DYP-SHP KOALİSYON HÜKÜMETİ’NİN 500.GÜNÜNDE İNSAN HAKLARI

İnsan hakları ve demokratikleşme sözverimleri ile işbaşın gelen DYP-SHP Koalisyon Hükümeti 500 gününü doldurdu. Koalisyon protokolünde ve hükümet programında öngördükleri değişim ve düzenlemeler için toplumdan 500 gün istediler. Sonunda 500 gün geride kaldı. Şimdi ikinci 500 günün kredisini alabilmenin gerekçeleri ve söylemleri aranıyor.

Değişik çevreler birinci 500 günün dökümünü yapıyorlar. Hükümet, başarılı olduğunu, muhalefet de verilen sözlerin yerine getirilmediği savında. Bu tartışmalar sürüp gidecek.

Biz kendi alanımızda 500 günün bilançosunu çıkardık. Görülen şudur; Hükümet, 500 günde insan hakları ve demokratikleşme yolunda bir adım atamamıştır. Başka bir değişle, Türkiye’nin insan hakları görüntüsünü iç ve dışta değiştirememiştir.

Görüntüyü değiştirmeye yönelik birtakım girişimler olmuştur. Birincisi insan haklarıyla ilgili Bakanlığın oluşturulmasıydı. Çıktı çıkacak denilerek TBMM’de görüşmeye açılan “Teşikilat Yasa Tasarısı”nın iki ay içerisinde ancak üç maddesi görüşülebilmiştir. Sonunda Meclis’ten geri çekilmiştir. İkincisi, demokratikleşme yolunda önce devrim, sonra reform niteliğinde diye sunulan CMUK. Neydi CMUK’tan beklenilen? İşkencenin önlenmesi ve gözetim altında kayıpların engellenme ya da adil yargılanma ve savunma hakkının kullanılması değil miydi? Bu da boşa çıktı. Çünkü hem gerekçesinde koparıldı, hem de DGM’de ve Olağanüstü Hal Bölgesi’nde 15 ve 30 gün tutularak bir yandan eşitlik ilkesine ve uluslararası sözleşmelere aykırı düştü, bir yandan da gözetim altında işkenceyi ve kayıp olmaları engelleyemedi. Üçüncüsü de, çalışma yaşamının düzenlenmesi ve demokratikleştirilmesini sağlamak amacıyla TBMM’ye getirilen İLO sözleşmelerinin kabulüdür. Burada da işçilere iş güvencesi getirecek 158. maddenin geri çevrilmesi ile hedefine ulaşılamadı.

500 günün insan hakları bilançosu şudur:

1991 1992 ve 1993 başlangıcı
Yargısız İnfazlar 22 70
Newroz’da öldürmeler 32 94
Dur İhtarına Uymama Sonucu Öldürülenler 44 103
Gözaltında kayıplar 4 11
İşkencede ölüm 23 17
Gösteri yapanlara açılan ateş sonucu ölümler 26
Öldürülen gazeteci 4 14
Toplatılan gazete ve dergi 121 195
Toplatılan kitap sayısı 29 20
Gazeteci ya da yazarlara verilen hapis ve para cezası 25 yıl 11 ay 15 gün 5 milyar 974 milyon 800 bin

Partilere -TBKP, SP, HEP, ÖZDER, SBP- ve kitle örgütleri ile insan hakları savunucularına yönelik kapatma, baskı, tehdit ve cinayetler yine 500 günün hanesinde tarih sayfalarında yerini almıştır.

Derneğimizin kuruluş amacı doğrultusunda sürdürdüğü insan hakları konusundaki çalışmalarımız üzerinde yürütülen baskılar bu dönemde yoğunlaşmış ve cinayetlere dönüşmüştür.

Son bir yılda Batman ve Urfa İHD Yönetim Kurulu üyeleri Sıddık Tan ve Kemal Kılıç, Erzincan İHD üyesi Cemal Akar, Van İHD üyesi Erhan Karaağar ve son olarak da Elazığ İHD şube başkanı Av. Metin Can ve arkadaşı Dr.Hasan Kaya öldürülmüşlerdir. Kimi yöneticilerimiz ölümle tehdit edilmiştir.

  • Siirt Şube Başkanı Hacı Oğuz halen tutuklu bulunmaktadır.
  • Derik temsilcimiz Mehmet Gökalp gözetim altına alınmış ve dört gün işkence gördükten sonra bırakılırken İHD Temsilciliği’ni bırakması, aksi takdirde öldürüleceği bildirilmiştir.
  • Son bir yıl içinde Konya, Adana, Samsun ve Elazığ şubelerimiz valiliklerce faaliyetten alıkonulmuş daha sonra mahkemelerce açılmıştır.
  • Şırnak ve Diyarbakır şubelerimiz bombalanmış, yerle bir edilmiştir.
  • İstanbul, İzmir, Adana, Elazığ şubelerimiz güvenlik güçlerince sık sık basılarak evraklarına el konulmuştur.

