Birleşmiş Milletler, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’ni 60 yıl önce 10 Aralık 1948 tarihinde kabul etmişti. Bildirgenin hazırlanması ve kabulü, insanlık açısından başlı başına bir kazanımdır. Bildirge, insan hakları savunucuları açısından manevi bir otorite sayılır. Devletler açısından da teknik olarak normatif değeri ne tür nitelemeye tabi tutulursa tutulsun, sonuç olarak hukuksal değeri yadsınamayacak bir belge olarak kabul edilmektedir. Bildirge, tüm insanların eşitliğini vurgular. Bu eşitlik, onurda ve haklarda eşitliktir.
İnsan hakları evrenseldir, bütünseldir, bölünmezdir. Haklar ve özgürlükler birbirleriyle irtibatlıdır. Biri diğerine tercih edilemez.
Mali ve finans tekelleri ve emperyalizm, dünya ülkelerini ve halklarını aşırı kâr hırsıyla ve her türlü hukuk dışı saldırılarla sömürebilmekte; ülkeler işgal edilebilmektedir.
Bu ve benzeri girişimlere, 2001’den itibaren “terörizmle savaş” bahanesi eşlik edebilmekte ve bu bahane, hakların ve özgürlüklerin engellenmesinin gerekçesi oluşturabilmektedir. Ancak yine de dünya halklarının dayanışması, mücadelesi ve hak bilincinin artması için insan hakları savunucularının çalışmalarının önemine ve değerine vurgu yapmalıyız. İnsanlık vicdanı çoğu kez haksızlıklara itiraz etmiştir ve bu vicdana güvenmek gerekir. Onurlu her insanın hak ettiği özgürlük, eşitlik, kardeşlik, adalet, barış, dayanışma gibi değerlere dayalı bir dünya kurmak mümkün ve olanaklıdır.
Türkiye, pek çok ulusalüstü insan hakları belgesinin tarafı olmasına karşın belgelerde yer alan hakları ve özgürlükleri hayata geçirememiş, sistemini demokratik hale getirememiştir. Demokrasinin çoğulculuk, açıklık ve katılımcılık ilkeleri açısından Türkiye’nin sisteminde ciddi sorunlar bulunmaktadır. 12 Eylül 1980 askeri darbesi sorası hazırlanmış ve o koşullarda kabul edilmiş bir anayasa ile idare edilmektedir. Demokratik ilkeler açısından bakıldığında başta anayasa olmak üzere pek çok yasanın değişmesi gerekir. Çoğulcu bir demokrasi, farklılıklara, farklı fikirlere, farklı siyasi eğilimlere, farklı kimliklere, farklı dillere, dinlere, etniselere ve kültürlere olanak ve özgürlük tanıyan bir sistemdir. Oysa Türkiye’nin sistemi farklılıkları dahil eden değil, dışlayan, tekçi bir sistemdir. Siyasal partiler ve seçim yasasında hem düşünce hem de dil yasakları hem de temsil olanağını ortadan kaldıran yüksek barajlar görüyoruz. Ceza yasalarında, düşünce yasakları bulunmaktadır. Hukukun üstünlüğü (Hukuk Devleti)açısından ciddi sorunlar bulunmaktadır. Yargı, yargı birliği ilkesine aykırı olarak, sivil ve askeri yargı olarak yapılanmış. Yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı ilkesi açısından yapısal sorunlar var. O nedenle de insan haklarının yeterli biçimde yargısal koruma altına alındığını söylemek olası değil. İletişim özgürlüğü alanında ciddi sorunlar bulunmaktadır.
Türkiye sosyal adalet ilkesi açısından da ciddi sorunları olan bir ülkedir. Sınıflar, sosyal tabakalar ve bölgeler arasındaki gelir dağılımı adaletsizliği sürekli büyümektedir.
Türkiye, dini özgürlükler alanında Diyanet İşleri Başkanlığı’na anayasal bir statü tanımak suretiyle ve Diyanet İşleri Başkanlığı’nın özel yasası yoluyla dini devletleştirmiştir. Devletin laik olduğunu vurgulayan madde ile Diyanet İşleri Başkanlığı oluşumuna olanak veren madde çelişmektedir.
