Uluslarararası İnsan Hakları Federasyonu Başkanı Patrick Baudouin ve Başkan Yardımcıları Saadedine Zmerli ve Karim Lanidji’nin bugün( 15 Şubat 1999) Diyarbakır’a yapmayı planladıkları ziyarete,OHAL Valiliği yasaklama getirdi.OHAL Valiliğinin kararı FIDH Başkanına ,bugün sabaha karşı 03 00’de, kalmakta olduğu otelde tebliğ edildi.FIDH heyeti bu yasaklama kararı üzerine Türkiye’yi bu sabah terkettiler.
Türkiye’nin insan hakları örgütlerine ilişkin politikası tipiktir ve dünyadaki otoriter/baskıcı yönetimlerin bu konudaki genel karakterinin parçasıdır.
Tipikliği, Türkiye’nin, insan hakları örgütlerinin önemini vurgulayan ulusalüstü insan hakları belgelerinin tümünü imzalamış ve taahhütlerde bulunmuş olmasına karşın, uygulamada insan hakları örgütlerini ve aktivistlerini yoğun bir” yargı gölgesi” altında tutması, etkinliklerine izin vermemesi,yasaklamalar getirmesi ve kamuoyunu aktivistler aleyhine oluşturma ve yönlendirme faaliyetlerine girişmesidir.Türkiye iç hukuku bakımından da, tipiktir.Türkiye’de hem Anayasa’da hem de ilgili yasalarda (2908 sayılı Dernekler Yasası ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası’nda) önceden izin alınmaksızın dernek kurulabileceği, önceden izin alınmaksızın toplantı ve gösteri yürüyüşü yapılacağı bir hak olarak yazılı olmasına karşın , bu hak ve özgürlüklerin kullanılması ile ilgili öne sürülen şartlar, kayıtlamalar, hakkın ancak izinle kullanılabileceğini göstermektedir.Yürütme organı ve bu organa bağlı birimler (Vali. kaymakam,Emniyet müdürlükleri ve benzeri) ne kadar özgürlük verirse o kadar özgürsünüz demektir.Başka pek çok alanda olduğu gibi,bu temel özgürlük alanında da “izin verilen ölçüde özgürlükten” söz edilebilir (siyasal partiler, sendikalar yasalarında da aynı anlayış yasalara ve uygulamaya yansımıştır). Tüm özgürlüklerin temeli olan ifade özgürlüğünün yaşama geçirilmesindeki biçimlerdir, toplantılar, gösteriler, yürüyüşler, dernek, sendika ya da siyasal parti örgütlenmeleri ve faaliyetleri…İfade özgürlüğü tanınmamışsa ya da demokratik bir toplum olma gerekleri ile bağdaşmayacak tarzda kapsamı daraltılmışsa,dernek,sendika ya da benzer biçimdeki örgütlenmeler gerçekte formel yapılar olmaktan öteye bir anlam ifade edemezler.Türkiye’de ifade özgürlüğü 152 yasa ve bu yasalardaki yüzlerce yasa maddesi ile sınırlandırılmış, ceza yaptırımına bağlanmıştır.Bu durum tüm otoriter/baskıcı sistemlerin ve yönetimlerin ortak karakteridir.
OHAL rejimi tıpkı sıkıyönetim rejimi gibi,olağanüstü yönetim usullerinden birisidir ve yasalara göre geçici niteliktedir.OHAL rejimi altında şu an 6 il yönetilmektedir ve bu iller 1978 yılından bu yana sıkıyönetim ve 1987 den bu yana da OHAL ile yönetilmektedir.21 yıldır olağanüstü yönetim usulleri ile yönetilen ve farklı idari ve hukuksal rejime tabi olan bu bölgede, temel haklar idari kararlarla engellenebilmektedir.OHAL bölgesi ve mücavir illere giriş yasağı işte bu tür kararlardandır. Bölgeye ancak yetkili makamların izni ile girebilir, o makamların göstermek istedikleri yerleri görebilir, onların izin verdiği kişilerle görüşebilir, konuşabilirsiniz. Konuşma ve görüşme konularınız da ve kuracağınız cümlelerde kullanacağınız sözcükler de yasaklanmış olmayacak, izin verilen dil. sözcük ve konular olacaktır. Seyahat özgürlüğü ile ilgili,insan hakları örgütlerinin araştırma ve inceleme yapmalarına olanak sağlama gibi yükümlülükler ise sürekli bir” askıya alma hali”nde tutulacaktır.
Demokratik bir toplumda, insan hakları alanında gizlenecek bir şey yoktur.Gezmek, görmek, konuşmak,sormak ve eleştirmek serbesttir. Toplumun gelişmesinin temeli de düşünceleri özgürce ifade etmeye dayanır.Türkiye’de insan hakları, yönetici organların karşı duruşlarına rağmen gelişecektir. Tüm dünyada ve Türkiye’de,insanlar, onur ve haklar bakımından eşit olarak yaşayacaklardır.Her biri birer “değer” olan insan haklarını, çeşitli uluslardan ve cinslerden,sınıf,tabaka ve mesleklerden kardeşlerimizle birlikte savunmaya devam edeceğiz. Karşılaştıkları muameleden büyük üzüntü duyduk. Ancak şaşırmadık.
Hüsnü Öndül
Genel Sekreter