Kürt sorunu, son 500 gün içerisinde çözümsüzlükten kurtulamamıştır. PKK’nin tek yanlı ateşkesmesi ve yaptığı barış çağrısı, sorunun çözümüne ilişkin önemli bir süreci başlatmıştır. Bu sürece, son yıllarda egemen kılınan şiddet ve çatışma kültürüyle değil, halkların kardeşliği ve eşitliği temelinde, barışçıl, demokratik, insan haklarına ve hukua bağlı bir yaklaşım gösterilmelidir. Bu sadece akan kan ve gözyaşının durdurulmasının değil, aynı zamanda Türkiye’nin demokratikleşmesinin de bir başlangıcını oluşturacaktır.

Barışın başlatılmasının nedeni ya da nedenleri her ne olursa olsun, bölgede yaşanılanlar böyle bir süreci zorunlu kılmıştır.

Son bir yılda, çatışmalarda resmi açıklamara göre polis, asker, korucu, sivil halk ve PKK militanı olmak üzere 2950 kişi, resmi olmayan açıklamalara göre de 6100 kişi ölmüştür. Olağanüstü Hal Bölgesi’nde 13 gazeteci öldürülmüştür. 41’i yeni yılın ikinci yarısında olmak üzere 625 faili meçhul cinayet işlenmiştir. 400 köy zorla boşaltılmış, boşaltamamakta direnenlerin köyleri yakılmıştır. 40’ı aşkın HEP, 5 SP ve İP ile 5 İHD’li ile sadece Diyarbakır’da 16 öğretmen öldürülmüştür. Bölgeden 1.5 milyon kişi Türkiye’nin güneyine ve batısına göç etmiştir.

Enflasyonun büyük yüzdesinin bölgede yapılan savunma ve silah harcamalarından ileri geldiği, güvenlik görevlilerinin yüzde 52’sinin doğu ve güneydoğuda bulunduğu yetkililerce açıklanmıştır. Resmi açıklamara göre, Olağanüstü Hal Bölgesi ve mücavir illerden (13 il); yaklaşık 180 bin kamu personeline (askeri ve adli personel hariç) ayda toplam 255 milyar, yılda yaklaşık 3 trilyon tazminat ödenmektedir.  Bu miktar, adli, askeri ve MİT personeline ödenen miktarla 10 trilyona ulaşmaktadır.

Bölgede 300 bine yakın asker bulunmaktadır.

Bir askeri operasyon 13 trilyona mal olmaktadır.

Örneğin Kuzey Irak Operayonunda bir savaş uçağı 900 sorti yapmıştır. Her sortinin bedeli 120 milyondur. Yine harekatta bir helikopter 70 sorti yapmış olup her sortinin maliyeti 70 milyona mal olmuştur. Yine bölgede 44 bin 372 köy korucusu mevcut olup her bir korucunun 1993 yılının ilk 6 yındaki maaşı 2 milyar 203 bindir. Bunların donanımı ve benzeri giderleri ile yıllık 3 trilyona mal olmaktadır.

1980’den bu yana; 353 Jandarma karakolu, 697 Jandarma Lojmanı, 7195 polis lojmanı, binleri aşan polis karakolu, emniyet binaları ve sosyal tesisler yapılmıştır.

Yine 1980’den günümüze değin bölgede 55 cezaevi yaptırılmış olup 255 milyar ödenmiştir. 500’ü 1993 yılında olmak üzere son 600 günde DGM’de 1500 dava açılmış, 13 bin kişi yargılanmıştır. Kısacası bölgede başta yaşam hakkı olmak üğzere insan hakları, hukuk ve demokrasi yok edilmiştir.

Şimdi, PKK tarafından verilen ateşkes kararı ve barış çağrısı Güneydoğu’da ve Doğu’da bu karanlık tabloyu değiştirmek için fırsat yaratmıştır. Bunun barışçı, serinkanlı değerlendirilmesi gerekir. Çünkü bölgenin yazgısı aynı zamanda Türkiye’nin geleceğini belirleyecektir. Bu, insan hakları ve demokratikleşme yolunda da yeni ve katkıda bulunulması gereken bir süreci başlatacaktır.

Akın Birdal
Genel Başkan

Bir cevap yazın