İHD, başörtüsü sorununa insan hakları perspektifi ile bakmaktadır. Bu sorun da eğitim hakkı, çalışma hakkı, özel yaşama saygı ve inanç özgürlüğü değerleri ile değerlendirilip çözüm yoluna gidilmemiştir. Vicdani red, İHD tarafından da bir insan hakkı olarak kabul edilmektedir. Farklı cinsel tercih ve yönelimleri nedeniyle insanlar hem ayrımcılığa uğramakta hem de şiddete maruz kalmaktadır. Kadınlar siyasette ve toplumsal görevlerde ayrımcılığa uğramakta; aile içi şiddete, töre ve namus cinayetlerine maruz kalmaktadırlar.
Türkiye, düşüncelerini açıkladıkları için insanların yargılandığı, tutuklandığı bir ülke olmaktan kurtulmalıdır. Türkiye, güvenlik kuvvetlerinin işkence yaptığı, karakolda, sokakta, hapishanede işkence ile insanların öldürüldüğü bir ülke olmaktan kurtulmalıdır. Türkiye, “dur ihtarına uymadı (!?)” diye insanların yargısız infaz edildiği bir ülke olmaktan çıkarılmalıdır. Bu mümkündür. Cezasızlık politikasına son verilerek bu sorun aşılabilir. Yargı ve yürütme organları, yurttaşlara işkence yapan, keyfi ve yasa dışı olarak silah kullanarak insanları öldüren memurlara tolerans göstermemelidir. Faili meçhul cinayetler aydınlatılmalıdır. Devlet içine yerleşmiş çetelerden, huhuksal süreçler işletilerek hesap sorulmalıdır. Gladio türü örgütlenmeler açığa çıkarılmalıdır.
Türkiye’nin insan hakları ve demokrasi genel sorununun en önemli halkası olan Kürt Sorunu, “terör sorunu” olarak nitelendirilmiş ve bu sorunun ekonomik, sosyal, kültürel, siyasal, hukuksal boyutları ihmal edilmiştir. Bu sorun ile Türkiye’nin demokrasi sorunu arasındaki bağ koparılmak istenmiştir. Oysa bu sorunu, insan hakları ve özgürlükleri temel alınarak çözmek mümkündür. Başka türlü çözüm de mümkün gözükmemektedir. Dolayısıyla daha fazla kan, gözyaşı, tank, top, tüfekle değil; daha fazla köy boşaltarak ve yakarak yıkarak değil; daha fazla gözaltında kaybederek ve faili meçhul cinayetlerle değil; bilimle, kültürle, akılla ve insan hakları değerleri temel alınarak çözebilecek bir sorunla karşı karşıyadır. Kürt Sorunu, barışçıl ve demokratik tarzda çözüme kavuşturulmalıdır. Biz onbinlerce insanın canına mal olan bu çatışma ve savaş ortamından çıkışın mümkün olduğunu düşünüyor, görüyor ve barış için çalışıyoruz.
Kürt Sorunu, yalnızca insan hakları değerlerine dayalı olarak çözülebilir. Başka hiçbir yolla değil. O nedenle bütün Türkiye’de demokrasi istiyoruz. Devletin demokratik bir devlet olma özelliğine kavuşmasını istiyoruz. O nedenle bir defada ve bütünüyle yeni, demokratik bir anayasa ile hakların ve özgürlüklerin anayasal güvencelere kavuşturulmasını istiyoruz. Bütün Türkiye’de hukukun üstünlüğünü istiyoruz. Herkese adalet istiyoruz. Herkesin diline, dinine, inancına, kültürüne saygı istiyoruz. Çoğulcu demokrasi istiyoruz. Anayasal yurttaşlık istiyoruz.
Evrensel Bildirgenin 60. Yılında bir defa daha haykırıyoruz:
Yaşasın insan hakları ve özgürlükleri…
Yaşasın demokrasi.
M. Nafiz Koç
İHD Elazığ Şube Başkanı