İHD 1999 – 2009 DÖNEMİ KARŞILAŞTIRMALI İNSAN HAKLARI İHLALLERİ BİLANÇOSU |
İHD ve TİHV olarak ayrı ayrı hazırladığımız 2009 yılı hak ihlalleri raporlarımızı birlikte açıklıyoruz.
2009 yılında çeşitli hak başlıklarında yaşanan ihlal iddialarını değerlendirdiğimizde; bu ihlallerin 2008 yılından pek farklı olmadığını, silahlı çatışmalarda yaşamını yitirenler hariç diğer hak başlıklarında ihlallerin artarak devam ettiğini belirtmek isteriz.
YAŞAM HAKKI İHLALLERİ
Yaşam hakkı ihlallerini alt başlıklar halinde irdelediğimizde; güvenlik kuvvetlerinden kaynaklanan ve yargısız infaz olarak nitelendirdiğimiz ihlallerin artarak devam ettiğini görüyoruz. 2007 yılında PSVK’da yapılan değişiklikle güvenlik kuvvetlerinin silah kullanma yetkisinin kolaylaştırılması bu ihlallerde yaşanan artışın en önemli sebeplerinden birisidir. 2009 yılında İnsan Hakları Derneği Özel Köy Koruculuğu Raporu’nda da belirtildiği gibi Koruculuk sistemi kaldırılmadığı sürece koruculardan kaynaklanan öldürme olaylarındaki artış korkarız ki devam edecektir. Bilge Köyü Katliamı bunun en tipik ve acımasız örneklerinden birisi olmuştur.
Cezaevlerinde ve gözaltı merkezlerinde ölümler devam etmektedir. Bu hususla ilgili olarak İHD’nin 2009 yılı Cezaevi Özel Raporu’nda belirtilen hususlar dikkate alınarak acilen İşkenceye Karşı Sözleşmeye Ek Seçmeli Protokol’ün onaylanması ve bir an önce Ulusal Önleme Mekanizması’nın kurulması gerekmektedir. Ayrıca Polis ve Jandarmanın denetimi ile ilgili hükümetin gündeminde bulunan düzenlemenin bir an önce yapılması da cezaevleri ve gözaltı merkezlerindeki ihlallerle mücadelede faydalı olacaktır.
2009 yılında mayın ve sahipsiz bomba patlaması sonucu çok sayıda sivilin ölümü ve yaralanması gerçekleşmiştir. 2009 yılında sadece Suriye sınırındaki mayınların temizlenmesi ile ilgili yasal düzenleme yapılmış ancak asıl sorun yaratan ülke içindeki mayınlı sahaların temizlenmesi ile ilgili hiçbir tedbir alınmamıştır.
2009 yılında devletin Kürt sorununu resmen kabul etmesine rağmen Kürt sorununun demokratik ve barışçıl çözümü için hükümetin hiçbir Anayasal ve yasal düzenleme yapmaması sonucu 2010 yılı ile birlikte silahlı çatışmalar tekrar başlamıştır. 2009 yılında Kürt sorununun kabul edilip çözüleceğine dair beyanlar bile silahlı çatışmalarda yaşamını yitirenler açısından sayısal olarak bir azalmaya neden olmuştur. İstatistikler göstermiştir ki; Kürt sorununun demokratik ve barışçıl çözümü ile ilgili atılacak adımlar yaşam hakkı ihlallerinde azalmaya ve belki de tamamen minimum seviyeye inmesine vesile olacaktır.
Silahlı çatışmaların uzun yıllar devam etmesi ve bir türlü sonlandırılamaması, şiddet kültürünün oluşması, polis ve asker intiharlarında da belirgin bir şekilde artışa sebep olmaktadır.
Kadına ve çocuğa yönelik yaşam hakkı ihlalleri maalesef azalmamaktadır. Namus cinayetleri, kadın ve çocuk intiharları çatışmasızlık ortamında ve şiddet kültürü ile baş edilebilecek bir ortamda mücadele edilebilecek konular olarak gözükmektedir.
