DÜNYA MÜLTECİLER GÜNÜ

Haber bültenlerinde, “yakalandılar” ya da “batan bir teknede öldüler” haberleri ile gündeme gelen sığınmacıların, yani yeryüzünün doğdukları yerde yaşamalarına izin verilmeyenlerinin, insanlık algısında görünürlüğünü sağlamak için kabul edilen bugün sığınmacıları görmeye başlamak için çevrenize ve haberlere daha dikkatli bakmanızı talep ediyoruz. Bugün 20 Haziran Dünya Mülteciler Günü.

İnsanlığın en eski trajedisi olan zorunlu göç mağdurlarının/sığınmacıların ülkemizdeki dününe dair karamsar tablo bugün de devam etmektedir. Sığınma hakkı, BM İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 14. maddesi ile temel haklar arasında belirtilmesine ve 1951 Cenevre Sözleşmesi ile uluslararası bir belge ile taraf devletlere yükümlülükler yüklenmesine rağmen, ülkemiz tarafı olduğu bu sözleşmelerdeki yükümlülüklerini henüz yerine getirmiş değildir. Ülkemiz 1951 Cenevre Sözleşmesi’ne taraf olmasına rağmen sözleşmeyi imzalarken koyduğu coğrafi çekince nedeniyle göç ve sığınma hakkına adeta kayıtsız kalmıştır.

Ülkemizde 11.04.2013 tarihinde yasalaşan “Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu” (YUKK) bu alandaki önemli bir yasal açığı ortadan kaldırmışsa da söz konusu yasanın önemli birçok maddesi 11.04.2014 tarihinde yürürlüğe girecek olup, bu yasanın daha önceki durum gibi coğrafi sınırlama kriteri nedeniyle sığınmacıların yaşadığı ülkemizde yaşadığı sorunlara cevap vermekten halen çok uzaktır.  Sığınmacıların gittikçe kronikleşen sorunlarına çözüm üretmekten uzak bu yasa ile Türkiye’nin geçmişte olduğu gibi bugünde sığınmacıları geçici ve biran önce gönderilecek insanlar olarak görme yaklaşımını terk etmediği göstermektedir.  Sığınmacılar bakımından üçüncü bir ülkeye yerleştirilecek ve kurtulunacak insan görme yaklaşımı üzerine yapılandırılan yeni yasa da bu sorunlara çözüm üretmekten çok uzaktır. Ülkemizde her geçen gün sayısı artan sığınmacıların, başta yaşam hakkı olmak üzere, insan olmalarından kaynaklı sahip oldukları temel haklarını gerçekleştirme koşullarını tesis edecek yasal mevzuat ihtiyacı devam etmektedir. 

Biran önce sığınmacılara başta iltica hakkı olmak üzere varlıklarını sürdürmelerini sağlayacak yasal düzenlemelere gidilmelidir. Öncelikli olarak sağlık hakkı, çalışma ve barınma hakkı olmak üzere sığınmacıların insan onura yakışır bir hayat sürmelerini sağlayacak hakları yasal dayanağa kavuşturulmalıdır.  Bu konuda acil ve kalıcı çözümler üretilmelidir.

Körfez Savaşı döneminde yaşanan toplu sığınma hareketinde karşılaştığımız ve bugünlerde Suriyeli sığınmacılarla hâlihazırda devam eden AFAD’ın verdiği bilgilere göre, 209.000’i kampta olmak üzere, kamp dışında ülkeye dağılmış bu miktarı da aşan kitlesel/toplu sığınma hareketleri karşısında, devletin mevcut pratiği tüm çabalara rağmen henüz istenen düzeyde değildir. Bu konudaki yasal mevzuat eksikliği nedeniyle halen kamuoyu ile paylaşılmayan “Gizli Bir Genelge” yürütülen çalışmalar yerel bazda farklı uygulamaları beraberinde getirmesi yanı sıra sığınmacıları sorunlarını çözme konusunda etkin bir mekanizmayı sağlamadığı da açıktır. Sınırın hem Türkiye tarafı ve hem de Suriye tarafında ve sınıra çok yakın bölgelerde kurulan kampların mevcut hali sığınmacılar bakımından ciddi riskler oluşturmaktadır. Reyhanlı, Süleyman Şah Çadır Kampı, Suriye sınırları içindeki Bab-el Hawa Kampı ile Akçakale Sınır Kapısı’nda yaşanan olaylar dahi bu durumun açık kanıtı olmuştur. Türkiye, Suriye’den gelen toplu sığınma hareketi konusunda tüm siyasal tartışmaların ötesinde sığınmacı temeli bir yaklaşımı benimsenmelidir. Başta politik aktörler olmak üzere tüm toplumsal aktörler, Suriyeli sığınmacılar konusunda kamuoyu algısını olumsuz etkileyecek söylem ve pratiklerden uzak durmalıdır. 

Başta devlet yetkilileri olmak üzere, sivil toplum ve tüm toplumsal kesimlere ve bireylere, sığınmacıların/mültecilerin insan hak ve onuru temelinde yaşama hakkı mücadelesine saygılı olmaya ve destek vermeye çağırıyoruz. 

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ 

Bir cevap yazın