Dünya Tabipler Birliği’nin 1981 yılında yayınladığı Lizbon Bildirisi ile ilk defa hasta haklarına dikkat çekilerek, bildiride yer alan hususlar neticesinde 26 Ekim’in Dünya Hasta Hakları Günü olarak kabul edilmesi kararlaştırılmış, 1995 yılında gerçekleştirilen 47. Kurultay’da değişikliği uğramış, 2005 yılında ise gözden geçirilip düzeltilmiştir. “Hasta Hakları Günü” ülkemiz de 1998 yılında kabul edilmiştir.
Lizbon Bildirgesi her insanın ayrımcılık görmeksizin yeterli tıbbi bakım hakkına sahip olduğunu vurgulamaktadır. Ayrıca, Bildirge nitelikli tıbbi bakım hakkı, seçim yapma özgürlüğü, kendi kaderini belirleme hakkı, hastanın isteğine karşın yapılan girişimler, bilgilendirilme hakkı, gizlilik hakkı, onuruna ve özel yaşamına saygı talep etme hakkı gibi konuları kapsamaktadır.
İnsan Hakları Derneği (İHD) Merkezi Hapishaneler Komisyonu olarak çalışma alanımız kapsamında takip ettiğimiz hasta mahpusların hakları bakımından Lizbon Bildirgesi’nin yol gösterici nitelikte olduğunu vurgulamak isteriz.
Türkiye cezaevlerinde yaklaşık 300 bine yakın mahpus bulunmaktadır. Türkiye hapishanelerinde mevcut kapasitesinin çokça üstünde mahpus tutulmaktadır. Bu konuda Adalet Bakanlığı’nın kamuoyu ile sağlıklı veri paylaşmadığını belirtmek gerekmektedir. Türkiye hapishanelerinde tespitlerimize göre 591’si ağır olmak üzere 1564 hasta mahpus bulunmaktadır. Bu sayının çok daha fazla olduğunu biliyoruz, ancak; Adalet Bakanlığı bu konuda da ilgili verileri kamuoyu ile paylaşmamaktadır.
Türkiye hapishanelerinde aşırı kalabalık koğuşlar, sağlığa erişim hakkının engellenmesi, tek kişilik insanlık onuruna aykırı nakil araçları, kelepçeli muayene, revire geç çıkarılmaları, hastane sevklerinin ya geç yapılması ya da hiç yapılamaması, yetersiz iaşe bedelleri, ısıtılmayan ve havalandırılmayan koğuşlar, gün ışığından yeterince faydalandırılmaması, hapishanelerde yeterli doktor ve sağlık personeli bulundurulmaması, diyet yemeklerinin verilmemesi, temiz suya erişimde yaşanan problemler, atak geçirmesi riski yüksek ve kendi ihtiyaçlarını karşılayamayan mahpusları tek kişilik yerlerde tutulması vb. maddi problemleri içeren uygulamalar hasta mahpusların yaşam hakkının ihlal edilmesine yol açabilecek uygulamalar arasında yer almaktadır. Ayrıca, mahpuslar bu uygulamalar nedeniyle ile kronik hastalıklarla baş başa kalabilmekte, tedavileri gerektiği gibi yapılamadığında çoklu hastalıklara yakalanabilmektedir.
Türkiye hapishanelerinde geçmişten günümüze var olan sorunlara bu yıl da Coronavirüs Pandemisi (COVID-19) eklenmiştir.
COVID-19 karşısında korumasız olan başta ağır hasta mahpuslar olmak üzere tüm mahpusların sağlık hakkı korunmalıdır. Salgın hastalık karşısında halk sağlığının korunması için hükümet tarafından bir dizi önlemler alınmıştır. Önlem alınması gereken alanlardan birinin hapishaneler olduğu dikkate alınmış olsa da hapishanelere ilişkin Adalet Bakanlığı tarafından art arda açıklanan önlemler pandemi karşısında yetersiz kalmış, son zamanlarda hapishanelerde Covid-19 sayılarında artış yaşanmış ve yeterli tedbirlerin alınmadığı gözlemlenmiştir. Karantina koğuşlarında yaşamını tek başına devam ettiremeyecek mahpusların 14 gün boyunca kalmaları da ayrıca yaşamsal tehlike oluşturmaktadır.
Coronavirüs pandemisi gerekçe gösterilerek 15 Nisan 2020 tarihinde yürürlüğe konulan 7242 sayıl İnfaz Kanunu değişikliği ise özellikle hasta ve yaşlı mahpuslar bakımından ayırımcı ve eşitsiz düzenlemeler içermiş, TMK kapsamında olanları hapishanelerde tutan, diğerlerini ise özel af niteliğinde salıveren bir özeliği olmuştur. Pandemi daha uzun süre devam edeceği beli olmuşken, halen hasta mahpusların salıverilmemesi hasta haklarının açıkça ihlalini ve AİHM’in Gülay Çetin/Türkiye kararında belirttiği gibi işkence ve kötü muamele yasağının ihlal edildiğini göstermektedir.