İŞKENCE VE KÖTÜ MUAMELE
2009 yılında maalesef işkence ve kötü muamele, onur kırıcı ve küçük düşürücü davranış ve cezalandırmalarda ihlal iddialarında artış bulunmaktadır. 12 Eylül rejimi ve devamındaki silahlı çatışma ortamı Türkiye’de cezasızlık politikasının oluşumunu sağlamış, zamanla bu politika bir kültür halini almıştır. Cezasızlık kültürü ile mücadele edilmediği sürece işkence ve kötü muamele iddialarında bir azalma beklenmesinin mümkün olmadığını belirtmek gerekir. Hükümetin “işkenceye sıfır tolerans” söylemi maalesef sözde kalmış, işkence ile etkin bir mücadele yürütülememiştir. Adalet Bakanlığı verilerine göre 2008 yılında işkence ve eziyet suçlarında 153 dava açılmış, 403 kişi sanık olarak yargılanmıştır. Buna karşın güvenlik kuvvetlerine mukavemet (karşı koyma) diye adlandırdığımız TCK 265. maddeden vatandaşlara karşı 2008 yılında 11256 dava açılmış, bu davalarda 18859 kişi sanık olarak yargılanmıştır. 2008 yılı rakamlarına göre her bir adet işkence ve eziyet davasına karşılık 76,9 mukavemet davası açılmaktadır. Bu rakamlar cezasızlık kültürünün devam ettiğini göstermektedir.
DÜŞÜNCE, İFADE VE BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ
Türk Ceza Yasası’nın 134, 214, 215, 216, 217, 218, 220/6,7 ve 8, 222, 277, 285, 288, 300, 301, 305, 314/3, 318 ve 341. maddelerinde; Terörle Mücadele Kanunu, Kabahatler Kanunu, 2911 Sayılı Kanun, Siyasi Partiler Kanunu, Sendikalar Kanunu, Dernekler Kanunu ve Atatürk’ü Koruma Kanunu’nda bu hak alanını sınırlayan çok önemli düzenlemeler bulunmaktadır. 2009 yılında bu düzenlemelerle ilgili hükümet tarafından hiçbir değişiklik yapılmamıştır. Tespitlerimize göre; 2009 yılı içerisinde düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında 569 kişi ceza almış, 36 gazeteci tutuklu yargılanmaya devam etmiş, 44 kez gazete, dergi ve televizyon yayınları durdurulmuş, 23 etkinlik yasaklanmış, çok sayıda kitap toplatılmış ve TİB verilerine göre 11 Mayıs 2009’a kadar 2601 web sitesi kapatılmış, 167 web sitesine erişim engeli getirilmiştir. Basın mensuplarının görevleri nedeniyle karşılaştıkları soruşturmalar yüzlerle ifade edilmektedir. İfade özgürlüğü yasakları çok sayıda siyasetçi, sendikacı, insan hakları savunucusu, öğrenci ve belediye başkanının “yasa dışılıkla” suçlanmasına sebep olmuştur. 2009 yılı; düşünce, ifade ve basın özgürlüğü açısından kötüye gidişin yaşandığı bir yıl olmuştur.
TOPLANTI VE GÖSTERİ YÜRÜYÜŞÜ HAKKI
2009 yılında da 2911 sayılı kanun değiştirilmediği gibi bu hak alanındaki ihlaller giderek artmıştır. Toplantı ve gösterilere güvenlik kuvvetlerinin yaptığı müdahaleler sonrasında ağır ihlaller yaşanmıştır. Doğu ve güneydoğu Anadolu bölgesi başta olmak üzere 1 Mayıs’ta İstanbul’da, Aralıkta Ankara’da Tekel işçilerine olmak üzere kitlesel 229 toplantı ve gösteriye müdahale edilmiş, bu müdahalelerde 6 ölüm, 356 yaralanma, 7718 gözaltı ve 1923 tutuklama gerçekleşmiştir. Toplantı ve gösteri yapma hakkı 2009 yılında ağır bir biçimde ihlal edilmiştir.
ÖRGÜTLENME ÖZGÜRLÜĞÜ
2009 yılında 10 siyasi parti, dernek ve vakıfla ilgili kapatma davası sürmüştür. DTP’nin kapatılması bu hak alanındaki ağır ihlali ortaya koymuştur. 227 kere parti ve dernek binalarına kimliği belirsiz kişilerce saldırılar düzenlenmiştir. 2009 yılında özellikle, siyasal partiler rejiminin değiştirilmemiş olması, siyasi iktidarın bu alandaki yargı vesayetini sürdürmesinde etkili olmuştur.
