1- ARKA PLAN BİLGİSİ: Yüz binlerce mültecinin Avrupa’ya doğru harekete geçmesinin Avrupa ülkelerinde yarattığı endişenin de bir sonucu olarak 2016 yılında Avrupa Birliği ve Türkiye arasında varılan siyasi bir mutabakat ile, gelecek para yardımı karşılığında mültecilerin Türkiye’de tutulması için çeşitli önlemler geliştirildi. 1951 Cenevre Sözleşmesi’ne koyduğu coğrafi çekince nedeni ile Avrupa ülkeleri dışından gelenlere mülteci statüsü tanımayan Türkiye’de bulunmak zorunda kalan mülteciler için bu durum, sorunları çözümsüz bir noktaya taşımış oldu.
Suriye’den sonra Afganistan’dan gelen mültecilerdeki artışın konuşulduğu bugün, yapılan açıklamalara göre yaklaşık 4 milyonu kayıtlı olmak üzere 5 milyon mülteci ile Türkiye dünyada en fazla mülteci barındıran ülke durumunda. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK/ UNHCR) 2020 Yıl Ortası İstatistik Raporu’na göre ise; bu toplam sayı içinde Uluslararası Koruma ihtiyacı içindeki / Geçici Koruma altındaki kişilerin sayısı 3,65 milyon, Uluslararası Koruma başvuru sahipleri: 330 bindir. 2020 yılında 15 ülkeye 6.100 kişinin 3. ülkeye yerleştirme dosyası sunulmuş, %77’si Suriyeli olmak üzere 4.050 kişi 14 ülkeye yerleştirilmek üzere ülkeden ayrılmıştır.
2016 mutabakatının yarattığı ağır sonuçlar yanında, Suriyeli olmayanların kayıt ve sığınma başvuru süreci işlemlerine ilişkin yükümlülükler, Eylül 2018 itibariyle, Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nden Türkiye’nin kurmuş olduğu Göç İdaresi Genel Müdürlüğü’ne (GİGM) devredildi ve sığınma işlemleri yalnızca Göç İdaresi Genel Müdürlüğü (GİGM) tarafından yürütülmeye başlandı. Uluslararası koruma için başvurular İl Göç İdaresi Müdürlükleri vasıtasıyla GİGM’e yapılmakta, kişiler uluslararası koruma başvuru sahibi olarak kayıt altına alındıktan sonra, taahhüt edilen temel hizmetlerden yararlanmaları için kendilerine kimlik belgesi düzenlenmekte, belirlenen sonraki bir tarihte ise Ankara’daki GİGM tarafından yapılan mülakat ile uluslararası koruma başvuruları değerlendirilip karara bağlanmaktadır.
Ancak bu süreç sağlıklı işletilemediği için başvuruların alınması ve değerlendirilmesi sırasında ortaya çıkan ciddi sorunlar, mültecilerin kimliksiz ve korumasız kalmalarına, geri gönderilmelerine, uluslararası koruma hakkından yararlanamamalarına neden olmaktadır.
Bu durum Türkiye’de bulunan mülteci grupların tehlikeli yollardan Avrupa’ya geçişe yönelmelerine neden olmakta, göç yolunda yaşanan ve can kayıpları ile sonuçlanan ağır koşullar ise, mültecilerin Türkiye’ye giriş yapmadan havayolu ile başka ülkelere gidişini teşvik etmektedir.
2- RAPORUN AMACI: Ülkeye girişine izin verilmediği veya transit geçiş sırasında varış ülkesi tarafından kabul edilmediği için İstanbul Havalimanı’nda bekletilen yabancıların yaşadığı hak ihlallerinin tespiti ve görünür kılınması yoluyla, yetkililerin ve kamuoyunun dikkatini bu noktaya çekerek sorunlarının çözümüne katkı sağlamak amaçlanmıştır.
3- İNCELEMENİN KAPSAMI: Raporun hazırlanmasında derneğimize yapılan başvurular, mağdur yakınları ve bu alanda çalışan avukatların aktarımları ve basın yayın araçlarında yer alan haberlerden yararlanılmıştır.
4- YAŞANAN HAK İHLALLERİ/ SORUNLAR: Yaşanan olaylarda; “şüpheye dayalı nedenlerle alıkonulma” denilmekte ancak somut gerekçe gösterilmemektedir. Şüphe nedenleri ortaya konulmadığı için “hiçbir şeye dayanmayan/keyfi bir alıkonulma var” denilebilir. Ancak hukuken bunu bir alıkoyma olarak görmeyen idare, sorulan sorulara “İdari gözetim kararı yoktur” diye cevap vermekte, hukuki bir çerçeveden yoksun bırakılan bu tutulma uygulamasına karşı hukuki itiraz prosedürü işlevsiz bırakılmaktadır. Bu hukuki dayanaktan yoksun alıkonulma uygulaması, yukarıda çeşitli anlatımlarla somutlaşan, maruz kalınan koşullar ile birleşerek; özgürlük ve güvenlik hakkı, seyahat ve yerleşme hakkı, beslenme, sağlık ve insanca yaşama hakkının ihlaline neden oluyor ve sınır dışı uygulamaları ile birleşerek mültecilik hakkı, işkence yasağı ve yaşam hakkını tehdit eden uygulamalara zemin hazırlamaktadır.
