Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi 2019 Yılı Kadına Yönelik Şiddet Raporu

Kadına Yönelik Şiddet Politiktir! Şİddete Hayır Diyoruz!

Bugün 25 Kasım “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele günü”. Dominik Cumhuriyetinde Mirabel Kardeşlerin katledildiği gün olan 25 Kasım, 1981 yılından bu yana tüm dünyada “Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü” olarak ilan edilmiştir. İHD’li kadınlar olarak, tüm ezilenlerin ve kadının özgürlüğü için mücadele ederken yaşamını yitirmiş olan tüm kadınların önünde saygıyla eğiliyoruz.

Kadınların ezilmişliğinin, şiddete uğramasının tarihçesi oldukça eskilere dayanmaktadır. Kadına karşı düşmanlık tarih boyunca devam etmiştir ve görünen o ki devam edecektir. Ancak bu bir kader değildir. Kadınların mücadelesinin tarihi de yeni değildir. Ne yazık ki tüm coğrafyalarda kadına yönelik şiddet devam ederken savaşın coğrafyası olan Ortadoğu’da kadınlar ve çocuklar; savaşların en çok ezileni ve acı çekeni olmak durumunda kalmaya devam etmektedirler.

Eril siyasetinin tüm uygulamaları, kapitalizmin devam edebilmesi için kullanılan tüm araçlar, eşitsizlik, savaş ekonomisi, tekrar tekrar üretilen şiddeti meydana getirmektedir. 2011 yılında Suriye’de başlayan savaşta 5 bine yakın Ezidi kadın, IŞİD tarafından esir alınmış ve 3 bin kadının hala akıbetleri bilinmemektedir. Suriye’de IŞİD’den alınan Bağuz yakınlarında, kadın ve çocukların gömüldüğü toplu mezarlar ortaya çıkarılmıştır. Binlerce kadın ve çocuk yaşadıkları yerleri terk etmek zorunda kalmıştır. Kadınlar ve çocuklar köle olarak esaret altında kalmış, şiddete uğramışlardır. Daha yenilerde Ankara Keçiören’de IŞİD’li birinin elinde esir olarak bir kadın ortaya çıkartılmış ve ailesi tarafından geri alınmıştır.

Kadına karşı şiddet çok boyutludur. Fiziksel, psikolojik, cinsel ve ekonomik şiddet halinde devam etmektedir. Ve tüm kadınlar ne yazık ki bu şiddetten farklı boyutlarda da olsa etkilenmeye devam etmektedir.

Dünya Ekonomik Formu tarafından Cinsiyet Eşitliği 2018 raporuna göre Türkiye 149 ülke arasında 130. sıradadır. Ülkenin mevcut siyası yapısı, toplumsal cinsiyet eşitliğini yok saymakta ve siyasetçilerin söylemleri de bu yönde olmaktadır. Mevcut politikalar kadını daha çok ev içine hapsetmekte, toplumsal hayattan ve toplumsal yaşama eşit katılımdan uzak tutmaya çalışmaktadır.

Kadınların siyasete katılımı erkeklerle eşit oranda olmamaktadır. Parlamento’da 600 milletvekilin yalnızca 102’si kadındır. Ülkenin Parlamentosu aslında bu hali ile toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin en çarpıcı göstergesidir. Kadın politikalarına erkekler karar vermektedir. Siyasette yer alabilme imkanı bulabilmiş kadınlar etkili alanlarda değil daha tali alanlarda görev almaktadır. Siyasete katılımdaki bu düşük oran yalnızca milletvekilliği olma şeklinde değildir, bugün siyasi partilerin içindeki temsiliyette kadınlar yok denecek kadar azdır.

Kadınların nafaka alma hakkı ortadan kaldırılmak istenmektedir. Çoğunlukla çocukların bakımının annede kalması nedeniyle, ortak bakım sorumluluğundan kaynaklı olarak ödenmesi gereken nafaka hakkı, haksız bir bedel şeklinde gösterilerek, kadınların mağduriyetine yol açacak olan bir yola gidilmeye çalışılmaktadır. Oysa nafaka, sadaka değil, bir haktır.

Kadınlar eşit iş ve eşit ücret politikalarından faydalanamamaktadır. Aynı nitelikte olan iki kişi arasında cinsiyete dayalı olarak kadına daha az yetki ve daha az ücret reva görülmektedir. Kadınlar, iş yerlerinde tacize ve hakarete uğramakta, mobbinge maruz kalmaktadır. Haklarını aradıklarında çoğu zaman işten çıkarılmaktadır. Antep’te sözleşmeli olarak çalışan Saadet öğretmen arkasında “Her gün pamuk ipliğine bağlısınız sözünden bıktım usandım” satırlarını bırakarak intihar etmiştir. Çalışan kadınlar çocuk sahibi olduklarında iş akdi feshedilmekte ya da yasal izinlerinden faydalandırılamamaktadır. Çalışmayan kadınlar ekonomik olarak kendilerine bakamayacakları gerekçesi ile ev içi sistematik şiddete sesini çıkartamamakta, ekonomik tehditlere maruz kalmaktadırlar.

Suriye Savaşı ile birlikte başlayan mültecilerin göçü ile birlikte bugün coğrafyamızda sığınmacı kadın ve çocuklar en dezavantajlı topluluk haline geldiler. Sığınmacıların yoğun olduğu bölgelerde çocuklar evlendirilerek istismara maruz bırakılmakta, kadınlar fuhuşa sürüklenmekte, yüzlerce çocuk doğum yapmaktadır. Ancak bu soruna hiçbir çözüm üretilmemektedir. Kadınlar ve çocuklar ucuz emek gücü olarak sömürülmeye devam edilmektedir.

