1993 yılında, Birleşmiş Milletlerin almış olduğu bir kararla, 3 Mayıs, Dünya Basın Özgürlüğü Günü olarak kabul ediliyor.
Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) örgütünün, 2003 yılında yaptığı bir araştırmaya göre, Türkiye Cumhuriyeti devleti, gazetecilere yönelik saldırılar konusunda, dünyada üçüncü sırada yer alıyor.
Yaşadığımız coğrafyada gazeteciler özellikle muhalif gazeteciler, her zaman baskı altında oldular. Birçok gazeteci katledildi ve bugüne kadar failleri yakalanmadı ve açıklanmadı.
Cumartesi Anneleri’nin her hafta Galatasaray Meydanı’nda yaptığı eylemin kolluk güçleri ve Valilik tarafından engellenmesi esnasında birçok basın çalışanı polis şiddeti ile karşılaştı ve bir basın çalışanının parmağı kırıldı.
2023 yılı da diğer yıllar gibi muhalif gazeteciler ve özellikle Kürt gazeteciler açısından, son derece baskı dolu bir yıl oldu. Geçtiğimiz hafta İstanbul merkezli operasyonda, 9 Kürt gazeteci gözaltına alındı ve 3 gazeteci tutuklandı. Tutuklanan gazetecilerden Mezopotamya Ajansı muhabiri Esra Solin Dal götürüldüğü Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevi’nde çıplak aramaya maruz kaldı.
Yenikapı’daki Newroz kutlamalarını izlemek isterken gözaltına alınan AFP video muhabiri Eylül Deniz Yaşar’a, “Sizi Yahudiler gibi sabun yapmadığımıza dua edin” diyerek antisemit ırkçı söylemde bulunan polis, gazetecilerin içinde bulunduğu durumun ne denli sorunlu olduğunu gösterdi.
BİA Medya Gözlem raporuna göre; üç ayda en az 195 gazeteci yargılandı, 11 gazeteci gözaltına alındı, 4 gazeteci saldırıya uğradı, 41 gazetecilik içeriğine erişim engeli getirildi, RTÜK tarafından 42 Milyonluk ceza kesildi 10 gazeteci işsiz kaldı ve son on yılda 76 gazeteciye Erdoğan Mahkumiyeti yaşatıldı.
Dün tüm coğrafyada coşkuyla kutlanan 1 Mayıs kutlamaları İstanbul’da Valilik’in OHAL’i andıran yasaklarıyla adeta tüm şehri açık bir hapishaneye çevirdi. Saraçhanede toplanan kitleye polis biber gazı ve plastik mermi ile müdahale etti ve işkenceyi görüntülemek isteyen basın emekçileri yine polis tarafından darp edildi. Bir polis amirinin kameralara yansıyan görüntülerinde “basını süpürün” sözü ise yapılan işkenceyi adete tescilleyen nitelikteydi. Polis şiddetini görüntülemek isteyen gazeteciler Fatoş Erdoğan ve Umut Taştan polisin sert müdahalesi sonucu yaralandı.
Evet bugün Dünya Basın Özgürlüğü Günü.
Yaşadığımız coğrafyada, ifade özgürlüğü, bir sorun olarak varlığını koruyor. Resmi ideolojinin kırmızı çizgileri, Kürd sorunu, Ermeni soykırımı Kıbrıs’taki askeri varlık tartışmaya açıldığında, farklı fikirlere tahammülü olmayan devlet yapısı, her zaman karşımızda oldu. Bu yapı, bugün de devam ediyor. Ancak ifade özgürlüğü açısından özellikle son 5 yıldır hiç yaşamadığımız kadar zorlu bir süreç yaşamaktayız.
Oysa Türkiye Cumhuriyeti devletinin anayasası, iç hukuku ve özellikle altına imza attığı uluslararası sözleşmeler, ifade özgürlüğü konusunda önemli düzenlemelere sahip.
Türkiye Cumhuriyeti devleti, hukuk devleti olamadığı için her zaman yazılı hukukla, uygulama arasında büyük farklar söz konusu. Bu nedenle ifade özgürlüğü konusunda çok büyük sorunlar yaşamaktayız.
Sadece gazeteciler değil sosyal medya paylaşımı nedeniyle de toplumun birçok kesiminden insan, gözaltına alınıp tutuklanabiliyor.
Coğrafyamızda yaşadığımız sorunların, temel meselelerin, çözülmesi için, her şeyden önce ifade özgürlüğünün sağlanması, konuşmanın önündeki yasakların kaldırılması, gerekiyor.
Bu nedenle bizler insan hakları savunucuları olarak, Musa Anter, Metin Göktepe, Hrant Dink, Kadri Bağdu ve katledilen tüm gazeteciler için Birleşmiş Milletler Dünya Basın Özgürlüğü Günü’nde, bir kez daha ifade özgürlüğü konusundaki çağrılarımızı, tekrarlıyoruz.
İnsan Hakları Derneği