Mahpusların hasta haklarına ilişkin bir diğer konu ise tedavileri gerektiği gibi yapılmayan mahpusların hapishanelerde yaşamını yitirmesi. Ağır hasta mahpusların, hastalıklarının son dönemlerine gelmelerine rağmen tahliye edilmemeleri cezaevlerinde trajik sonuçlara yok açmakta ve birçok ölüm meydana gelmektedir. 2017 yılı başından bugüne kadar bilebildiğimiz kadarıyla toplam 89 hasta mahpus, ağır hastalık nedeniyle hapishanelerde yaşamını yitirmiştir. Kanser hastaları, kalp hastaları gibi riski yüksek ve cezaevinde kalması mümkün olamayan mahpusların tahliye edilmeleri 24.01.2013 tarihinde 2013 yılında İnfaz Yasası’nın “Hapis cezasının infazının hastalık nedeni ile ertelenmesi” başlığını taşıyan 16’ncı maddesinde yapılan değişiklik ile “Maruz kaldığı ağır bir hastalık veya engellilik nedeniyle ceza infaz kurumu koşullarında hayatını yalnız idame ettiremeyen ve toplum güvenliği bakımından tehlike oluşturmayacağı değerlendirilen mahkûmun cezasının infazı üçüncü fıkrada belirlenen usule göre iyileşinceye kadar geri bırakılabilir.” denilerek toplum güvenliği kıstasını getirerek hasta mahpusların tahliyelerine engel olunmuştur. Adli Tıp Kurumu tahliye kararlarını siyasi bir tutum izleyerek vermiyor. Tam teşekküllü hastanelerin vermiş oldukları raporlar Adli Tıp Kurumu tarafından kabul görmüyor.
Hapishaneler ve infaz sistemi, kapatılmanın doğasına içkin bu acı ve ezayı arttırmamalı, ayrı bir cezalandırma aracına dönüştürmemeliler. Cezalandırma sistemi insan haklarıyla bir bütünlük içinde olmalıdır. Demokratik sistemlerde mahkûmlar, yaşamlarıyla ilgili hiçbir söz hakkına sahip olmayan, sindirilmeleri, hiçleştirilmeleri gereken bireyler olarak görülemez. Mahpuslar insani ölçüler içinde belirlenmiş kurallara uyarak, zamanlarını hapishanede geçirmek zorunda olan, toplumsal özgürlüğü kısıtlanmış bireylerdir. Mahpusların kendilerini geliştirme, dış dünya ile iletişim kurma, diğer mahpuslarla sosyal bağlar kurma, sağlıklı yaşama gibi bireysel hak ve özgürlüklerine dokunulamaz. Aksine, bu özgürlüklerin kullanımı rehabilitasyon anlayışı çerçevesinde desteklenir.
Mahpusların sağlık hakkı kapsamında; halen hapishanelerde bulunan ağır hasta mahpusların tümü tam teşekkülü herhangi bir hastane raporuna istinaden derhâl salıverilmeli, tedavileri ailelerinin yanında sürdürülmeli ve sağlık sigortası devlet tarafından karşılanmalıdır. Adli Tıp Kurumu sağlık sebebiyle infazın ertelenmesi raporlarında son ve tek merci olmaktan çıkarılmalıdır. Sağlık sebebiyle infazın ertelenmesi kararlarında cumhuriyet savcılarının ve kolluk güçlerinin takdir yetkisi kaldırılmalı, hastanelerin verdiği raporlar esas alınarak cezaların infazları ertelenmelidir. Hasta mahpusların infaz ertelemesi önündeki “toplum güvenliği bakımından tehlike” kriteri kanundan çıkarılmalıdır.
Büyük bir sorun olan ve kamuoyunun vicdanını kanatan hasta mahpusların yaşamış oldukları sorunlar çözüm üretilmeden ortada durmaktadır. Teşhis ve tedavisi yapılmadan adeta işkence çektirilen, hapishanede hayatını kaybeden ya da ölümüne ramak kala bırakılıp kısa sürede hayatını kaybeden insanların olduğu bir toplum, adalete olan inancını da kaybeder. Türkiye hapishanelerinde bulunan hasta mahpusların acil ve kalıcı tedavileri yapılmalı, hapishane koşullarında tedavisi yapılamayan/yapılmayan hasta mahpusların da acilen infazları durdurulmalıdır.
İnsan Hakları Derneği
Merkezi Hapishaneler Komisyonu