"Kimi resmi kaynaklarca ifade özgürlüğü ile bağlantılı suçlardan dolayı yaklaşık 9.000 kişinin hapiste olduğu kabul edilmiştir." (Türkiye'nin Katılım Yönünde İlerlemesi Üzerine 2001 Düzenli Raporu, sayfa 21. AB Türkiye Temsilciliği web sitesi, Türkçe metin.)
Birkaç gündür, AB'nin geçen yılki raporundaki "açığı" yakalandı ve "Cezaevlerinde 9 bin fikir suçlusu bulunduğunu iddia ediyorlar" diye yazılmaya, söylenmeye başlandı.
Tartışmayı başlatan Sayın Taha Akyol, Milliyet'teki yazısında sayfa numarasını da verdi; ancak AB 2001 İlerleme Raporunda ne yazıldığını ve nasıl yazıldığını aktarmadı. Metinden alıntı yapmadan, yorumunu sundu okurlarına. Okurları ise çok çeşitliydi. Gazeteciler, bakanlar gibi…
Oysa alıntıda da görüldüğü gibi, "ifade özgürlüğü ile bağlantılı suç" nitelemesinde bulunulmaktadır. "Resmi kaynaklar"a hem göndermede bulunulmakta, hem de bu bağlantının "kabul edildiği" ifade edilmektedir.
İHD, 1999 yılında 166, 2000 yılında 418, 2001 yılında 3473, 2002 yılında da 2260 kişi hakkında düşüncelerini açıkladığı için dava açıldığını raporları ile açıklamıştır. Haklarında dava açılanların tümünün tutuklandığını kabul etseniz bile sayı 9 bini bulmaz. Ama bu sayılar bize, Türkiye'de düşünce özgürlüğü hakkının son derece sınırlandırıldığını ve düşüncelerini açıklayanların ceza tehdidi altında tutulduğunu gösterir. Son üç buçuk yılda, 6317 kişinin düşüncelerini açıklamak suretiyle suç işlediği iddiası ile yargılanması hafife alınacak bir olay mıdır? Ayrıca bu sayılar, haklarında dava açılanları ifade ediyor. Soruşturma sırasında gözaltına alınmak suretiyle özgürlüğü kısıtlanan insan sayısı bundan kat kat fazladır.
Adalet Bakanlığı verilerine göre, 2001 yılında "terör suçu" nedeniyle cezaevlerinde bulunan toplam tutuklu ve hükümlü sayısı 8298'dir. Bu sayı, Temmuz 2002 tarihi itibariyle 7981 olup, TCK. 125. maddeden 2055, 146. maddeden 424, 168. maddeden 4785 ve 169. maddeden 717 kişi cezaevlerinde bulunmaktadır.
Belirtilen durumda "ifade özgürlüğü ile ilgili bağlantılı suç" nitelemesi üzerinde durmak gerekir. Bu niteleme bizi Türkiye'de resmi makamların "terör suçu" olarak nitelendirdiği, "siyasi suç" kavramına ulaştırır. "Siyasi suç" kavramının ise ifade özgürlüğü hakkı ile bağlantısı izahtan varestedir. Gerçekten, Türkiye yargı pratiğinde hiçbir şiddet eylemine başvurmadığı halde, "silahlı çete mensubu" olmak suçundan (TCK 168. madde) ve sırf dilekçe verdiği ya da bir panelde konuşma yaptığı için (TCK.169. madde) cezalandırılanların sayısı azımsanamayacak boyutlardadır. Örnek olsun, bu yılın ilk 7 ayında TBMM ve üniversitelere verdikleri dilekçe nedeniyle TCK'nun 169. maddesine göre tutuklananların sayısı en az 572'dir. Bu Adalet Bakanlığı istatistiklerine "terör suçu" olarak yansımaktadır. Oysa dilekçe verme eylemi, düşüncelerin açıklanmasının bir biçimidir. "Düşünce suçu" kategorisi, gazete ve dergiye yazı yazma ile sınırlandırılamaz. Düşüncelerini çeşitli biçimlerde açıklayanların, tutuklanma dışında özgürlüklerinden yoksun bırakılmaları ise ayrı bir sorundur. Yine aynı örneğe dönecek olursak, 2002 yılının ilk 7 ayında dilekçe eylemi nedeniyle gözetim altına alınanların sayısı en az 4007'dir.
Avrupa Birliği organlarına ya da konu ile ilgili eleştirel yaklaşımlarda bulunanlara kızmak, gerçeklerin ve sorunların özünün üstünü örtmek için çeşitli yollara başvurmak yerine; demokratik standartları yükseltmek için çalışmak gerekmez mi?
Hüsnü Öndül
İHD Genel Başkanı