Türkiye’de hapishaneler sorunu çok katmanlı ve çok boyutlu bir mesele. Ne yazık ki bu çerçevede yaşanan sorunların birkaç müdahale ile çözülmesi neredeyse imkânsız durumdadır. Ancak yine de belli değişikliklerle en azından mağduriyetlerin giderilmesi mümkündür.
Ulusal ve uluslararası insan hakları hukukunda; mahpusların hakları ile ilgili oldukça gelişmiş standartlar olmasına karşın mahpuslar, ilgili hakları ve düzenlemeleri doğrudan kullanamamakta, tutuldukları yerlerde bulunan yetkililer aracılığı ile ancak kullanabilmektedir. Hakların kullanımının, bir başka kişinin elinde/yetkisinde olması, bunların aynı zamanda keyfi biçimde kısıtlanmasını olanaklı kılmaktadır. Yetkililer, hapishane müdürleri, kaynağını uluslararası insan hakları sözleşmeleri ve Anayasa’dan alan yasal düzenlemelere aykırı işlemler ve uygulamalar yapmaktadır. Bu durum mahpuslarda, ailelerinde, avukatlarında ve biz insan hakları örgütlerinde hapishane sistemine ilişkin ciddi güvensizlikler oluşturmaktadır. Bir bütün olarak bu saptamalar, hapis cezalarının infazında özgürlüğünden yoksun bırakılmanın kendi başına yeterli bir ceza olduğu gerçeğinin göz ardı edildiği ve gerek hapishanenin fiziksel koşulları ve gerekse uygulanan rejimin, çekilmekte olan cezanın şiddetini daha da arttırdığını göstermektedir. Mahpusluğun bu “ağırlaştırılmış” koşullarını etkin biçimde denetleyecek bir mekanizma bulunmamaktadır. Mahpusun avukat görüşü, arkadaş görüşü ve aile görüşlerinden mahrum bırakılması, yine dışarıyla iletişim bağı olan telefon, faks ve mektup hakkının engellenmesi gibi uygulamalar insanlık onuruna aykırı uygulamalardır. Mahpusun işkence ve onur kırıcı ceza işlemlerine maruz bırakılması demektir. Bütün bunlarla baş etmek için infaz düzenlemelerinin BM Mandela Kuralları referans alınarak tekrardan gözden geçirilmesi bir zorunluluktur.
Öncelikli olarak Türkiye’nin insanları hapsetme üzerine kurulu zihniyetini değiştirmesi gerekmektedir. Sürekli olarak hapishane kapasitelerini artırmaya yönelik yatırımlar yapmak, artan hapishane mevcutları ile başa çıkabilmek için adaletsiz af kanunları çıkarmak, eşitlik ilkesi ile bağdaşmayan uygulamalarda ısrar etmek sorunu çözmekten çok içinden daha da çıkılmaz hale getirmektedir.
Türkiye cezaevlerinde hâlâ 300 bin civarında tutuklu veya hükümlü mahpus bulunmaktadır. Bu sayı ceza ve infaz kurumlarının mevcut kapasitelerinin oldukça üzerindedir. Bunun dışında denetimli serbestlik adı altında cezalarının (TMK kapsamındakiler hariç) son 3 yılı kalanlardan tahliye edilip infazları henüz tamamlanmamış on binlerce kişi olduğu bilinmektedir. Bu sayının yüz binin üzerinde olduğu da ifade edilmektedir.
Türkiye’de yaşanan bu adalet krizinin çözümü ancak ve ancak ceza mevzuatında yapılacak köklü değişikliklerle mümkündür. Bu değişikliklerin de Türkiye’nin tarafı olduğu uluslararası sözleşmeler, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararları ve içtihadı, evrensel insan hakları değerleri ile uyumlu olacak bir biçimde yapılması zorunludur.
Raporun tamamı için: 2020- Yılı-Hapishaneler-Raporu