Halen İçişleri Bakanlığını sürdüren Süleyman Soylu’nun gerek 24 Haziran seçimleri öncesi gerekse de seçim sonrası kamuoyuna yaptığı açıklamalar hiçbir şekilde kabul edilemez. Soylu, İçişleri Bakanı olduğunu bilerek ve Bakanlığın gücünü arkasına alarak istediği herkesi tehdit edebileceğini ve hedef gösterebileceğini zannediyor. Üstelik kabul edilemez nitelikteki açıklamalarını da cüretkârca savunabilmektedir.
Süleyman Soylu’nun bu tutumu bugüne kadar partisi ve hükümeti tarafından eleştirilmeyerek sahiplenilmiştir. Dolayısıyla Süleyman Soylu şahsında bir hükümet politikası ile karşı karşıya olduğumuzu düşünmekteyiz.
Süleyman Soylu’nun, her biri ayrı ayrı suç teşkil eden, öteden beri yaptığı açıklamalarından bazılarını şöyle özetleyebiliriz:
- 3 Ocak 2018 günü Ankara’da uyuşturucu ile mücadele konulu bir toplantıda kamuoyu önünde açıklama yaparak şüpheli görülecek kişilerin ayaklarının kırılması gerektiğini, bunu yapmayan polisin görevini yapmamış sayılacağını belirterek TCK 214. maddede tarif edilen “suç işlemeye tahrik suçunu” işlemiştir. Bakan’ın söylediği gibi terör veya uyuşturucu operasyonlarında şüpheli olarak yakalanacak kişilerin bacaklarının kırılması TCK 94. maddede tarif edilen işkence suçudur. Aynı zamanda TCK 86. maddede yer alan kişiye yönelik yaralama suçudur.[1]
- Bakanlığı döneminde OHAL KHK’ları ile ihraç edilen Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın henüz yargılanmaları sürerken terörist oldukları yönünde kesin kanaat içeren “Bir Terör Örgütünün Bitmeyen Senaryosu” adıyla kitapçık çıkarılmış ve kitapçığın uluslararası düzeyde yaygınlaştırılmasını sağlamıştır. Yapılan yargılama sonucunda Semih Özakça beraat etmiş, Nuriye Gürmen’e verilen hapis cezasının ise İstinaf Mahkemesi’nde temyiz incelemesi yapılmaktadır.
- 14 Haziran 2018 günü Şanlıurfa’nın Suruç ilçesinde AKP Milletvekili İbrahim Halil Yıldız ve akrabalarının esnaf ziyareti sırasında başlayan kavganın silahlı çatışmaya dönüşmesi sonrası yaptığı açıklamalar ile kişi ve kurumları hedef göstermiştir. Yaşanan olaylar neticesinde 1 kişi ölmüş ve çok sayıda kişi yaralanmıştır. Hastaneye kaldırılan yaralılardan 2 kişi ise silahlı kişiler tarafından hastanede vahşi bir şekilde infaz edilmiştir. 1 kişi ise linç edilmiş ve kaldırıldığı bir başka hastanede ölmüştür. Yaşananların ortaya çıkarılması için olay yerinde inceleme yapmak isteyen Diyarbakır Barosu, Diyarbakır Ticaret Odası, İnsan Hakları Derneği, Diyarbakır Tabip Odası gibi STK’ları hedef göstermiş ve terör örgütleri ile bağlantılı olduklarını iddia etmiştir. İnfaz ve linç eylemini gerçekleştirenler AKP milletvekilinin yakınları ve taraftarları hakkında hâlâ gözaltı ya da tutuklama yapılmamıştır.[2]
- Halen tutuklu bulunan ve hakkında hüküm verilmemiş olan HDP eski Eş Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı adayı Selahattin Demirtaş’ın terörist olduğunu ileri sürmüş, HDP’nin baraj altında bırakılması için “Şunu bilesiniz ki HDP’ye taşıdığınız oyların bu dünyada da öteki dünyada da bu masum millet tarafından hesabı sorulacaktır”[3] şeklindeki sözleri ile CHP’lilere tehditkar ifadelerde bulunmuştur. Soylu’nun suçlama yönelttiği HDP ise legal(yasal) bir siyasi parti olarak faaliyetlerini sürdürmektedir.
- Seçimden sonra Ağrı’nın Doğubeyazıt ilçesi Yangınyurt köyünde M.B. isimli kişinin kimliği belirsiz kişiler tarafından infaz edilmesi üzerine HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan’ı arayarak tehdit etmiştir. [4] Bu olay Türkiye siyasi tarihinde ilk defa yaşanmaktadır.
- CHP’lilerin şehit cenazelerine katılmasını engelleme talimatı verip hızını alamayarak CHP’lileri de tehdit etmiştir.[5]
Türkiye’de bir İçişleri Bakanı bir suç örgütü lideri gibi sürekli konuşup tehditler yapıp suç işliyorsa ve bu kişiye karşı yapılan suç duyuruları sonuç vermiyorsa bu ülkede hiç kimsenin can ve mal güvenliği ile hukuk güvenliği hakkı kalmamıştır. Türkiye’de, savcılıklar doğrudan doğruya bu tip kişilerin koruyucusu durumuna gelmişse orada adaletten bahsetmek mümkün değildir.
Cumhurbaşkanının halen bu konuda bir açıklama yapmayarak olaya seyirci kalması durumu daha da vahim hale getirmektedir.
Bu durumda ne yapacağız?
İnsan hakları savunucuları olarak her koşulda kendi haklarımız da dahil olmak üzere, insan hak ve özgürlüklerini savunacağız.
İHD olarak insan haklarının evrenselliği, bölünmezliği, bütünselliği, bir biri ile bağlantılı oluşu, birinin diğerine tercih edilemezliği ilkelerini savunuyoruz.
İnsan hak ve özgürlükleri konusunun hiçbir ülkenin iç meselesi olmadığı gerçeğinden hareketle, İçişleri Bakanı ve teşkilatının insan haklarını tehdit eden bu söylem ve pratiğine, uluslararası toplumun dikkatini çekiyoruz.
İnsan Hakları Derneği
[1] http://www.ihd.org.tr/icisleri-bakani-istifa-etmelidir/
[2] https://twitter.com/diyarbakirbaro/status/1008770875787829248?s=12
[3] http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/siyaset/1004544/Soylu_bu_kez_CHP_lileri_tehdit_etti.html
[4] http://www.haberturk.com/tv/gundem/haber/2036116-icisleri-bakani-soylu-evet-pervin-buldan-i-aradim
[5] https://www.youtube.com/watch?v=fTH_HpUI_Yo