girişimde bulunuldu. Yine sonraki Genel Başkanımız Sayın Hüsnü Öndül Genel Merkez binamızda fiili saldırıya uğradı. İHD yönetici ve üyeleri hakkında, yürüttükleri insan hakları mücadelesinden dolayı yüzlerce soruşturma ve davalar açıldı. İHD’nin kapatılması istemiyle davalar açıldı. Pek çok şubemiz, belirle sürelerle idarenin tasarrufu ile kapatıldı. Soruşturma ve dava basıncı altında çalışmaya mecbur bırakıldık. Yakın geleceğimizin tıpkı geçmişimiz gibi karartılması için egemen sistem tüm araçlarıyla insan hakları savunucularına saldırmayı sürdürmektedir. Son olarak önceki Genel Başkanlarımızdan ve İstanbul Şube Başkanlarımızdan Av.Eren Keskin, düşünce ifade özgürlüğünü kullandığı için 1 aylık hapis cezasına çarptırıldı.

Değerli Arkadaşlar,

Türkiye’nin insan hakları sorunları, sadece yasa değişikliği ya da hükümet değişikliği ile çözülebilecek sorunlar değildir. Sorunlar, Anayasal ve yasal sistemin otoriterliği, anti demokratik ve tekçi yapısıyla ilgilidir. Benzer şekilde idari, adli ve askeri bürokrasi içindeki egemen gruplar, demokratikleşme ve sivilleşmenin önünde engeldirler. Bütün mevzuat değişikliklerine ve insan hakları ve demokrasi konularındaki iddialı söylemlere karşın gelinen nokta gerçekten düşündürücüdür.

Hukukun üstünlüğü ve yargı bağımsızlığı, insan haklarına dayalı, demokratik bir hukuk devletinde, gerçekleştirilmesi ve korunması gereken en temel ilkelerdir. Buna karşın, ülkemizde ne hukukun üstünlüğü ve ne de yargı bağımsızlığı tam olarak sağlanabilmiş değildir. Şemdinli yargılamasında son gelişmelerin gösterdiği gibi, arı yuvasına çomak batırmanın neticesi görevden uzaklaştırmalar kadar varabilmektedir. O nedenle esas önemli olan, mevzuat değişikliklerinin arkasında duran siyasal iradenin neyi amaçladığıdır. 1999-2004 yasal değişiklikler sürecinde de, bu alanlarda etkili ve köklü hiçbir değişikliğe gidilmedi. Bütün dünyada yargının temel işlevi insan haklarını ve özgürlükleri korumak iken; ülkemizde yargı neredeyse hak ve özgürlüklerin geliştirilmesinin önünde bir engel konumundadır. Hukukun üstünlüğü ilkesi herkes ya da her kurum için geçerli değildir. Hala kendilerini yargının üzerinde gören kurumlar ya da makamlar var. Bu yüzden de kamu görevlilerinin karıştığı olayların ya da devlet içerisindeki hukuk dışı yapılanmaların üzerine gidilemiyor. Hak ve özgürlüklere saldıranlar yargı önüne çıkarılmaz iken, demokratik haklarını kullanmak istenenler yargı eliyle cezalandırıyor. Etnik milliyetçilik kutsanan tek değer olarak desteklenmekte ve halklar birbirine karşı kışkırtılmaktadır. İHD’liler olarak Türkiye’nin neredeyse ikili bir kampa ayrılma girişimlerinden, yükselen linç kültüründen ve farklılıkların öteki gösterilmesinden son derece kaygılıyız.

Türkiye’de işkence yaygın olarak uygulanıyor. İşkencecilerin korunması ve cezasızlığı anlayışı ve uygulamasında hiçbir değişiklik yok. İşkencenin metotları değişmiş olabilir ancak hızından bir şey kaybetmemiştir. 12 yaşındaki bedenine 13 kurşun sıkılarak yaşam hakkı çalınan Uğur Kaymaz’ın infaz edilmesi, ya da birçok işkence davasında olduğu gibi failler korunduğu ve cezasızlık devam ettiği sürece, işkencenin önlenmesi mümkün değildir.