KİŞİ GÜVENLİĞİ VE ÖZGÜRLÜĞÜ İLE MAHPUS HAKLARI
2009 yılında cezaevlerinde tutulan ve tedavi edilmeleri için tahliyeleri gereken ağır hasta 49 mahpus bulunmaktadır. 2009 yılı sonu itibariyle toplam 118.000 kişi cezaevlerinde tutulmuştur. Bunlardan 60598’i tutuklu, 58331’i hükümlüdür. Tutuklu yargılamalarının oranının yüksekliği tutuklama rejiminin ne kadar ağır olduğunu ortaya koymuştur. Tutuklu yargılama oranı ilk defa bu kadar yüksek bir orana ulaşmıştır. Cezaevlerinde hak ihlalleri yoğun olarak yaşanmaya devam etmiştir. İmralı Cezaevi toplumsal gerginliğin artmasının sebebi olarak mevcut konumunu korumuştur. Bu cezaevinin sivil toplum örgütleri tarafından incelenme isteği 2009 yılında da yerine getirilmemiştir.
2009 yılında cezaevlerinde 2544 çocuk tutuklu, 245 çocuk hükümlü tutulmuştur. Çocuklarla ilgili tutuklama oranının bu kadar yüksek olması eski DGM’lerin devamı olan Özel görevli ve yetkili ağır ceza mahkemeleri uygulamalarının antidemokratikliğini ve baskıcı bir ceza sistemi olduğunu göstermiştir. 2009 yılında Türkiye Çocuk Hakları Sözleşmesi’ni çok ağır bir biçimde ihlal etmiştir.
2009 yılında linç girişimleri sonucunda toplam 4 kişi yaşamını yitirmiş, 43 kişi yaralanmış, 13 kişi memleketlerine geri dönme kararı almak zorunda kalmış ve 42 ev ve işyeri hasar görmüştür. Linç pratiklerinin kolaylıkla sergileniyor olması tüm yurttaşlar açısından kişi güvenliğini tehdit eden önemli bir sorun olarak ortada durmaktadır.
MÜLTECİ VE SIĞINMACI HAKLARI
2009 yılında bu alanda hiçbir somut ilerleme olmamıştır. Sığınmacılardan alınan yüksek ikamet harcı uygulaması ciddi sorunlara neden olmaya devam etmiştir. Türkiye bir geçiş ülkesi olması nedeniyle 2009 yılında 23014 göçmen ve sığınmacı gözaltına alınmış, göçmen ve sığınmacılardan 33’ü yaşamını yitirmiştir.
İNSAN HAKLARI SAVUNUCULARINA YÖNELİK BASKILAR
2009 yılında insan hakları savunucularına yönelik baskılar giderek artırılmıştır. İHD Genel Başkan Yardımcısı Av. Muharrem ERBEY Aralık ayında Diyarbakır’da tutuklanmış, İHD MYK üyesi Av. Filiz KALAYCI’ Mayıs 2009’da Ankara’da tutuklanmış, 8 ay sonra Ocak 2010’da serbest bırakılmış, İHD Onur kurulu üyesi Yüksel MUTLU Mayıs 2009’da İzmir mahkemesi tarafından tutuklanmış yaklaşık 6 ay sonra Kasım 2009’da serbest bırakılmış, İHD Rize eski şube yöneticisi Gençağa Karafazlı Haziran 2009’da beri Rize’de tutukludur. İHD Adana eski Şube Başkanı ve yöneticisi haklarında çok sayıda dava açılması ve ceza verilmesi nedeniyle Türkiye’yi terk etmek zorunda kalmışlardır. Çok sayıda İHD Yönetici ve Üyesi hakkında ve TİHV Genel Başkanı Şebnem Korur Fincancı hakkında soruşturma ve davalar devam etmektedir. Bu dava ve soruşturmalar göstermektedir ki; Türkiye’nin taraf olduğu BM Genel Kurulu’nca kabul edilen İnsan Hakları Savunucuları’nın Korunması Bildirgesi fiilen işletilmemiştir. İçişleri Bakanlığı’nın 2004/139 sayılı Genelgesine rağmen uygulamada baskıların artırılması hükümetin insan hakları yaklaşımının güvenlik eksenli olarak sürdürüldüğünün somut göstergesi olmuştur. Türkiye tarafsız ve bağımsız bir ulusal insan hakları kurumuna kavuşamamıştır. Bununla ilgili İnsan hakları örgütlerinin geri çekilmesi gerektiğini belirttiği yasa tasarısı TBMM Anayasa Komisyonu’nda beklemektedir.
Sonuç olarak 2009 yılında insan hakları açısından yukarıda belirtilen başlıklarda silahlı çatışmalarda yaşamını yitirenler hariç diğer alt başlıklarda ilerleme olmadığı gibi kötüye gidişi gösteren durumlar yaşanmıştır.
İNSAN HAKLARI DERNEĞİ | TÜRKİYE İNSAN HAKLARI VAKFI |