İNSAN HAKLARI SAVUNUCULARINA VE TOPLUMSAL MUHALEFETTE KARŞI HAK İHLALLERİNE SON VERİLMELİDİR

1986 yıllında kurulan İnsan Hakları Derneği (İHD), kurulduğu günden bu yana ülkemizde hak ve özgürlük bilincinin geliştirilmesi, hak ve özgürlük alanına yönelik ihlallerinin tespiti ve sorumluların açığa çıkarılması mücadelesini verirken onlarca İHD üye ve yöneticisi, gözaltına alınmış, tutuklanmış, kaybedilmiş ve öldürülmüştür.

Avrupa Birliğine giriş süreci, demokrasi ve özgürlük söylemlerinin sıkça dile getirildiği AKP iktidarında da insan hakları savunucularının payına düşen yine gözaltı, tutuklama ve mahpusluk olmuştur. AKP iktidarı, bir yandan İçişleri Bakanlığı’nın 2004/139 Sayılı Genelgesiyle BM İnsan Hakları Savunucularının Korunması Bildirgesini yürürlüğe koyarken diğer yandan insan hakları savunucularını karşı adeta cadı avına çıkarak birçok İHD yöneticisi ve üyelerini tutuklamaya başlamıştır. Bu süreçte,İHD Diyarbakır Şube Başkanı ve İHD Genel Merkezi Genel Başkan Yardımcısı Muharrem ERBEY, Diyarbakır Şube yöneticileri Roza ERDEDE ve Aslan ÖZDEMİR, İHD Siirt Şube Başkanı Vetha AYDIN, Mardin Şube yöneticisi Abdülbaki ÇOĞATAY, İHD Aydın Şube yöneticileri Mehmet Şerif SÜREN ve Orhan ÇİÇEK tutuklanmış ve tutukluluk durumları halen devam etmektedir.

Geçmişte başta İHD olmak üzere, devletten ve hükümetlerden bağımsız, gönüllü insan hakları örgütlerinin ulusal ve uluslar arası alanda yarattığı olumlu etkiyi bertaraf etmek isteyen devlet, insan hakları örgütlerine karşı adeta ‘memlekette komünizm lazımsa onu da devlet getirir’ mantığı ile bağımlı ve devletin sesini yansıtabilecek resmi insan hakları kurum ve kuruluşları kurmaya başlamış ancak bir süre sonra devlet tarafından kurulan resmi insan hakları kurum ve kurullara yurttaşlarca itibar edilmediğini fark edince bu kez ya insan hakları örgütlerini yörüngesine almaya, ya da yörüngeye alınmayanları tasfiye çabasına girişmiştir.

Bugün toplumsal muhalefettin hemen hemen her kesimine, terörist ve yasadışı örgütlerle bağlantılıdır diyerek damgalayan mevcut iktidar, insan hakları savunucularına da aynı operasyonları uygulayarak insan hakları mücadelesini sekteye uğratacağını ve buna göre tutum aldıracağını zannetmiştir. Ancak bu çabalar nafiledir. İHD dün olduğu gibi bugünde ülkedeki her insan hak ve özgürlük alanın ve sorunun, gerçek ve bağımsız sesi olmaya devam etmektedir, edecektir.

Başta İHD üye ve yöneticileri olmak üzere, toplumsal muhalefette gözaltı ve tutuklama suretiyle uygulanan baskı yöntemlerine bir an önce son verilmelidir. 

KENDİNİ ANADİLİNDE SAVUNMAK TEMEL İNSAN HAKKIDIR.
Bir yandan tüm toplumsal muhalefette uygulanan baskı politikaları diğer yanda bugünlerde Kürt sorunu eksenindeki tartışmaların kilitlendiği Diyarbakır’daki KCK davası olarak nitelendirilen davada anadilleri olan Kürtçe ile savunma yapmak isteyen tutukluların bu taleplerinin ret edildiği veya yargılama sürecinde de ret edileceği yönündeki bilgileri kaygıyla izlemekteyiz.

Geçmişte Kürtlere her yerde dillerini yasaklayan ve Kürtçe konuştukları için para cezası veren zihniyet şimdi kendini Mahkeme salonlarında var etmeye çalışmaktadır. Yakın zamanda Üniversitelerde seçmeli ders olarak Kürtçe öğrenmek istediğini bildiren yüzlerce öğrenciyi okullarında uzaklaştıran, Kürtçe siyaset yaptı diye yüzlerce Kürt siyasetçiyi para cezalarına mahkum eden, toplumsal taleplerin baskısı ile bir yanda Özel Kürtçe kurslarını serbest bırakmak ve diğer yandan TRT6 (Şeş) gibi televizyon kanalını açmak zorunda kalan devlettin, cezalandırılmaları için hakkında dava açılan Kürtlere kendilerini kendi dillerinde savunma imkanı vermemesini Kürtleri yasaklarla uslandırma çabasının devamı olarak görmekteyiz.

Kolektif haklar bağlamında atıf yapılan Lozan Antlaşmasının düzenlemesi yanında bireysel haklar bağlamında Ceza Mahkemeleri Kanun 202.maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6/3.e bendine göre ‘meramını anlatacak ölçüde Türkçe bilmiyorsa’ sanığa veya mağdura tercüman tayin edilir denmesine rağmen ‘Türkçe biliyor’ denilerek anadilinde savunma imkanı verilmemesinin açıklanabilir bir yanı yoktur. Türkçe bilmek ‘meramını anlatacağını bilmek’ değildir. İnsanın meramını anlattığı dil, düşüncesini, durumunu ve duygusunu anlattığı dildir. O da anadilidir.

Bizler, başta hükümet olmak üzere muhatap herkese sesleniyoruz. Geçmişin yasakçı dil yasaklarına bulaşmayın diyoruz. Kendilerini savunmak durumunda olan Kürtlere, Mahkeme salonlarında dillerini yasaklayanlar ile zabıta eliyle sokak ortasında Kürtçe konuştu diye para cezası kesen zihniyet aynıdır. Bu zihniyet çıkmaz sokaktır.

İHD İZMİR ŞUBESİ 

Bir cevap yazın