Gazeteciler Cengiz Çandar, Hasan Cemal, Ahmet Altan ve Yasemin Çongar Yalnız Değildir

14.08.2012

10 Ağustos 2012 tarihli Yeni Akit Gazetesi’nde, “Sakık’tan Bombalar” başlıklı yazıda, Sakık’ın gönderdiği belirtilen mektupta, tıpkı 14 sene önce “28 Şubat Süreci”nde olduğu gibi, gazeteciler Cengiz Çandar, Hasan Cemal, Ahmet Altan, Yasemin Çongar ile (16 Ağustos 2011’de yaşamını yitiren) merhum Mihri Belli ve DTK Eşbaşkanı Aysel Tuğluk hedef tahtasına konmuş ve peşinen suçlu ilan edilmek istenmişlerdir. 28 Şubat Süreci’nde, Şemdin Sakık’ın ifadeleri üzerine, o dönemin birçok basın ve yayın organında buna benzer saldırı haberleri yapılmıştı. Ayrıca bu ifadeler de gerekçe gösterilerek Genelkurmay tarafından hazırlanan “Güçlü Eylem Planı” adlı andıç belgesinin Türkiye’ye nelere malolduğu hepimizin malumu olup, o dönemin sorumlularının tutuklandığı 28 Şubat soruşturması da devam etmektedir. Bu andıç belgesiyle beraber İnsan Hakları Derneği Genel Başkanı Akın Birdal, İHD genel merkezinde silahlı saldırıya uğramış, birçok gazeteci korku ve tehdit dolu günler geçirmişti.

Bu gazetede bugüne kadar buna benzer çok sayıda kişiyi hedef tahtasına koyan, itibarsızlaştırmaya dönük tamamen provokatif ve manipülatif olduğunu düşündüğümüz haberlere tanık olduk. Bu haberden önce de Gazeteci Ali Bayramoğlu hakkında itibarsızlaştırmaya dönük haberler yapılmış, Sivas Katliamı’nı yapanlar aklanmaya çalışılmıştı. Muhalif Kürt ve sosyalist basına hemen her gün soruşturma açılıp cezalar yağdırılırken, bu ve bunun gibi “haber yapan” merkezlerin, siyasal iktidar tarafından korunup kollanması ve bağımsız olduğu iddia edilen yargının bu tip provokatif ve manipülatif haberlere seyirci kalması, tıpkı 28 Şubat sürecinde olduğu gibi siyasal iktidarla “basın” arasındaki ilişkiyi gösteren tipik bir örnek olduğunu düşünmekteyiz.

Gazeteciler Cengiz Çandar, Hasan Cemal, Ahmet Altan ve Yasemin Çongar, siyasal iktidarın başta Kürt politikası olmak üzere politikalarını sık sık eleştiren ve özellikle de Kürt Sorunu’nun demokratik zeminde çözülmesi gerektiğini belirten gazetecilerdir.

Siyasal iktidarın giderek otoriterleştiği bir dönemi yaşıyoruz. Böylesi dönemlerde siyasal iktidarı eleştiren gazetecilerin hedef gösterilmesi, işlerine son verilmesi alışık olduğumuz bir manzara halini almıştır. Ancak unutulmamalıdır ki bu manzaralar ancak ve ancak antidemokratik yönetimlerde görülür. Böylesi yönetimlerde ifade özgürlüğünden bahsedilemez. Basın özgürlüğünün içerisinde olduğu ifade özgürlüğü en temel özgürlük biçimidir. İfade özgürlüğünün olmadığı toplumlar çağdaş toplumlar değildir. Bu toplumların ilerlemesi ve çağdaş toplumlar içinde yer alması olanaklı olamaz.

Siyasal iktidarın ve devletin güdümünde hazırlanıp servis edilen her türlü saldırı haberini kınıyoruz. Hükümetin yasal sorumluluğunu hatırlatıyor ve tehdit edilen, hedef tahtasına konmak istenen gazetecilerin öncelikle can güvenliklerinin korunmasını, uydurma delillerle başlarına herhangi bir adli olay gelmemesi için de Adalet Bakanlığı’nın ilgili cumhuriyet savcılarını uyarmasını istiyoruz.

İnsan hakları savunucuları, inandıkları düşüncelerini her fırsatta ifade eden ve bunu yazmaktan çekinmeyen gazetecilerin yanındadır ve yanında olmaya devam edecektir.

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ

 

Bir cevap yazın