Coğrafyamızda ifade özgürlüğü ihlalleri had safhaya ulaşmış durumda. Geçtiğimiz hafta Mersin’de halay çekerken slogan atan gençlerin, gözaltına alınmaları, ardından tutuklanmaları ve cezaevine götürülürken ırkçı içerik taşıyan müzikler dinletilmesinin ardından, Siirt, Ağrı ve İstanbul’da da benzeri gözaltı ve tutuklamalar yaşandı. Örneğin, Siirt Kurtalan’da, bir düğün sırasında, halay çektikleri sırada, halay çektikleri müziğin sözleri gerekçe gösterilerek, 2’si çocuk, 4 kadın tutuklandı.
Tutuklamaların gerekçesinde bir trol hesap olan Ajans Muhbir’in dayanak olarak gösterilmesi de ayrı bir tartışma konusu.
Benzer olaylarla ilgili olarak, Yargıtay kararları olmasına rağmen ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin defalarca benzer olaylarda Türkiye’yi ifade özgürlüğünü ihlal ettiği gerekçesiyle mahkum etmiş olmasına rağmen, adeta “cadı avına” dönüşen bu uygulamanın, akıl dışı olduğunu düşünmekteyiz.
Bu gözaltı ve tutuklamalar, ifade özgürlüğünün engellenmesi oluşturması yanında aynı zamanda insanların özel hayatlarına da müdahaledir. Örneğin, gittikleri düğünlerde sadece kendilerine ait olan alanlarda, her zaman düğünlerde çalınan şarkılarla, halay çeken insanların tutuklanması, akıl dışıdır. Kaldı ki Türkiye Cumhuriyeti Devletinin, hem iç hukukuna hem de altına imza attığı Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin hükümlerine tamamen aykırı bir uygulamadır.
Halay çeken insanların gözaltına alınıp tutuklanması, cezaevine götürülürken onlara dinletilen ırkçı şarkılar düşünüldüğünde Diyarbakır Cezaevi’nde 90’lı yıllarda Esat Oktay Yıldıran tarafından Kürt insanlarına uygulanan işkence ve bu işkenceye dayanak olan devlet aklının, aynen devam ettiğini düşünmekteyiz.
Bu yaklaşımın çok tehlikeli, çözümsüzlük politikalarını derinleştirici bir yaklaşım olduğuna inanıyoruz Türkiye Cumhuriyeti devletini bu uygulamadan derhal vazgeçmeye çağırıyoruz. Yargı, siyasi aklın bir aracı olarak kullanılamaz. Bu nedenle yargı mensuplarının da bu konuda dikkatli davranarak Türkiye Cumhuriyeti devleti hukukunun ifade özgürlüğünü düzenleyen hükümlerini ve altına imza atılan uluslararası sözleşmelerin, ifade özgürlüğü ile ilgili düzenlenmiş olan hükümlerini dikkate almasını öneriyoruz.
Bu tür yaklaşımlar, ancak çatışmacı politikaları destekler. İnsan hakları savunucuları olarak daima Kürt sorununun barışçıl şekilde çözümlenmesini isteyen bizler, bu tür uygulamalardan derhal vazgeçilmesinin son derece önemli olduğunu düşünüyoruz ve ayrıca kendilerine muhalefetim diyen “kesimlerinde” bu konuda duyarlı olmasını, ses çıkarmasını, talep yükseltmesini öneriyoruz.
İnsan Hakları Derneği