İfade özgürlüğü alanındaki gelişmeler de ürkütücü boyuttadır. Her gün ifade özgürlüğünün sınırlanmasında yeni yeni ceza maddeleri keşfediliyor. Bağımsız yargının, adil yargılamanın korunması için çıkarıldığı söylenen yasa maddeleri dahi ifade özgürlüğünün engellenmesi amacıyla kullanılıyor. Her gün bir başka yazarımız, aydınımız, akademisyenimiz ya da siyasetçimiz düşüncelerinden dolayı yargılanıyor. Nisbi pozitif yasal değişikliklerle gerçekleşen adımlar bugün geriye gitmektedir. Kaşıkla verilen kepçeyle geri alınmıştır. Son olarak PVSK’da yapılan değişiklikler eskiyi aratır bir düzenlemedir. Bu yasadan sonra yurttaşlarımızın yaşam hakkı güvence altında olmaktan çıkartılmıştır.

Değerli Arkadaşlar,

Bugün halen ne yazık ki, çatışmalar devam ediyor ve her gün asker, polis, sivil, militan bir çok yurttaşımız yaşamını yitiriyor. Bir kez daha tekrarlamak istiyorum. İHD, kimden gelirse gelsin her türlü şiddete karşıdır. Şiddet ne ülke sorunlarının çözümü için ve ne de haksızlıklara karşı mücadele ya da hak arama için bir araç olmamalıdır. Şiddet araçlarında ısrar, yeni Can’larımızın yitmesine yol açacak ve halklarımıza kaybettirecektir. Türkiye yıllarca Kürt sorununun şiddet araçlarıyla, askeri operasyonlarla çözümünü denedi ancak başarılı olamadı. Bu artık görülmelidir. “Özgürlük mü güvenlik mi?” ikileminden vazgeçilmelidir. Özgürlüklerin kısıtlanması, demokratik ilkelerden vazgeçilmesi çözüm değildir.

Kadına yönelik fiziksel/cinsel/ekonomik/duygusal şiddet hızından hiçbir şey kaybetmeden devam etmekte, “namus adına” işlenen cinayetler adeta kadın katliamlarına dönüşmüştür. Militarist ve erkek egemen devlet aygıtının yarattığı şiddet kültürü, kadının ve erkeğin bir arada yaşadığı mekanlarda da kendisini hissettirmektedir. Başta Aile Koruma Yasası ve TCK’da son yıllarda pozitif düzenlemeler yapılmışsa da idari ve adli mekanizmalar, kadını korumaktan uzaktır. Türkiye’deki sığınmaevi sayısı 15 olup son derece yetersizdir ve ölüm riski altında olan kadınlar, şans yakalayıp bir sığınmaevine gönderilse dahi 3 ay sonra kendilerine “güle güle” denilmektedir. Kadın ve erkek eşitliğinin yaşamın her alanında sağlanmasına kadar, İHD toplumsal cinsiyetçiliğe karşı çımaya ve cins eşitliği mücadelesi vermeye devam edecektir.

Benzer şekilde İHD, cinsel yönelim sahiplerine yönelik her türlü ayrımcılıkla mücadele etmeye, kendileriyle dayanışma göstermeye devam edecektir.

Türkiye cezaevlerinde izolasyon, tecrit ve kötü muamele devam ediyor. Her alanda var olan devlet-yurttaş diyalogsuzluğu bu alanda kendisini daha çok hissettiriyor. Ortak yaşam alanları halen uygulamaya geçmemiştir; Kürt mahkumlar aileleri ile anadillerinden diyaloga girmekten ve anadilleriyle kitap okumaktan alıkonulmaktadırlar. Hücre tipi ve tek kişilik cezaevi uygulamasından vazgeçilmeli; insan onuruna uygun bir yaşam cezaevlerinde de tesis edilmelidir.

