1990’da Dünya Sağlık Örgütü’nün eşcinselliği “hastalıklar” listesinden çıkardığı tarih olan 17 Mayıs, dünya genelinde Homofobi, Bifobi, Transfobi ve İnterfobi Karşıtı Gün olarak kutlanıyor. 34 yıl sonra, takvim yeniden 17 Mayıs’ı gösterdiğinde bu tarihsel dönemecin kıymetini bir kez daha anlıyoruz ve nefretle mücadelenin önemini vurgulamak üzere sesimizi yükseltiyoruz.
Özellikle geçtiğimiz son on yıl göz önüne alındığında, Türkiye’nin Homofobi, Bifobi ve Transfobi olarak da karşılık bulan nefret suçları sicili oldukça kabarık. Baskı, sadece gelenek göreneklere dayanan toplumsal ahlak gibi bir norm değil, artık bizzat reel siyasetin bir enstrümanı olarak dizayn edilmiş, seçim dönemlerinde bilhassa yükselişi gözlemlenen bir LGBTİ+ karşıtı kampanya olarak hayat bulmuştur. İstanbul Sözleşmesi gibi hayati önem taşıyan uluslararası bir sözleşmeden çekilme gerekçesi olarak varoluşlarının kullanılması bir yana, seçim mitinglerinde kara propaganda aracılığıyla LGBTİ+’ların başat unsur gibi ele alındığına şahitlik ettik. Biz insan hakları savunucuları, ezilenler hiyerarşisi içinde dahi her zaman “tali görülen” LGBTİ+’lara karşı açılan nefret cephesinin ulaştığı sınırları gözlemlemekteyiz. Her yönüyle, açık bir şekilde yurttaşlık haklarını da hedef alan bu ayrımcı kampanyaya bugüne dek sessiz kalmadık, bundan sonra da kalmayacağız.
LGBTİ+’lar bu coğrafyanın diğer tüm yurttaşları kadar anayasal çerçevede korunma, gözetilme hakkına sahiptir, varoluşa dair farklılıkların getirdiği hiçbir ayırt edici özellik dışlanmaya ve ayrımcılığa gerekçe olamaz. Başta translar olmak üzere bu coğrafyada yaşayan LGBTİ+’ların sosyal, kültürel, ekonomik, politik hayatta dezavantaja uğratıldığı su götümez bir gerçektir. Barınma, istihdam edilme, yaşam ve sağlık haklarından mahrum edilme, eğitim ve öğretim hayatında ayrımcılığa maruz bırakılma, aile içi şiddet gibi sayısız emsalde, bu eşitsizliğin ortaya çıktığını biliyoruz. Bu durum, hem LGBTİ+ öz örgütlerince yapılmış raporlamalarda hem de hak temelli faaliyet yürüten STK’ların çalışmalarında açıkça görülmektedir.
Yeni anayasa sürecinin gündeme geldiği şu günlerde, LGBTİ+’ları ve onların temel haklarına yönelen saldırıları görmezden gelen herhangi bir tartışmayı eksik ve kusurlu bulduğumuzu beyan etmekte bir sakınca görmüyoruz. Muhalefet partileri başta olmak üzere tüm siyasi odakların bu “görünmezlik” siyasetine karşı tavır almalarının elzem olduğuna inanıyoruz. Bugüne dek cinsel yönelimlere ve cinsiyet kimliklerine doğru açılan saldırı cephesinin bu görünmezlik zırhından beslendiğini hatırlatmakla yükümlüyüz. Sessizlik, LGBTİ+lara yönelik nefretin suç ortaklığını yapıyor.
2024 Türkiye’sinde iktidar partisi ve onun paydaşı olan ana akım sağ merkezli siyasi güçlerin, bu gerçekliği mücadele edilmesi gereken bir durum olarak kabul etmek yerine, nefreti körükleyecek biçimde ele aldığı ortadadır. 17 Mayıs Uluslararası Homofobi, Bifobi, Transfobi ve İnterfobi Karşıtı Gün vesilesiyle tüm LGBTİ+’ları, hak savunucularını, demokratik kitle örgütlerini ve LGBTİ+ dostu yurttaşları bu inkarcı, saldırgan nefret siyasetine karşı durmaya, sesimizi daha güçlü yükseltmeye davet ediyoruz.
Yaşasın 17 Mayıs!
İnsan Hakları Derneği LGBTİ+ Hakları Komisyonu