5- RESMİ MAKAMLARIN SORUNLAR KARŞISINDAKİ TUTUMU: Transit bölgede tutulma hukuken bir tutulma olarak kabul edilmemekte, çoğunluğu ülkesine geri dönme koşulları bulunmayan ve mültecilik koşullarını haiz bu kişilere, “kendi ülkelerine gitmekte özgür, kendi iradeleri ile burada kalıyor” şeklinde bir tavır takınılmaktadır.
Bekletildikleri uzun süreler içinde, beslenme, sağlık, hijyen, barınma, iletişim ihtiyaçları konusunda doğrudan bir muhatap bulunamamakta, bu temel ihtiyaçların karşılanması konusundaki ciddi yetersizlikler bu nedenle giderilememektedir.
Temel ihtiyaçlara erişim ve tutulma konusunda sorumluluk üstlenmeyen idare, avukata erişimi sistematik olarak engellemekte, kişilerin hukuki yardım almasına ciddi zorluklar yaratmaktadır. Görüşme talep eden avukatın, bir talep dilekçesinin havalimanı dışında bulunan Mülki İdari Amirlik birimine ulaştırması istenmekte, onay gelene kadar 1 haftayı aşan sürelerle görüşme engellenmekte, avukat bekletilmektedir. Görüşme taleplerine onay 1 haftadan önce gelmemekte, çoğu zaman da sessiz kalınmakta ve cevap dahi verilmemektedir. Bu durumda da başvurulabilecek bir hukuk yolu öngörülmediğinden avukatlar doğrudan Anayasa Mahkemesi’ne başvurup tedbir talep etmek durumunda kalmaktadırlar. Avukata erişim konusunda tedbir kararlarına imza atan Anayasa Mahkemesi, uluslararası koruma başvurusunun alınmaması, zorla uçağa bindirilerek sınır dışı etme ve idari gözetim konularında ise tedbir taleplerini reddetmektedir.
6- YAPILAN HUKUKİ GİRİŞİMLER VE SONUÇLARI: Hukuki girişimler esas olarak kişileri defacto idari gözetim/ alıkonulma durumundan kurtarmaya odaklanmaktadır. Başvurularda idari gözetim kararlarına karşı ilk yargı mercii olarak yetkili ve görevli İstanbul 2. Sulh Ceza tarafından yeterli inceleme dahi yapılmaksızın, gerekçesiz, otomatik ret kararı verilmektedir. Bu uygulama karşısında yetkili ve görevli 2. Sulh Ceza Mahkemesi genel olarak işleyen bir hukuk yolu olmaktan çıkmış durumdadır.
- Sulh Ceza Mahkemesi, Havalimanı transit bölgede uygulanan “defacto” “idari gözetim” kararlarına karşı yapılan başvurularda İl Göç İdaresi Müdürlüğü’ne yazarak kişinin dosyasını talep etmekte, İl Göç İdaresi tarafından “bu isimde biri hakkında verilmiş bir idari gözetim kararı bulunmuyor” cevabı üzerine “başvuru hakkında karar verilmesine yer olmadığına” “kesin olarak” karar vermektedir.
Bu durum, havalimanı transit bölgede tutulmaya itiraz konusunda, yazılı bir tutulma kararı bulunmaması sebebine dayanan dilekçelerin hiç değerlendirilmediği hatta hiç okunmadığını göstermektedir.
Anayasa Mahkemesi’ne yapılan başvurular ise zaman zaman değişiklik göstermekle birlikte genelde aşağıdaki gibi gerekçelerle reddedilmektedir:
“Anayasa Mahkemesi İç tüzüğünün (İç tüzük) 73. maddesinin (2) numaralı fıkrasında, tedbir kararına başvurulmaması hâlinde başvurucunun yaşamına ya da maddi veya manevi bütünlüğüne yönelik ciddi bir tehlike bulunduğunun anlaşılması üzerine, Komisyonlarca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin derhâl yapılarak, tedbir hususunu da karara bağlamak üzere başvurunun ilgili bölüme gönderileceği hükmü yer almaktadır. Başvuru dosyasında mevcut tutma durumunun sonlandırılmasına dair tedbir talebi yönünden yapılan incelemede, iddiaların içeriğinden ve ilgili idari makamdan temin edilen bilgi ve belgelerden başvurucunun hava limanında transit bölgede tutulmasının, yaşamına ya da maddi veya manevi bütünlüğüne yönelik ciddi bir tehlike ortaya çıkardığına dair bilgi veya bulgunun olmadığı anlaşılmıştır.”
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) Türkiye üzerinden yapılmış bir başvuruya ulaşılamadığından raporumuzda AİHM bakımından bir değerlendirme yapılamamıştır.”
Raporun tamamı için: İstanbul Havalimanında Tutulan Mültecilerin Uğradığı Hak İhlallerine Dair Özel Rapor
İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi