Fatih Portakal, 10 Aralık günü yaptığı haber programında sarf ettiği, iktidarın hak ve özgürlüklere yaklaşımına dair eleştirel söylemleri nedeniyle önce iktidar yanlısı medyada sonrasında da Cumhurbaşkanı tarafından tehdit ve hakaretlere maruz kaldı, hedef gösterildi. Bu söylemler bir yandan Türk Ceza Kanununda tanımlanan tehdit ve hakaret suçunu oluşturmakla yargı makamlarının harekete geçerek sorumlular hakkında soruşturma başlatmasını gerektirmekte, öte yandan geçmiş yıllarda yaşanan ve hedef gösterilmelerinin ardından saldırıya uğrayarak katledilen gazetecileri anımsatmakla, yaşam hakkına yönelik saldırı ihtimalinden kaygı duymamıza neden olmaktadır.
Çeşitli haber kaynaklarından edinilen bilgiye göre; Cumhurbaşkanı Denizli ve Konya’da yaptığı konuşmalarda “Kendini bilmez, haddini bilmez, edep yoksunu, fukarası bir tanesi, çıkmış sokağa davet ediyor. Ahlaksıza bak”, “Birileri çıkmış portakal mıdır mandalina mıdır sokağa çağırıyor. Haddini bil. Bilmezsen haddini, bu millet patlatır enseni” demiş bu sözleri ile suç işlemekle kalmamış, Fatih Portakal’ı hedef göstererek şahsının ve yakınlarının can ve mal güvenliğini tehlikeye atmıştır.
Düşünce, ifade ve basın özgürlüğüne yönelik saldırılar Türkiye’de her daim ciddi bir sorun alanı olmakla beraber son yıllarda bu saldırıların daha pervasızca ve yüksek düzeyde seyrettiği biliniyor.
Oysa; Düşünce ,ifade ve Basın Özgürlüğü Anayasanın, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin (İHAS) ve Medeni ve Siyasi Haklar Uluslararası Sözleşmesi’nin (MSHUS)’nin koruması altında
Anayasa’nın 26. maddesine göre; “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı,resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar.”
Anayasanın 28 inci maddesi’ne göre; “Basın hürdür, sansür edilemez. Basımevi kurmak izin alma ve malî teminat yatırma şartına bağlanamaz…Devlet, basın ve haber alma hürriyetlerini sağlayacak tedbirleri alır.”
İHAS 10. Maddesi’ne göre; “1. Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsar.(…) “
MSHUS 19. Maddesi “1. Herkesin, bir müdahale ile karşılaşmaksızın fikirlere sahip olma hakkı vardır. 2. Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir; bu hak bir kimsenin ülke hudutlarıyla sınırlanmaksızın sözlü, yazılı veya basılı veya sanatsal ürün şeklinde veya kendi tercih ettiği başka bir iletişim vasıtasıyla her türlü bilgi ve düşünceyi arama, edinme ve ulaştırma özgürlüğünü de içerir.
3. Bu maddenin ikinci fıkrasındaki haklar özel bir ödev ve sorumlulukla kullanılır. Bu nedenle bu hak, sadece hukuken öngörülen ve aşağıdaki sebeplerle gerekli olan sınırlamalara tabi tutulabilir:
a) Başkalarının haklarına ve itibarına saygı; b) Ulusal güvenliği veya kamu düzenini veya sağlık ve ahlakı koruma.
MSHUS’nin “Savaş propagandası ve düşmanlığı savunma yasağı” başlıklı 20. Maddesi ise; “1. Her türlü savaş propagandası hukuk tarafından yasaklanır. 2. Ayrımcılığa, kin ve nefrete veya şiddete tahrik eden her hangi bir ulusal, ırksal veya dinsel düşmanlığın savunulması hukuk tarafından yasaklanır.” Demektedir.
Cumhurbaşkanı’nın sözlerini düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirmek Anayasaya göre mümkün değil.
Çünkü yine Anayasa’nın 12. Maddesi “Herkes, kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahiptir. Temel hak ve hürriyetler, kişinin topluma, ailesine ve diğer kişilere karşı ödev ve sorumluluklarını da ihtiva eder” derken,
Temel hak ve hürriyetlerin kötüye kullanılamaması başlıklı 14. Maddesi ise “ Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri, (…)Anayasa hükümlerinden hiçbiri, Devlete veya kişilere, Anayasayla tanınan temel hak ve hürriyetlerin yok edilmesini veya Anayasada belirtilenden daha geniş şekilde sınırlandırılmasını amaçlayan bir faaliyette bulunmayı mümkün kılacak şekilde yorumlanamaz. Bu hükümlere aykırı faaliyette bulunanlar hakkında uygulanacak müeyyideler, kanunla düzenlenir.” Demektedir.
Ve Anayasanın 2. Maddesine göre “Türkiye Cumhuriyeti adalet anlayışı içinde insan haklarına saygılı demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir”.
Ancak tablo ortada..
Bizzat Cumhurbaşkanı, Anayasa ve devletin tarafı olduğu uluslar arası sözleşmelere aykırı davranmakta ve bu davranışında ısrar etmektedir.
İnsan hakları savunucuları olarak; yukarıda özetle ifade etmeye çalıştığımız üzere anayasa ve uluslar arası sözleşmelerle de korunan düşünce, ifade ve basın özgürlüğüne yönelik saldırıların derhal durdurulmasını istiyoruz.
Fatih Portakal’a yönelik saldırıyı kınıyor, suç işleyenler hakkında işlem yapılması için yetkilileri göreve çağırıyoruz.
Ve maruz kaldığı bu saldırı karşısında Fatih Portakal ile dayanışma içinde olacağımızı duyuruyoruz.
İnsan Hakları Derneği
İstanbul Şubesi