Muhalif basına yönelik ihlaller, keyfi kapatılmalar, dava açmalar ve muhabirlerin tutuklanması ile devam etmektedir. Egemen sistem tarafından, muhalif görüşe olan tahammülsüzlük adeta “düşman” görmeye varmaktadır. Son olarak Gündem Gazetesi hakkında verilen 15 günlük kapatma cezasını anti demokratik ve hukuk dışı bulduğumuzu ifade etmek istiyoruz.

Değerli Arkadaşlar,

İHD savaş karşıtı tutumunu ve dünya ölçeğindeki eşitlik, özgürlük ve barış istemini, Afganistan’a ve Irak’a yönelik saldırılar sürecinde de ifade etti. Filistin sorunu içinden çıkılmaz bir hal almış, her gün kardeş kanı akıtılmaktadır. İsrail, insancıl ve uluslararası hukuku tümüyle bir kenara itmiş durumda. Asker, sivil ayrımı yapmaksızın ağır silahlarla saldırılarına devam ediyor. Ve ne yazık ki savaşları önlemek amacı ile oluşturulan uluslararası kurumlar seyirci durumdadır. Günde ortalama 100 insanın yaşamını yitirdiği Irak’da bize göre, insanlık ailesi de kendi değerlerinden yitirmektedir.

Bizler tüm dünyada BARIŞ istiyoruz. Olanaklar ve fırsatlar açısından adil ve eşitlikçi bir dünyanın yaratılması için mücadele ediyoruz. Silaha yapılan harcamanın, geleceğimiz olan çocuklara, eğitime ve sağlığa yatırılmasını istiyoruz.

Değerli Basın Mensupları,
Saygıdeğer İnsan Hakları Savunucuları,

Türkiye 22 Temmuz’da erken genel seçimlere gidecek. Siirt, Hakkari ve Şırnak illerinin yüksek askeri güvenlik bölgesi ilan edilmesi, DTP’nin bağımsız gösterdiği adayların keyfi biçimde gözaltına alınması, seçim araçlarının silahla taranması, seçim bürolarının yakılması gibi saldırılar, kabul edilemezdir. Demokratik hukuk devletinde olması gereken seçmenin özgür iradesinin sandığa yansıması için tüm tedbirlerin alınmasıdır. Hangi siyasi görüşten olursa olsun adayların seçim çalışmalarının engellenmesi ya da seçmenin iradesine müdahale, İHD’nin asla kabul etmeyeceği bir tutumdur.

İHD olarak geçtiğimiz hafta seçimlerle ilgili tutum belgemizi açıklamış ve beklentilerimizi sıralamıştık. Özetle bir kez daha tekrarlamamız gerekirse, Türkiye’nin demin sıraladığımın tüm sorunlarını Parlamento içinde hukuk araçlarıyla çözecek, tüm yurttaşlarımızın farklılıklarıyla birlikte eşit yaşayabileceği, insan onurunun ihlali olan yoksulluğun/adaletsizliğin ortadan kaldırıldığı bir yaşam sağlayacak kararlı bir duruş gereklidir. O nedenle bir kez daha İHD olarak yurttaşlarımıza sesleniyor ve oylarını mutlaka kullanmaları gerektiğini hatırlatıyoruz. Bu seçimde insan hakları savunucuları oylarını, insan haklarından, demokrasiden, barıştan, temel özgürlüklerden, cins eşitliğinin sağlanmasından, tüm farklılıklarımızın zenginlik olarak görülmesinden yana kullanacaktır.

Gelecek kuruluş yıldönümümüzde ihlalleri konuşmadığımız, barışçıl bir ortama kavuşmuş olma umuduyla…..

Dünyada ve ülkemizde savaşa, şiddete ve çatışmalara hayır!
Dünyada ve ülkemizde BARIŞ hemen şimdi!
Yaşasın halkların kardeşliği!

Reyhan YALÇINDAĞ
Genel Başkan

Bir cevap yazın