Türkiye’de ırkçı nefret söyleminin giderek arttığı, bu söylemin doğrudan doğruya azmettirme biçimine dönüştüğü ve bunun sonucunda gazetecilere, siyasetçilere, aydınlara yönelik fiziki saldırılar gerçekleştiği, tehdit ve hakaretlerin alenileştiği, açıkça suç işlendiği, kendilerini kanunların üstünde gören MHP yöneticilerinin suç işlediği ve bu durumun seyredildiği bir tam kanunsuzluk halini yaşamaktayız.
Irkçı nefret söylemi ile sürekli olarak HDP ve HDP’li milletvekillerine, belediye eş başkanlarına yönelik söylemin HDP’ye oy veren seçmenlere kadar indirgenmesi adeta seyredilmekte ve bu söylemi kullananlara herhangi bir yasal işlem yapılmaması nedeni ile bu söylemi kullananlar giderek cesaretlenmiş ve başka kesimlere de aynı üslupta nefret söylemini kullanmışlardır.
Siyasi muhalefeti demokrasi için birliğe davet eden 805 aydına yönelik nefret söylemine de seyirci kalınmıştır.
Bu söylemi kullanan MHP’li yöneticiler bu sefer de kendilerini eleştiren siyasetçe ve gazetecilere yönelik nefret söylemini hakaret ve tehditle sürdürmüşlerdir.
Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Selçuk Özdağ, Yeniçağ Gazetesi Ankara Temsilcisi Orhan Uğuroğlu ve Ülkü Ocakları eski başkanı Afşin Hatipoğlu geçen hafta fiziki saldırıya uğramış ve yaralanmışlardır.
Bu saldırı Cumhur ittifakı tarafından açıkça kınanmamıştır. Bunun yerine Cumhur ittifakının küçük ortağı MHP’nin genel başkanı, Karar Gazetesi yazarlarından Elif Çakır, Taha Akyol ve Yıldıray Oğur’u sosyal medya üzerinden hakaret ve tehdit edip hedef göstermiştir. Aynı kişi Ayşenur Aslan ve daha birçok gazeteciyi de hedef göstermiştir. Cumhur İttifakı’nın büyük ortağı AKP ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuya ilişkin suskunlukları Devlet Bahçeli’yi ve kendisinden geri kalmayan başkan yardımcılarını, teşkilat mensuplarını cesaretlendirmeye devam etmektedir.
İnsan Hakları Derneği ifade özgürlüğünün en geniş bir şekilde kullanılmasını savunmaktadır. Bununla birlikte, başkalarına yönelik şiddeti öven, tahrik eden ve nefret söylemi niteliğindeki ifadeler bu kapsamda görülemez. Dahası, yukarıdaki örneklerde görüldüğü üzere eğer ifade ile şiddet arasında bu kadar yakın bir bağ varsa bu ifade türü sadece tehlike yaratan bir ifade değil doğrudan azmettirme olma potansiyelini de taşımaktadır ve mutlak bir şekilde ifade özgürlüğünün sınırlarının dışında görülmelidir.
Bu ifade türüyle, insan hakları hukuku bakımından, tek başa çıkma yolu ceza hukuku araçlarını işletmektir. Türkiye’nin kendi kanunlarını uygulayacak kapasitede asgari demokratik değeri kalmışsa Devlet Bahçeli ve yardımcıları ile bu şekilde nefret söylemi ile tehdit, hakaret ve hedef gösterenler hakkında derhal etkili soruşturma yöntemlerine başvurmalıdır. Bu ifadelerin cezasız kalması, cezasızlık politikasına yeni bir halka eklemiş olacaktır. AİHM’in Demirtaş ve Kavala kararını uygulamayan Türkiye siyasi iktidarının, Devlet Bahçeli ve ekibini mutlak dokunulmaz olarak görmesi bir kara mizah örneğidir.
Irkçı nefret söylemini kullanan, bu söylem ile siyasetçi, gazeteci ve aydınları tehdit ve hakaret edip hedef gösterenleri kınıyoruz. Bu söylem ve saldırılara uğrayanların haklarının savunulmasında yanlarında olduğumuzun bilinmesini isteriz.
İnanıyoruz ki, Türkiye’nin siyasi ve toplumsal muhalefeti demokrasi ve insan hakları ortak paydasında buluşacak ve Türkiye’yi bu tam kanunsuzluk halinden kurtaracaktır.
İnsan Hakları Derneği