Neredeyse her gün üç kadın katledilmektedir. Kadınlar boşanmak istedikleri eşleri, ayrılmak istedikleri partnerleri, ağabeyleri, babaları ve en yakınlarındaki erkekler tarafında şiddete uğramakta veya öldürülmektedir. Ev içi şiddet, ev içi taciz çoğu zaman yargıya taşınamamakta, ev ve aile içinde konu kapatılmaktadır. Yargıya taşınabilen vakalarda failler, genel olarak iyi hal ve tahrik indirimi gibi nedenlerle cezasızlıkla mükafatlandırılmaktadır. Kolluk, çoğu vakalarda ev içi şiddeti ailenin özel durumu olarak görmekte ve bu şekilde telkinde bulunarak görevini kötüye kullanmaktadır. 2019 yılı içerisinde Diyarbakır’da dört kadın vahşi bir şekilde eşleri veya partnerleri tarafından katledilmişlerdir. Etkin koruma sağlanabilse, şiddet toplumca normalleştirilmeseydi; bugün yaşıyor olabileceklerdi.  Kadınları katledenlerin cesareti ise cezasızlık politikasının ürünüdür. Çünkü yargı ve siyaset önce kadını suçlamakta, toplumsal cinsiyet rollerinin dışına çıktığını ima etmektedir. Mahkemelerde yargı ve katillerin avukatları kadınların yaşamlarını sorgulamaktadır. Şule Çet’in failleri hala cezalandırılmadı. Nadira Kadirova’nın ölümünün, cinayete işaret etmesine rağmen hala etkili bir soruşturma açılmış değildir ve olay kapatılmak istenmektedir, ailesinin ve sivil toplum kuruluşların çağrısı karşılık bulmuş değildir. Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesine ve Bunlarla Mücadeleye dair sözleşme olan İstanbul sözleşmesinin hükümlerine uyulmamaktadır. Bu sözleşme adeta yok sayılmakta ve sözleşmenin anti propagandası yapılmaktadır. Oysa 2011 yılında imzalanmış olan bu sözleşme Türkiye Anayasasındaki hükümlerle eş değerdir. Anayasa’nın 90. maddesine göre değiştirilemez. Kadına karşı şiddete karşı 6284 sayılı yasadaki maddeler dahi uygulanmıyor.

Kadınların şiddete uğradığı alanlardan bir diğeri ise cezaevleridir. Gerek cezaevlerinin içindeki görevliler tarafından gerekse hastane ve mahkemeye yapılan sevkleri esnasında kolluk tarafından fiziksel olarak işkenceye uğrayarak darp edilen kadın mahpuslar bulunmaktadır. Ancak şiddet uygulayan görevlilerin hiçbiri hakkında soruşturma başlatılmakta ve cezasızlık nedeniyle sorunlar artarak devam etmektedir. Trans kadınlar neredeyse toplumun her alanında şiddete maruz kalmakta, transfobik şiddete uğramaktadırlar. Bu kadınlar erkekler tarafından şiddete uğramasının yanında polisler tarafından da şiddete maruz kalmaktadırlar. LGBT dayanışma derneği Lambdaistanbul’un 2010 yılında yaptığı araştırmaya katılan 104 trans kadının %89’u polis gözaltında fiziksel şiddete maruz kaldıklarını belirttiler. Bu sayı, sözlü şiddet, küfür ve aşağılama gibi muameleler söz konusu olduğunda %97’ye çıkmaktadır. Araştırmaya katılanların %77’si cinsel şiddete maruz kaldıklarını belirtirken %86’sı polisin gözaltına alınmaları ile ilgili bir kayıt tutmadığını belirtti.

Devlet kadına karşı şiddeti önlemek için her türlü tedbiri almalıdır. Toplumsal Cinsiyet Eşitliğinin toplumun tüm kesimlerine yaygınlaştırmak için politikalar üretmelidir. Cinsiyete dayalı ayrımcılığı ortadan kaldırmalıdır. Kadına karşı şiddet uygulayan failler hakkında etkili cezalandırma yoluna gidilmeli ve cezasızlık politikalarından vazgeçilmedir. İstanbul Sözleşmesinin 5 Maddesi ile devlete yükümlülükler yüklenmiştir. Buna göre; 1) Taraflar kadınlara karşı herhangi bir şiddet eylemine girişmekten imtina edecek ve devlet yetkililerinin, görevlilerinin, organlarının, kurumlarının ve Devlet adına hareket eden diğer aktörlerin bu yükümlülüğe uygun bir biçimde hareket etmelerini temin edeceklerdir. 2) Taraflar, devlet dışı aktörlerce gerçekleştirilen ve bu Sözleşmenin kapsamı dahilinde ki şiddet eylemlerinin önlenmesi, soruşturulması, cezalandırılması, ve bu eylemler nedeniyle tazminat verilmesi konusunda azami dikkat ve özenin sarf edilmesi için gerekli yasal ve diğer tedbirleri alacaklardır. İHD’li kadınlar olarak, kadına karşı şiddetle mücadeleye tüm gücümüzle devam edeceğiz.

Raporun tamamını okumak için: Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi 2019 Yılı Kadına Yönelik Şiddet Raporu

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ (İHD)

MERKEZİ KADIN KOMİSYONU