Kadına yönelik şiddetin evrensel olduğu bir gerçektir. Ancak Türkiye, kadına karşı, başta yaşam hakkına yönelik olmak üzere her türlü şiddetin pervasızca yaşandığı ülkeler sıralamasında önlerdedir. Bir taraftan AB süreci, demokratikleşme tartışmalarının yaşanması, öte taraftan da aslında tüm insanlığa karşı işlenmiş sayılan bu katliamların yaşanması birbiriyle çelişen ve asla kabul edilemez bir durumdur. Failler sadece bu kadınların yaşam hakkına kast edenler değil; ama aynı zamanda gerekli yargısal ve idari tedbiri almayan kamu otoriteleridir.
İnsan hakları savunucuları olarak bu cinayetleri, “namus” cinayeti olarak tanımlayarak geçiştiren zihniyet kabul edilemez bir zihniyettir. Bu cinayetler, açıkça kadına yönelik gerçekleşen katliamlardır. Yetkililer, kadınların yaşam hakkının garanti altına alındığı bir sosyal yaşam sağlayana kadar ve başta kadın sığınma evlerini yaşam evlerine dönüştürecek ve sayılarını yeterli hale getirecek gerekli tüm idari tedbirleri ivedilikle almalıdırlar.
Unutulmamalıdır ki, çalınan her yaşam, çalınan insanlık onurumuzun bir parçasıdır.
İHD, kadının yaşam hakkının çalınmadığı bir ülke ve dünya yaratma çabasını sürdürecektir.
İNSAN HAKLARI DERNEĞİ