Gezi Davası’nda Osman Kavala, Can Atalay, Çiğdem Mater, Tayfun Kahraman ve Mine Özerden’e verilen cezaların dün Yargıtay tarafından onaylanmasıyla, yalnızca yaşadığımız ülke için değil tüm yeryüzü için adalet talep eden insan hakları savunucularına yargı eliyle bir kez daha zulmedilmiştir. Tümüyle akla, vicdana ve hukuka aykırı bu kabul edilemez kararla sadece insanı, çevreyi, doğayı savunan dostlarımız değil, hak ihlallerini, doğanın, çevrenin yıkımını engelleme sorumluluğunu yüklenen herkes cezalandırılmaya, yurttaşların yaşam dünyalarına ilişkin bağımsız karar verme kapasitesi, yurttaş iradesi ortadan kaldırılmaya çalışılmaktadır.
Baştan beri yargı aracılığıyla siyasal bir intikam davası olduğunu bildiğimiz Gezi Davası’nda Osman Kavala, Can Atalay, Çiğdem Mater, Tayfun Kahraman ve Mine Özerden’e verilen cezaların dün Yargıtay tarafından onaylanması, Türkiye’de yargının artık sadece siyasi bir cezalandırma mekanizması olarak işlediğinin ve tüm hukuki zeminlerini terk ettiğinin ilanıdır.
Bu kabul edilemez onama kararıyla sadece yaşadığımız ülke için değil tüm yeryüzü için adalet talep eden insan hakları savunucularına yargı eliyle bir kez daha zulmedilmiştir. İnsan haklarını savunmanın esasının adaletsizliği görme kapasitesi olduğu bilinciyle, bu kararla sabitlenen adaletsizliğe karşı adaleti savunma inadımızı sürdüreceğiz. İtiraz etmenin, haksızlığı ilan etmenin bu ağır suçlulaştırılmasına karşı itiraz etmekten, haksızlığı, adaletsizliği dile getirme sorumluluğumuzdan vazgeçmeyeceğiz.
Tümüyle akla, vicdana ve hukuka aykırı bu kararla sadece insanı, çevreyi, doğayı savunan dostlarımız değil, hak ihlallerini, doğanın, çevrenin yıkımını engelleme sorumluluğunu yüklenen herkes cezalandırılmaya, yurttaşların yaşam dünyalarına ilişkin bağımsız karar verme kapasitesi, yurttaş iradesi ortadan kaldırılmaya çalışılmaktadır.
Buna karşın, şimdi acil görev ve sorumluluğumuz, böylesi bir hukuksuzluğun ve baskı ortamının bizleri teslim almasına izin vermemektir. Topluma reva görülen bu adaletsizliğin karşısında kayıtsız ve sessiz kalmamalıyız. Aksine insan hakları ve demokrasi ilkelerine sahip çıkmakta, hak siyaseti yapmakta ısrar etmeliyiz.
Bizler; insan haklarına saygının, demokrasinin ve hukukun üstünlüğünün korunması için yıllardır mücadele eden kurumlar olarak, bu kararı en sert şekilde kınıyor ve reddediyoruz. Siyasal iktidara öncelikle Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Savunucuları Bildirgesi’nin tüm hükümlerine uygun bir şekilde insan hakları savunucularını korumakla yükümlü olduğunu bir kez daha hatırlatmak istiyoruz. Yanı sıra, siyasal iktidarı yargı üzerinde sürdürdüğü baskıya derhal son vermeye, Anayasa’ya ve başta Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) olmak üzere altına imza atılan uluslararası sözleşmelere ve bu bağlamda oluşan yükümlülükler gereği AİHM kararlarına uymaya davet ediyoruz.
Hak savunuculuğu cezalandırılamaz.
Hak savunucuları üzerindeki baskı ve yargısal tacizlere derhal son verilsin!
İnsan Hakları Derneği – Türkiye İnsan Hakları Vakfı